Yazıklar olsun sizlere, ey korkaklar!..

A -
A +

1960 öncesiydi, Sıkıyönetim vardı, “Tahkikat Komisyonu” vardı, Cezaevinde “gazeteciler için” tahsis edilmiş ve adı da “Ankara Hilton” olarak konmuş bir “koğuş” vardı. Dahası, Rüzgârlı Sokak’ta “Yenigün” adlı bir gazete vardı. Patronu CHP Milletvekili Fethi Çelikbaş’tı ama “asıl sorumlu” rahmetli Cihad Baban’dı.
Gazetemizin “sorumlu yazı işleri müdürleri” Ankara Hilton’a misafir edilince, Cihad Bey,” gazetenin iç haber sayfalarını (polis / adliye / magazin) yapan” Öcal Uluç’u odasına çağırarak, “Artık Sorumlu yazı işleri müdürü sensin” deyince, şaşırmıştım, 22 yaşındaydım.
“Aman, Cihad Bey, ben ne siyasetten, ne hakaretten anlarım, iki ağabeyim gittiler, ben bu ortamda nasıl bu görevi yaparım, gazete de yanar, ben de Ankara Hilton’a giderim” dedim. Bana, “Senin için bu işleri iyi bilen hukukçudan yarın randevu aldım. Ona gideceksin, o sana öğretecek” demişti.
Ve ben, ertesi günü, sonradan “Türkiye Barolar Birliğinin kurucu başkanı olacak” avukat Prof. Dr. Faruk Erem’in karşısındaydım.
Çaylarımızı içerken, bana “Bak genç arkadaşım. Korkma, dikkat edeceğin iki şey var; 
1 - Yapılan işi, söylenen sözü istediğiniz gibi eleştirebilirsiniz. Soruşturma, dava açılırsa sizi kurtarırız, yazarlarınızı da.  
2 - Ama, bu eleştirilere gerek kişiye, gerek kuruma dönük hakaretler karıştırılırsa, sizi kimse kurtaramaz, seni de, yazıyı yazanı da. Hırsıza, cezasını Yargıtay onaylamadan ‘hırsız’ diyemezsin, ya beraat ederse? İşte bu kadar basit, yapacağın iş. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak haberlerde de, yazılarda da ‘kişisel, kurumsal hakaret varsa’ hiç düşünme, o bölümü çıkar, ya da yazıyı, haberi hiç koyma gazeteye. Karmaşık, çözemediğin bir husus olursa, işte telefon numaram, beni ara, konuşuruz, ben sana yapacağını söylerim.”
Ben, Faruk Hoca’nın uyarılarına “harfiyen uyarak” Ankara Hilton’a gitmedim; yazar olarak da o günden bugüne zamanın Galatasaray Divan Kurulu Başkanı ünlü hukukçu, hukuk hocası Duygun Yarsuvat ile Spor Yazarları Derneği İzmir Şubesi başkanlarından biri olan arkadaşımızın açtığı davalar dışında, mahkeme kapılarına da gitmedim, Tazminat davalarının ikisinde de “kazanan” ben oldum. Zira yapılan işi eleştirmiştim, yazılarımda “kişilikleri ile” muhatabım değillerdi!.
Bütün bunları neden yazdım; el insaf, spor sayfalarında, TV ekranlarında “hakemlerin kararları eleştirilirken”, kişilikleri için ne hakaretler yağdırılıyor; af edersiniz okuyucularım, aralarında “Köpek yese kudurur” cinsinden olanlar bile var. 
Ama, Hakemler Derneği (Hem de, Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemciler Derneği)nden, Federasyon’dan, Merkez Hakem Komitesinden “çıt” yok. Federasyon’un Hukuk Kurulu “bu konuda” Hakemlere “hukuk yolunu gösteremeyecek” kadar korkak, “Aman bana dokunmayan bin yaşasın” diyerek, Hakemleri “cascavlak” ortada bırakıyorlar!..
Hakemlerimizin binde biri ve de ancak “hakemliği bırakma kararı vermişse” dava açıyor; yoksa koca gazetelerle, TV’lerle, yazarlarla, yorumcularla nasıl uğraşacaklar, onları nasıl karşılarına alacaklar?..
Yönetici her türlü hatayı, yanlışı yapar, teknik adam, onların üstüne tüy diker, milyonlarca avro ödenen futbolcular sahalarda yok olurlar, ama “kabak hakemlerin başında patlar”; bir - iki hata yaptıkları için; vur da vur abalıya!..
Utanç verici bir tablo ve de “işin daha acısı” hiç kimsenin de düzeltmeye niyeti yok!..

