Acı bir tablo!..

A -
A +

Fenerbahçeliler de "önemli bazı gerçekleri" anlamaya, hem sorgulamaya, hem de vicdan muhasebesi yapmaya başladılar; camia olarak da, taraftar olarak da!.. Sözü fazla uzatmadan, sonunda söyleyeceğimi yazımın başında yazayım; çok değil bir yıl önce, "Aziz Yıldırım hakkında hatta şöyle dokunup geçen birkaç cümle yazdığımızda", mail kutumuz "ateş püskürmekten, küfürnamelere kadar" bir yığın mesajla doluyor, bilgisayarı olmayanlar da ev telefonlarımızı bombardıman ediyorlardı!.. Gazetemizin müdürlerine, yetkililerine şikâyetler de cabası!.. İşte "bu bir yıl içinde", bütün bunlar giderek azaldı ve "neredeyse" bitti!.. Şimdi "sormak" gerekmiyor mu; "Acaba neden?.." *** "Benzer durum" Aykut Kocaman konusunda da var!.. Gene "sormak" gerekmiyor mu; "Acaba neden?.." *** Genç / yaşlı / Fenerbahçeli / Beşiktaşlı / Galatasaraylı bir grubumuz var; her ay birkaç defa Pasaport'ta toplanır, çay / kahve / nargile içerek, sohbet edip maç seyrederiz!.. Daha geçen yıllarda, o sohbetlerde Aziz Başkan'ı, Aykut Hoca'yı eleştirdiğimizde, Fenerbahçeliler ortaya "öfkeli" tepkiler koyarlardı; şimdi ise bizler "bir söylüyorsak", onlar "üç-beş söylüyorlar"; Yıldırım ve Kocaman ikilisi hakkındaki "tablo" işte bu!.. Dahası da var, "ima etmeye, mırıldanmaya", biraz öfkelenince "açık açık söylemeye" başladılar ki; "İşin bu noktaya gelmesinden asıl sorumlu olan, Fenerbahçe medyasıdır, bizlerin beyinlerini yıkadılar, tablonun sadece bir yüzünü gösterdiler, öteki yüzlerini düşünmez olduk. Bu tablonun arkasında, yanlarında, üstlerinde, altlarında ne var, bakmadık bile!.." Ben devam edeyim; "Bakmadıkları gibi, bakanları da Fenerbahçelilerse hain ilân ettiler, Galatasaraylı ya da Beşiktaşlılarsa düşman ilân ettiler!.." Aslında "Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı konuya kulüpçülük açısından bakmış olsalardı", hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, Aziz Başkanı'nın da, Aykut Kocaman'ın da "kulübün ve takımın başında kalması için" kampanya açmaları gerekirdi!.. "Yara bere içinde" ve artık "savunma bile yapamayacak" hâle gelmiş bu ikili ile Fenerbahçe nereye kadar gidebilirdi ki?.. ?.. Gazetelerde haber üstüne haber, TV'lerde her zapingte neredeyse karşımıza çıkan bir tablo; Galatasaray TV'de Galatasaraylı futbolcular "Sessiz Sinema" oyunu oynamışlar ve ortalığı kırıp geçirmişler. Hele hele "Aslan Kral" filmini anlatırken "Kral" için Umut "gol krallığında en büyük rakibi olan Burak'ı gösterip" bu kelimeyi buldururken, o sahne zirveye vurmuş!.. Ne var ki, "bu milleti kırıp geçiren" yarışmayı seyrederken, "bir başka tablo ile karşılaştım" ki, kimsecikler "ondan" bahsetmiyor!.. Anlatılması gereken film; "Rüzgar Gibi Geçti"; 3 kelimenin ikisi bulundu; "Rüzgar" ve "Geçti"; ama onca futbolcu "Gibi" kelimesini bulamadı ve zaman doldu!.. Rüzgar Gibi Geçti (Gone with the Wind), sinema tarihinin "enflasyon süzgeci konduğunda" bütün zamanların "en çok hasılat yapan