Galatasaray’a neler gerek?..

A -
A +

Lafı evelemeden gevelemeden, başlıktaki sorunun cevaplarını yazmaya başlayayım: 
1 -  Dost toplantılarında, sosyal medyada ve grupların iç mesajlaşmalarında söylemediğini bırakmayan ama kulübün en hayati konularının görüşüleceği ve karara başlanacağı genel kurullara gelmeyen, “o yazdıklarını kürsüye çıkıp söylemeyen, söyleyemeyen”, gelirse de “öğle dönerini yiyip kaçmaktan başka bir iş yapmayan” Galatasaray üyeleri gerek. 
2 - Genel Kurullara ve Divan Kurullarına, “gelen giden yönetim kurullarının ve başkanlarının dümen suyuna hassasiyetle dikkat eden” ve “kürsüye çıkan üyeleri sabırla dinlemeyi bilmeyen” başkanların seçilmemesi gerek.
3 - Kulübü bugünkü mali batağa sürükleyen başkanların, basındaki adamları aracılığıyla “efsane başkan” diye lanse edilerek “hâlâ ortalıkta dolaşıp caka satmalarını önleyecek” ve de Divan Kurulunda foyalarını ortaya koyacak cesur üyeler gerek.
4 - Galatasaray’a “Galatasaray Başkanı olacak” başkanları seçmek gerek. 
5 - Galatasaray yönetimine “gerçekten Galatasaray yönetimi olacak” yönetimler gerek.
6 - Başkanları ve yönetimlerini “denetleyecek”, yoldan saptıklarında “Dur” diyebilecek denetçiler seçmek, bunu gerçekleştirmek için de tüzük değişikliğinin yapılması gerek.
6 - Galatasaray’ın futbolundan, sutopuna kadar bütün branşlarında, “o sorumluluğu gerçekten yüklenecek” ehliyette “özel” ve hatta “profesyonel” yöneticilerin bulunması ve iş başına getirilmesi gerek.
7 - Taraftara, seyirciye “gerçekten önderlik edecek” tribün adamlarını bulmak ve yetiştirmek gerek.
8 - Basınla ciddi, seviyeli, mesafeli ve iyi iletişim kurabilecek, sevilen, sayılan ve güvenilen bir yönetici ile bir “basın / halkla ilişkiler / iletişim ehliyetli” profesyonel gerek.
9 - GS TV’nin, “Galatasaray’ın dünyaya açılan penceresi olduğunu” idrak eden ve “ona göre rotayı tayin edip, gerekeni yapabilecek” ehliyette yöneticilere sahip kılınması gerek. 
10 - “Bunlar olmazsa” ve “bunları sağlayacak nitelikte” bir tüzük yapılanmasına gidilmezse, “hiçbir şeyin değişmeyeceğinin” kafalara “dank etmesi” gerek!..

Galatasaray futbol takımına ne gerek?
Bugün ve hemen “olması gerekenleri” yazıyorum:
1 - Laurent Blanc gibi bir hoca gerek.
2 - “Sayılan, sevilen, ehil” bir Florya sorumlusu gerek.
3 - “Çizgi değil, ceza alanı kalecisi olacak” bir kaleci gerek. (Bakınız, “kaleci hatasından yenenleri” demiyorum, her kaleci hatalı gol yiyebilir, “Çıkın, Galatasaray’ın son 2-3 sezonda duran toplardan ‘istikrarlı’ olarak yediği golleri, bakın Galatasaray’ın puanları kaç olacak” diyorum.)
4 - Bir sol bek gerek.
5 - Saha içi bir lider ya da “gerçek” bir kaptan gerek.