Belhanda severlere mesaj!.. 
Fatih Hoca, Fenerbahçe derbisinde “Belhanda’yı oynatır mı, oynatmaz mı”; bilmem.
Bu “vurdumduymaz, antipatik, aldığı bunca paranın hakkını ve karşılığını vermek gibi” bir düşüncesinin olmadığını bir defa daha değil, bin defa ispatlamış adamın, “gol atarak, asist yaparak derbiyi kazandırması” hâlinde bile, “onun oynatılmasının temelde G.Saray Futbol Takımı’na hem de büyük  zarar vereceğini” düşünenlerden biriyim.
Yeter artık, bunca zamandır Galatasaraylılara “İllallah (Bıkkınlık / Bezginlik / Usanç anlatan bir ünlem)’tan başka bir  şey” söyletmedi; değil Galatasaray ilk 11’ine girmek, “yedek kulübesinde oturmaya bile” hakkı yok!.. Hadi, bir yere kadar Fatih Hoca’nın “Belhanda ısrarındaki nedeni” bir yere kadar anlamam, “haklı olduğuna inanmamakla birlikte” mümkün, amma…
“Durum” bu iken, “neden” hâlâ bazı futbol yorumcularımız, “Belhanda’yı Galatasaray ilk 11’ine koymakta ısrar ve inat” ederler; işte “bunu” anlamam mümkün değil, zira…
Bunun üç sebebi olabilir; 
1 - Futboldan anlamıyorlardır, 
2 - Galatasaray’ın 10 kişi ile oynamasını istiyorlardır, 
3 - Belhanda oynamaya devam ederse, “aslında onun yerini alması gereken” oyuncuların isyan etmelerini, moralman yıkılmalarını bekliyorlardır!..
Tarık Çamdal “oynatılmadığı için” futbol hayatını karartmak bahasına inat ve ısrarla “hak etmediği parayı almaya” devam etmişti.
Bu adam, “oynatıldığı hâlde” inat ve ısrarla “hak etmediği parayı almaya” ve “Galatasaray Futbol Takımını karartmaya” devam ediyor. “Hangisi” daha kötü ey arkadaşlar; daha ne yazayım?..

Gazetecilik rezaleti!..
Sevgili kardeşim Hıncal Uluç, tam bir “gazetecilik skandalını”, ne skandalı “rezaletini” yazdı…
Neymiş; “Galatasaray’ın eski başkanlarından Faruk Süren, Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’in uzattığı eli sıkmamışmış!..”
Resimde koymuş yazısına; Faruk Süren ve elini sıkmadığı (!) Mustafa Cengiz, karşılıklı gülümseyerek sohbet ediyorlar!..
Faruk Süren ile de konuşmuş, Süren “Kolumda problem vardı, sarılıydı, onun için elini sıkamadım ve neden sıkamadığımı da Başkan’a söyledim” demiş…
“Gazeteci” Hıncal Uluç, “bu haberi yazanlara” soruyor; “Madem elini sıkmadı, neden sormadınız ‘Neden Sıkmadınız’ diye. Mustafa Cengiz’e de sormanız gerekmez miydi; ‘Elinizi sıkmadı, ne düşünüyorsunuz?’ diye. Bu nasıl gazetecilik?..” Ona sormadım; ama bu yazısının altına imzamı “ona teşekkür ederek” atıyorum!..

... Sür eşeği Niğde’ye!...
Darüşşafakalı bir “yabancı” basketbolcu, Kupayı, “kulpunu tutan” takımının elinden aldı, son saniyelerde yaptığı bir “aptal hareket ile” F.Bahçe’ye teslim etti.
Şimdi Darüşşafakalı yöneticiler, “takımı lehine çalınmış bir kasti faul” düdüğünden sonra o enstantane ile hiç ilgisi olmayan o adama “kasti faul aldığı” hareketin cezasını vereceğine, Basketbol Federasyonuna “o hareketten sonra verilen hakem kararı hatalıdır, düzeltilmelidir” diye ağlıyorlar!..
Hani bir söz vardır; “Geçti Bor’un Pazarı…”

Şaka!.. 
Bana soruyorlar; “Derbi’nin sonucu ne olur?”
Cevap veriyorum; “Sonuç ne olur bilmem, Galatasaray kazanırsa, Fenerbahçe’de yönetim de, hoca da, futbolcular da duman olur. Fenerbahçe kazanırsa ya da beraberlik olursa, 22 yılın “normal” sonucudur; “malum” istatistiğe “bir sayı” daha eklenir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.