ilk dört filmi arasına giren" ve de gene "bütün zamanların en iyi filmleri sıralamasında çoğunlukla dördüncü sıraya oturan", 14 dalda Oscar'a aday gösterilerek "9'unu alan" ve de ayrıca verilen "Oscar Onur Ödülü" ile "bu sayıyı 10'a tamamlayan" bir film!.. Ve "Rüzgar" bulunuyor, "Geçti" bulunuyor; "bu filmin adı" bulunamıyor!.. Kabahat Galatasaraylı futbolcularda değil, "Gibi" de; Latinceden mi, Çinceden mi gelmiş kim bilir, belki de Laponcadan, nasıl bulsun çocuklar?.. Onun için ben de bu satırlara verecek "başlık" bulamadım; "soru işareti ve noktalar", ondan!.. >> Quaresma!.. Beşiktaş'ın eski teknik direktörü Tayfur Havutçu, Radyospor'daki röportajında, özetle "Tüm yabancılar bir tarafa, Quaresma bir tarafa. Onunla iki sene beraber çalıştım, hiçbir saygısızlığını görmedim. İnsan olarak üst düzey bir sporcu. En iyi anlaştığı kişi malzemeci Süreyya idi, bu kadar da alçak gönüllü. Onun gibi bir futbolcuyu her zaman kadromda görmek isterim" demiş!.. İşte Fikret Orman'ın, Ahmet Nur Çebi'nin, Samet Aybaba'nın "en ağır hakaretleri yağdırdıkları" Quaresma için, ona iki yıl hocalık yapan Tayfur Havutçu'nun görüşü bu!.. Kime "inanmam" gerek; "Tayfur Havutçu" dersem, haksız mı olurum?.. Zaten "ötekiler" de Tayfur Havutçu'nun "haklı olduğunu" biliyorlar da, onun için "Quaresma'yı Türkiye'de bir başka kulübe vermek istemiyorlar!.." >> Krizler Kulübü!.. Neymiş, "6 saate yakın bir yönetim kurulu toplantısından sonra, Trabzonspor'da kriz atlatılmış!.." Kimse demiyor ya da diyemiyor ki, "Kriz bir sürelik buzdolabına kondu, ama yeniden ve üstelik daha ağır şekilde ortaya çıkmasını kimseler önleyemez!.." Görülüyor ki, Sadri Şener'in yönetim testisindeki çatlaklar (Evet bir değil, birkaç çatlak) yüzünden artık "testinin su tutması" mümkün değil!.. "Böyle bir yönetim" ile de futbol takımının başarılı olması mümkün değil, hemen her gün Sadri Şener'den, Şenol Güneş'e, o yöneticiden, bu yöneticiye "başka başka sesler" çıkıyor ve kulüpteki çatlaklar giderek derinleşiyor!.. Görünen köy kılavuz istemez; Trabzonspor'da kriz bitmez, hatta "bir kongre ve yeni yönetim bile" krizi bitirmez; yenisi kapıdadır; böyle gelmiş, böyle gider!.. >> Mahmudi olunca!.. Anadolu Efes, perşembe akşamı "inanılmazı" başardı; ilk yarıyı "18 sayı geride tamamlayan" ekibimiz, ikinci yarıda İspanyol rakibini sildi süpürdü ve bu devrede "30 fark yaparak" maçı 12 sayı önde tamamladı!.. Çok kişi şaşırdı, ben şaşırmadım; eğer bir takımın koçu Oktay Mahmudi ise "bunların olması normal!.." Ayrıca, hemen belirteyim, Oktay Mahmudi "akıllanmış"; geçen yıl Galatasaray'da Euro Lig'in en iyi ve en skorer oyun kurucularından, Panatinaikos'ta, Barcelona'da büyük başarılara imza atmış Lakoviç'i "sustalı maymuna çevirirken", bu sezon Anadolu Efes'te Farmar'a "İstediğin gibi oynayabilirsin" hürriyetini tanımış ve Farmar, Anadolu Efes'i sürükleyip götürüyor; işte asıl ben buna şaşırıyorum!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.