“O adam” ve Galatasaray!..
“Adını sütunumu kirletmemek için” yazmıyorum, “yaptığı iğrenç bir hareket yüzünden sahalarımızdan kovulan” bir “utanç” adamını, Türk sporundan, sporuyla, magaziniyle medyamızdan, ekranlarımızdan, ekran yarışmalarımızdan, jürilerimizden bir türlü silemedik, üstelik avuç dolusu dolarlar ve avrolar ödedik, ödüyoruz!..
Bu “hamuruna çirkinlik karışmış” adamı, öylesine şımarttık ki, sonunda, hem de başta Fransa, bütün dünyaya açık olan bir futbol maçının canlı yayınında, “dünyada en çok tanınan ve seyredilen futbol takımımız olan” Galatasaray’a ve taraftarlarına “köprü altı çirkinliğinin, ne çirkinliği, iğrençliğinin görüntülerini, en bariz el kol hareketleri yaparak” ekrana getirmesinin yolunu açtık.
Peki, “bu son derece ağır ekran hakaretine karşılık”, Galatasaray Kulübü ne yaptı, Galatasaray’ın “anlı şanlı” taraftar grubu ne yaptı?..
“Galatasaray” ve “UltrAslan” gerçekten “hukuki olarak” bir “aslan hamlesi yaptı” mı?.. 
Mesela, “o gün maça gelen biletli ve kombineli bilmem kaç bin kişi” organize edilerek, hadi “yayıncı kuruluşu” bir yana bırakıyorum, “o adam için ceza ve tazminat davaları açılması” adımı atıldı mı?..
Bu soruyu sorarken, kendi kendime gülüyorum; “Kendi hocasını ekran ve sayfalar dolusu hakaretlerden koruyamayan bir başkan ve yönetimden, dahası, kendi futbolcularına, kaptanlarına “ıslıklayarak” hakaret etmeyi marifet sanan seyirci grubundan beklediğin şeye bak, Öcal” diyerek, noktayı koyuyorum!..

Şaka!..
Haftanın şakasını, bazı “Terim fobi” kalemliler yaptılar; çok gazetemiz de “bu haberi” kaptı; “Şenol Güneş, Fatih Terim’i geride bıraktı” / “Şenol Hoca, Terim dönemini kapattı” ibareleri ve başlıklarıyla!..
Evet, Şenol Hoca, Şampiyonlar Ligi’nde büyük bir başarıya imza atmıştır ama…
Şampiyonlar Ligi’nde “toplam başarı, toplam puan ve galibiyet ortalaması, oynanmış eşit ya da eşite yakın maçlar göz önüne alınarak yapılır”; yoksa “biri 40’ın üstünde, öteki 20’ye yaklaşan maç sayıları” ile değil. Dahası, “biri kimlerle oynamış, öteki kimlerle oynamış” bir de ona bakılır.
Bir hoca, “topu topu 4 maç oynayıp, 2 maçı kazansaydı”; çıkıp “yüzde 50 oranla, Terim ve Güneş devrini kapattı” mı diyecektik, o hoca için? 
Ayrıca Terim’in “Alman, İtalyan, İngiliz ve İspanyol temsilcilerini yenerek ve namağlup Türkiye’ye getirdiği öyle bir kupa var” ki, “o kupa geçilip, Şampiyonlar Ligi kupası gelmedikçe”, Avrupa Kupaları’nda “Terim dönemi kapanmaz”, hem de hiç, sevgili şakacılar!..

Erdoğan Tözge!..
Türk ve İzmir sporunun, iş âleminin sevilen, sayılan, “önder” ve “renkli” adamlarından, eski Altay başkanlarından, İzmirgücü Vakfı’nı rahmetli Mazhar Zorlu ve Selçuk Yaşar ve arkadaşlarıyla beraber kuran Erdoğan Tözge’yi kaybettik.
İzmir sosyal, spor ve iş hayatında “başkanlıklarının, onursal başkanlıklarının, yönetim kurulu üyeliklerinin, kurucu üyeliklerinin sayısı o kadar çoktur” ki, tam bilebilenin olduğunu sanmıyorum. “Giyiminin renkliliği” bile “sembol” olmuştur. Sorunların çözümündeki önderliği, sohbet ustalığı, örnek aile reisliği, özetle “Erdoğan Tözge’yi, Erdoğan Tözge yapan” bütün hoş özellikleri ile beraber, ardında unutulmayacak izler bırakarak hayata veda etti.
Bizlere son bıraktığı öğüdü, sevgili spor yazarı kardeşim Gürkan Ertaç, Yeni Asır’da yazdı; “Erdoğan Tözge 89 yaşındaydı ama baksanız ancak 70 derdiniz. Sağlıklı kalmanın ona göre tılsımı, ‘Sağlığımı düzenli yaşamaya borçluyum. Her sabah 07.00’de kahvaltı ederim, 12.00’de öğle yemeğine oturur, akşam yemeğini de zorunluluk olmadıkça 19.30’da almaya çalışırım. Ara menü olarak saat 10.00’da bir meyveli yoğurt, yanında 6 adet badem, öğleden sonra da 15.00’te bir meyve yerim. Sağlığımı balık ve yumurtaya borçluyum. Yumurtasız gün geçirmem. Ekmek, şeker ve tuzla işim olmaz’ idi.”
Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun!..

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.