“Yalanı satıyoruz”; ayıptır, yeter!..

A -
A +

Sporun konuşulduğu, sporun tartışıldığı (Elbette ‘spor (!)’ derken, futbolu kastediyorum)” bir arkadaş sohbetinde, yüzüme ve onca insanın ortasında bir “olgun” spor adamının söylediklerinin “benim üslubumda özetidir” yazımın başlığı!..
Cebinden çıkardığı bir kâğıda not ettiği isimleri okudu ve “İşte” dedi ve “özetle” şunları söyledi; “Ocak transferi başladıktan beri, sizlerin gazetelerinizde TV ekranlarınızda transfer ettiğiniz, edileceğini yazdığınız, söylediğiniz, ‘Geldi, geliyor’ dediğiniz futbolcuların sadece Galatasaray için, Fenerbahçe için, Beşiktaş için okuduğum 3 gazetede olanlarını not ettim. Bunlardan Avrupa’dan da öte, neredeyse Dünya Karması bile çıkar. Ocak bitiyor, bir tanesi bile gelmedi, alınamadı. Sporun içinde olanlar iyi biliyorlar ki, mali durumları bitik ve de UEFA gözetiminde olan bu kulüpler, bunların hiçbirini alamayacaktı, ama saygıdeğer basınımız her gün koca koca manşetlerle hem de birkaçını birden getirmeye kalkıştı, birkaçı için ümit uyandırdı, sonu ne oldu; tam bir fiyasko. Ben ve benim gibiler elbette ki aldanmadı, ama benim kulüp taraftarı saf vatandaşım kandırıldı. Onların üzerinden tiraj alındı, reyting sağlandı. Her transferde yapılıyordu ama bu defası, kulüp borçları ve UEFA gözetimi bilindiği için, ‘Bile bile lades’ oldu. Ayıp olmuyor mu, Öcal Abi?..”
Gruptaki bütün kafalar bana döndü. “Ne diyeceğim” bekleniyordu, dedim ki; “Eksik söylüyorsun. Ben, gazetelerimizin WEB sitelerini de ekleyeyim, bu rezalete. Ana sayfada anons, “Galatasaray veya Beşiktaş veya Fenerbahçe veya başka bir takım için başlık; ‘… bombayı patlattı’; 10 satırlık haber 6’ya bölünmüş, 6 tıklamadan sonra bir isim; bunca yılın spor yazanıyım, spor seyircisiyim, gazete okuyucusuyum, ‘adını ilk defa duyduğum’ bir futbolcu; bomba buymuş. Peki, ama gerçekten ‘bomba olacak’ bir futbolcu geliyorsa ne başlık atacağız; ‘bu adam’ bomba ise gelen için ‘Atom bombası mı, hidrojen bombası mı’ patlatacağız? Dahası, daha acı; o ‘ismini ilk defa duyduğum futbolcu’ bile gelmiyor, getirilemiyor. Ne söylesen haklısın arkadaş, az bile söyledin!..”
Evet, bu acı tablo “spor da yazan” bir gazeteci olarak beni utandırıyor, bizlerin, mesleğimizin, gazetelerimizin, TV’lerimizin itibarı bakımından utandırıyor, bilmem ki daha ne söyleyeyim, ne yazayım?..
Eskiden “Doğru haberi atlatmak ve atlamamak için yarışırdık”, şimdi ise “Yalan haberi atlatmak ve atlamamak için yarışıyoruz”; olacak şey mi?..

Hatırlatması benden!..
Dursun Özbek, büyük favori hâlinde girdiği seçimi, son haftada yaptığı büyük hatalar ve gaflar ile beraber, hâlâ “İnan Kıraç’a sırtını dayamak istediği ve mesela Osman Olcay’ı başkan yardımcısı yapmak üzere listesine aldığı için” kaybetti.
Şimdi, “inşallah doğru değildir”, kulislerde bir başka “büyük hata” yeni başkan Mustafa Cengiz ve ekibi için konuşuluyor; “Akıl hocaları Faruk Süren, ona dayanıyorlar!..” İnan Kıraç, Dursun Özbek’i yaktı, “iddialar doğru ise” kaydıyla yazıyorum; Faruk Süren de, Mustafa Cengiz’i yakabilir, bir zamanlar, hem de Galatasaray üst üste şampiyonluklar kazandığı ve de  UEFA Kupası’nı aldığı hâlde,  “Galatasaray’ı da, kendisini ve ekibini de yaptığı gibi!..”

