F.Bahçe’de asıl sorumlular!..

A -
A +

Kimse “sadece ve öncelikle” Erol Bulut’u hedefe koymasın!..
Bir sezonda 26 küsur transfer yapan, “dünya bombaları patlatan”, transfere milyonlarda avro döken bir Başkan ve onun “Futbolun başına getirdiği” bir yetkili varken ve Teknik Adam’ın etrafını da “yardımcı” olarak “o yetkilinin adamları” çevirmişken, Erol Bulut’u “Yönetemiyor” diye yerden yere vurmak ne oluyor?..
“Genç ve en azından birkaç yıl ‘büyük takım’ tecrübesi olmayan” bir Hoca’yı, “bunca transfer yapılan” bir takımın başına getirmek isteyen kim; Emre Belözoğlu!..
Emre Belözoğlu’nun transferlerine ve istediği hocaya “onay veren” kim; Başkan Ali Koç!..
Daha dün “futbolculuğu bırakan” ve de “büyük futbolculuğunun yanında, sahalarda ‘kendine hâkim olamadığını’ defalarca ortaya koyacak onca olaya karışan ve ceza alan” Emre Belözoğlu, elbette “Avrupa’dan ve hatta Türkiye’den kendisine hocalık eden ya da hocalık edecek değer ve tecrübede olan” ünlü bir hocayı istemeyecekti. Zira, “Fenerbahçe futbolunun birinci adamlığı” onun çok hoşuna gitmişti!..
“Onu da alalım; tamam” / “Bunu da alalım; tamam” / “Şunu da alalım; tamam” / “Ötekini de alalım; tamam” / “Beridekini de alalı tamam” / “Şöyle yapalım; tamam” / “Böyle yapalım; tamam” senaryosunu sahneye koyan bir rejisördü, artık Emre ve kendini “İmparator gibi” görmeye başlamıştı; Fatih Terim de kim oluyor ki?..
Galatasaray’da oynarken yıllarca “ağabey gibi saydığı ve sevdiği, her türlü derdine çare bulan” Abdurrahim Albayrak’a “Sen” diye hitap ederek “fırça çeken” bir Emre Belözoğlu vardı artık sahnede!..
Aslında Erol Bulut’un, Fenerbahçe’ye “Derwall / Mustafa Denizli veya Piontek / Fatih Terim” örneklerinde olduğu gibi getirilmesi lazımdı!..
Ve de asıl çıkmaz, “bu tabloyu düzeltecek olan” yetkililerin çaresizliği idi; Erol Bulut, “takımın başında ne kadar tecrübesiz ise”, Emre Belözoğlu da “Fenerbahçe futbolunun başında” o kadar tecrübesizdi!..
İşte Ali Koç’un büyük hatası buradaydı; “kurduğu bu kadroyu yönetecek bir hocayı iş başına getirmek, yanına da iki yıl beraber çalışacak ve sonra görevi devralacak Erol Bulut’u ya da onu eş değer ve istikbali olan bir genç hocayı vermek” yerine, Fenerbahçe futbolunu “yöneticilikte ‘sıfır’ tecrübeli Emre Belözoğlu’na emanet etmek!..”
Şimdi, “Pirincin taşını ayıklamak” kolay olmayacak, Sayın Başkan için!.. Değişimin şart olduğu görülüyor ve isteniyor; ne var ki, Ali Koç “Emre Belözoğlu’nu geri planda bırakacak bir değişimi” yapabilecek mi?..

G.Saray’daki acı savaş!..
Pandemi, kısıtlamalar, ekonomik büyük sıkıntılar, “seyircisiz” ve tribün hasılatsız maçlar, “transfer ve şampiyonluk yarışında” büyük rakipler…
Galatasaray ligin lideri, hem de rakibinin sahasında 20 yıldır yenemediği Fenerbahçe’yi “üst üste iki defa yenen” bir takım…
Takımı da, kulübü de “ayakta tutmak” için elinden geleni yapan bir yönetim!.. Ama Galatasaray’ın içinde “içler acısı” bir bölünme ile “bu yönetimi yok etmek için” ellerinden geleni artlarına koymayan bir grup…
Şurada “seçimli genel kurula ne kadar kaldı ki; üç ay o kadar!..
Bakınız, “adını kendisinden izin almadığım için” yazamadığım bir “duayen üye” bu konuda sosyal medyada ne diyor:
“Son zamanlarda insanlarımıza bir şeyler oluyor.  Devamlı gözyaşı döküp, yönetimi eleştirmeyi âdet hâline getirmiş, bir güruh türedi.
Eline ÜYELİK formunu alıp doldurup, iki üyeden imza alma becerisini gösteremeyenler ve 400 lirayı, tüm teknolojilere rağmen bir hesaba göndermeyi beceremeyenler.  Tabii en acısı, en ufak bir eleştiriyi bayrak yapıp yaygara kopartan tipler iyice can sıktı. Yok mu sizin başka işiniz? Mesela ev işleri filan. Yazık!”
Ve bu “çok doğru teşhise” karşı çıkan duayenler de var; “Gençlere kötü örnek oluyorsunuz, Birlikteliğimizi tahrip ediyorsunuz” diyen duayenler!..
Bir duayen “bölenleri” çok net bir şekilde ortaya koyarken, öteki duayen “bölenlerin birlikteliğinin bozulmasından şikâyetçi!..”
Vah, Galatasaray vah!..

