Yüzünüz hiç mi kızarmıyor?..

A -
A +

Bugün “Galatasaray Mali Genel Kurulunu, halef selef başkanların, Mustafa Cengiz ile Dursun Özbek’in genel kurul ve genel kuruldan sonraki pozisyonlarını” yazacaktım, ama vazgeçtim; “hemen yazılması gereken” bir konu vardı önümde ve “Galatasaray Genel Kurulunu” cuma günü de yazabilirdim; yazacağım!..
“Hemen yazmam gereken,” iki ekran görüntüsü idi ve o iki görüntü, “sporumuz, futbolumuz ve hakemliğimiz adına, galiba artık iyice kronikleşen çok acı bir gerçeği” bir defa daha çok kolay anlatacak cinstendi.
Görüntü bir; maç gecesi, onca TV’deki yorum programlarını zapping yaparak izledim, kimsenin dikkatini çekmedi, “dikkat eden, söyleyen, ama kaçırdığım varsa”, o arkadaşımdan özür dilerim.
Ertesi sabah, “sporyazarlari.com” sitesinden belki 25’e yakın “yazılı yorumu okudum”, onlarda da tek kelime yoktu, bu görüntüden.
“Faul”, saha ortasında “beyaz çizgilerden uzakta yapılmamıştı”; “yeşilin içinde bembeyaz oldukları için” çok bariz olarak görülen santra ve santra yuvarlağı çizgilerinin hemen yanında yapılmıştı. Ama “o faul atışı, faul çizgisinin gerisinden, faulün yapıldığı yerden değil”, santra çizgisinin ilerisinde durmuş olan topa, “faul yerine çekilmeden hemen vurularak yapıldı” ve o top gitti, “yılın muhteşem golü” oldu.
Şimdi soruyorum; “Trabzonspor o golden sonra” bir gol daha atsaydı, ne olacaktı?..
Sevgili Bülent Yavuz ve Deniz Çoban başta olmak üzere, “övüle övüle göklere çıkarılan” Fırat Aydınus, “o bariz beyaz çizgilerin ortasında topa birkaç metre öteden vurulduğunu” nasıl görememiş ve gereğini yapmamış, yapamamıştı? Yoksa, o atılışı da, yenilişi de jeneriklik olan, Kucka’nın da, Muslera’nın da kariyerlerine işlenecek olan ve de yıllarca unutulmayacak olan bir gole “yazık etmemek (!)” mi istemişti?..
Görüntü iki; “Hakemle beraber hakemliğin de, hakem işlerini yönetenlerin de yüzünü kıpkırmızı edecek” bir olay, ne yazık ki, “gene ve gene ve gene” cereyan etmiş ve gene ve gene ve gene “hakemle beraber hakemliğin de nakavt edilmesiyle sonuçlanmıştı”, bu görüntüde.
Emre Belözoğlu, stattaki on binlerce, TV ekranı başındaki yüz binlerce gözün önünde maçın hakemi Yaşar Kemal Uğurlu’yu fena hâlde benzetmiş, “fırçalamanın en şeddelisini yapmıştı” ama “Ben hakemim” diyen hiçbir hakemin yapmayacağı, yapmaması gereken bir durumla ve de değiştirilemeyen, eksiği tamamlanamayan bir “zavallı” talimatın da korumacılığı ile, “gene ceza almadan” sıyırmıştı!..
“Hakem” dediğimiz arkadaşımız, “kartını çıkaracağına” Emre’ye “bir mahalle maçındaki üslup” içinde “bağırarak cevap vererek kendini tatmin,” ama spor yasalarını da, hakemlik ilkelerini de, etik kuralları da yerle yeksan etmişti!..
Bakınız bu tablo, “gazete haberi olarak” spor kamuoyuna nasıl aksediyordu; Teleset Mobilya Akhisarspor ile Medipol Başakşehir arasında oynanan karşılaşmanın ilk yarısında ilginç bir an yaşandı. Emre Belözoğlu bir pozisyonda hakemin üzerine bağırarak yürüdü. Tecrübeli futbolcunun bu davranışına hakem Yaşar Kemal Uğurlu da aynı şekilde karşılık verdi. İkili kısa süre ağız dalaşında bulundu.”
Şimdi, Federasyon Başkanına da, Merkez Hakem Komitesi Başkanı’na da, bu iki hakeme de soruyorum; hiç mi yüzünüz kızarmıyor?..”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.