O kurmaya tavsiyemdir!..
Sevgili Burhan Can Terzi, Türkiye’deki dünkü haberinde yazıyor ki; “Mustafa Cengiz’in kurmayları, eski yönetimin mali tabloları şeffaf şekilde önlerine koymadıklarından şikâyet ederek ‘Önümüzde ne var göremiyoruz. Bizden her şeyi saklıyorlar. Bize de divanda basına verilen borç bilgisi sunuldu. Bu mu Galatasaraylılık? Düşman gibi görüyorlar. Hani aynı çatı altındaydık’ diyorlar.”
Terzi’nin Galatasaray haberlerine inanır ve güvenirim; “Sansasyon için yazmaz, olanı abartmaz.”
Onun için diyorum ki, “Yukardaki satırlarda yalan yoktur, abartma yoktur, doğrudur!..”
Şimdi “bunları söyleyen” Cengiz Başkan’ın kurmayına sormam gerek; “Kulübün de, Sportif AŞ’nin de başındasınız. Derneğin de, şirketinde bütün defterleri elinizde, Özbek ve arkadaşları o defterleri alıp evlerine götürmediler ya. Defterler elinizde ve önünüzde olduğuna göre nasıl her şeyi sizden saklayabilirler? Önünüzde ne var, nasıl göremezsiniz? Zatıâlinizde ‘bakar körlük’ mü var, yoksa şimdiden mazeretler, bahaneler mi üretmeye başlayacaksınız?”
Bakınız sayın kurmay, ben Cengiz Başkan’ı ‘böyle’ tanımıyorum. Kulaklara “böyle şeyler fısıldayarak” onu da daha baştan “pes etmiş gibi” göstermeye hakkınız yok. Kurmay böyle olmaz, kurmay böyle yapmaz. Gerçekler neyse, onu söyleyin. “Eskiyi kötülemek” ile işe başlarsanız, kısa zamanda “eski” durumuna düşer ve siz de kötülenmeye başlarsınız. Kızmayın, gücenmeyin. Dost acı söyler!..

Sepil’den bihaberler...
Göztepe Başkanı Mehmet Sepil, günler önce “Kulüpler Birliği Vakfı Başkanlığına aday olmadığını” açıkladı; ne var ki, anlı ve de şanlı bazı futbol yorumcularımız hâlâ “Fikret Orman mı, Mehmet Sepil mi aday olmalı” sorusu üzerine konuşuyor, yazıyorlar!..
Anlaşılıyor ki, bu yorumcular, gazete bile okumuyorlar, tamam da “onlarla konuşan” muhabir arkadaşlarımız ya da “o sözleri sayfalara koyan” şeflerimiz de mi, gazete okumuyorlar, nasıl olur da, Sepil’in açıklamasından bihaber olurlar?..

Atamazsın martini, Romanyalı Sumudica!..
Evet, ben de inanıyorum ki, Kayserispor’un hocası Marius Sumudica, son yıllarda Türkiye’ye gelen “en iyi” hocalardan biri ve belki de birincisidir.
“Rakibi okuma, oyun içini okuma, ona göre taktik ve tertip, dahası oyuna müdahale” bakımından” eksiksiz görünüyor. Elbette her hoca gibi onun da hataları oluyor, olacaktır ama bu hataların “en büyüğü” çok başta bir yönde; “abartılı” bir vücut dili ve de gerçek dili var.
“Bu hataları benim takımım lehine yapsalar, şampiyon olurduk” diyerek hakemleri yerden vere vururken de “aynı dil” ön plana çıkıyor.
Ne var ki, işte Ömer Faruk Ünal, hakemlerin “onun zamanındaki maçlarda Kayserispor lehine yaptıkları hataların çetelesini” yazarak, tam anlamıyla Rumen hocayı nakavt etti. Hakemler kadar, hakemlere söylemediklerini bırakmayan yöneticiler, teknik adamlar bilsinler ki; “Biri onları ve takımlarını da gözlüyor”, hem de “çok iyi gözlüyor”; sevgili Ömer Faruk’u kutlarım!..

Şaka!..
Helal olsun Ali Koç’a; rüzgârı daha “meltem” hâlinde iken bile, “bir yerlerde, korkunun dağları beklemeye başladığını” gösteriverdi.
Ve de mesela, Aziz Yıldırım’ı “Mehmet Ali Aydınlar” konusunda aydınlatıverdi!..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.