Varol Ürkmez!..
İçim yanıyor, ben de dâhil, yıllarca onu tanıyan, onunla arkadaşlık eden,  yazan birçok gazeteci ve de spor sayfalarımız, TV ekranlarımız, aramızdan ayrılış günlerinde ona “hak ettiği ilgiyi” gösteremedik.
Futbolcu yönüyle de, özel ve sahne hayatıyla da, unutulmaz Real Madrid maçıyla da çok renkli bir insandı ve “büyük ve iz bırakan" bir kaleciydi, Varol Ürkmez!..
İnternette Galatasaray Divan Kurulu başkan adaylarından Bünyat Balaban’ın “Varol Ürkmez anısını” okuyunca, o günler bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
Hem Varol Ürkmez’e “eksik bıraktığım” borcumu ödemek için… Hem de “bugünkü acı ve kabul edilemez tablonun aksine, o günlerde “Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki büyük rekabet ile beraber yaşanan büyük dostluğun bir örneğini anlattığı için” spor yazan bir gazeteci olarak “teşekkür ettiğim” Galatasaraylı Sayın Balaban’ın o yazısı:
“Acı bir kayıp daha, sadece Galatasaray’ımız değil, Türk futbol camiası adına. VAROL ÜRKMEZ, Allah vergisi olağanüstü atletik yetenekleri, efsane maçları, kurtarışları, nevi şahsına münhasır, karakteri ve özel yaşamı ile unutulmaz bir kişilik idi. Bir, iki anı paylaşmak isterim.
1960’ların sonları. Tek spor salonumuz Hasnun Galip’te, üst kattaki, ahşap gemici merdiveni ile çıkılıp, kapak açılarak girilen salonumuz. Basketbol ve voleybol takımlarımız yanı sıra, futbol takımımız da salon idmanlarını orada yapıyor. Bizim antrenmanlar sonrası, futbol takımı gelince, tribüne (sadece üç sıra) çıkar, onları seyrederdim.
Kalecilerimiz, yakında kaybettiğimiz Nihat Akbay, Varol Ürkmez ve Yasin Özdenak. O idmanlarda, Varol’un minder dahi kullanmadan, parke üzerinde yaptığı olağanüstü hareketleri (perende, kipe, plonjon vs…) hayranlıkla izlerdim. Müthiş idi. Maçlarını tribünden izlerken, bu yeteneklerini tam olarak görmek mümkün değildi.
Sene 2000. 28 Eylül de, METİN OKTAY’I ANMA gecesi düzenlemiştik. Selâhattin Beyazıt, Ali Uras Başkanlarımızın yanı sıra, FB eski Başkanı Faruk Ilgaz da teşrif etmiş idi.
KRAL ile ayni dönem, çeşitli kulüplerde ve millî takımda oynamış futbolcuları da davet etmiştik.
Saymadıklarıma haksızlık olmasın, katılanlar arasında Can Bartu, Şükrü Birand, Ogün Altıparmak da var idi. Varol Ürkmez’i arayıp davet etme görevi de bana düşmüştü, Aradım, buluştuk, Hem eski günleri biraz konuştuk hem davet ettim. Tereddütsüz kabul etti. Çok değişik ve renkli bir insan idi. Ruhu şad olsun, nur içinde yatsın.”

Şaka!..
Bir büyük gazetemizin spor müdürü, TV ekranında “Dört büyükler yenildiğinde üzülüyorum. Zira onların taraftarları bizim okuyucularımız. Satışımızı artırıyorlar” anlamına gelen birkaç cümle söyledi, şaşkınlık içinde dinledim.
Ey Anadolu takımları, siz siz olun, lütfen “4 büyükleri yenmeyin” de, bu meslektaşımızı üzmeyin!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.