Beşiktaş’ta neler oluyor?..

A -
A +

Takım içindeki olayları bir tek Tamer Hoca’nın Göztepe’ye gidişine bağlamıyorum. Başka şeyler var, ama neler?..

Millî maç haftasında “millî maçları ve milli takımı yazmam gerek” ama, yazmıyorum, kalemim gitmiyor. Zira “gerçek düşüncelerimi yazsam”, son derece kritik ve “nihai” iki maçın öncesinde “moral bozacak” cümlelerle dolu olacak. “Moral vermek için düşündüklerimin tersini yazmak” da, ne bana, ne kalemime yakışır.
En iyisi, “İnşallah, final yolunu tutacağımız sonuçları biz de alırız, rakiplerimiz de alır ve tribünlerde de, cadde ve meydanlarda da, TV ekranlarında da, gazete sayfalarında da bayram ederiz” diyeyim ve geleyim, bugün yazacağım konuya!..
Beşiktaş’a bir hâl oldu. Yooo, “sahadaki futbolundan ve aldığı sonuçlardan” söz etmiyorum; sözüm, “artık saklanamayan, kulüp ve takım içi ilişkilerdeki” olumsuz havaya!..
Geçen mevsimin sonunda, “teknik direktörle masaya oturulmadan, uzatma hakkının kulüp tarafından kullanılması” ile başlayan zincir, “Çin gezisi” gelişmeleri ve “Hocadan habersiz” transferler ile “ısınmaya başlayınca ve normale döndürülemeyince”, anlaşılıyor ki, “takım içi havayı da çok etkilemiş!..”
Örnek çok ama, “TV ekranlarında görülebilen ve gazete sayfalarında da okunan birkaçı bile, “Neler oluyor” sorusunun artık üzerinin örtülemeyeceği bir noktaya gelindiğini gösteriyor.
TV ekranında gördüğüm bir sahne; “Quaresma, sahada Tolgay’ın üzerine yürüyor ve öfke ile yanaklarından avuçluyor.”
Bir başkası; “Quaresma’nın sezon başından beri” kendisini oyundan attırmak için elinden geleni ardına koymamasına çare bulunamıyor.
Bir başkası; Şampiyonlar Ligi grubunun en kritik karşılaşmalarından biri olan Leipzig maçında Babel ilk golü atıyor, Cenk sevinç içinde ona koşuyor, beraber zıplıyorlar, bu arada ekranda neredeyse “buz gibi” denilecek bir havada kendi sahalarına dönen bazı Beşiktaşlı futbolcular görülüyor.
Bir başkası; dünlere kadar saha içi ve saha dışı “bir spor filozofu” gibi davranan, konuşan Şenol Güneş’in giderek “bu çizgiden uzaklaşması” ve bu olumsuz durumun, nihayet Fenerbahçe maçında  “tribüne gönderildiği” ona hiç yakışmayan “ayıplı” tavır ve sözlere kadar varması ve de ancak Futbol Federasyonu Disiplin Kurulunun “acımasıyla” hak ettiği ağır cezadan kurtulabilmesi, her şeyin üzerine tuz biber ekiyor.
Bir başkası; Talisca ile Caner arasında yaşanan ve ne kadar “saklanmaya çalışılsa” da, saklanamayan tekmeli kavga.
Bir başkası; Gökhan Gönül gibi “olgun ve tecrübeli” futbolcunun, Trabzonspor maçının bitiminde takımlar soyunma odasına giderken, rakip iki oyuncuya karşı yaptığı “ikisi sarı kartlık, biri doğrudan kırmızı kartlık” art arda 3 “sportmenliğe aykırı ve kasıtlı” hareket.
Bütün bunların Erman Hoca’nın özetle “Takım içi ilişkileri düzenlediğini ve yönlendirdiğini” belirttiği Tamer Tuna Hoca’nın Göztepe’ye gidişi” ile izah edilmesi, insanı tatmin etmiyor!
Elbette, “o da olabilir” ama, “burada” başka faktörler olmalı; ben, “Tamer Hoca olmadan, Şenol Hoca, takım içi ilişkileri düzenleyemiyor” anlamına gelen böyle bir düşünceye pek hak veremiyorum; başka şeyler var, başka şeyler; ama neler?..
Nerede, Beşiktaş muhabirlerim, nerede Beşiktaş’ı yazan, çizen, yorumlayan anlı ve de şanlı arkadaşlarım!..
Benim, ekranlarda görebildiklerimle, spor sayfalarında okuyabildiklerimle “800 kilometre uzaktan” hissedebildiğim bu “gayritabii durumu” Beşiktaş ile beraber 8 kilometre içinde yaşayan meslektaşlarım görmüyor, duymuyor, yaşamıyorlar mı?
Peki, bu durumun Beşiktaş’ın futbolunu ve aldığı sonuçları etkilememesi mümkün mü?.
Soruyorum onlara; öyleyse, “araştırmak, soruşturmak, yazmak, yorumlamak için” ne bekliyorlar; Fikret Orman’ın izin vermesini mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.