G.Saray'da korku tünelinde olanlar var!..

A -
A +

Işın Çelebi "1930'lardaki 'Ateş - Güneş bölünmesini' işaret etmekte" ve "Birlik beraberliği sağlayacak bir başkan ve yönetime ihtiyaç var" demekte çok haklıydı…
Zira, Liseci takımının, "Kana kan intikam" çığlıklarıyla, Mustafa Cengiz yönetimine açtığı "nankör savaş", Galatasaray'ı nihayet "bölünme meydanı" durağına getirdi ve işte sarı kırmızılı kulüp "altı ayrı liste" ile genel kurula ve seçime gidiyor!..
"İlk üç resmî aday", aralarında hatta "araya giren eski başkanların, duayenlerin çabalarına rağmen" birleşme sağlayamayınca, dahası "birbirlerine söylenmedik lâf da bırakmayınca" birlik beraberlik ümitleri "baştan" bitmişti.
Genel kurulun ilk yapılacak tarihinin "Pandemi sebebiyle" iptal edilmesiyle, "yeni adaylar" ortaya çıktı ve "ilk üç aday ve taraftarları, sosyal medyadan başlayıp, TV'lerde ve spor sayfalarında "iptal kararını iptal ettirmek için" kampanya açmakta birleştiler, mahkemelere kadar gittiler, medyadaki sesleriyle "başkan ve yönetimi 'ihraç' tehdidi ile" korkutmaya bile çalıştılar. Olmadı… Anlaşılıyordu ki, "Işın Çelebi'nin meydana çıkışı" onları korkutmuştu, "İptal kararı iptal edilirse" Çelebi seçimlere katılamayacaktı; olmadı!..
Ardından iki aday daha çıktı; İbrahim Özdemir ve Yiğit Şardan… İbrahim Özdemir'den fazla korkmadılar ama "Adnan Polat ile Mustafa Cengiz'den destek alan" Yiğit Şardan onlar için tam bir "korkulu rüya" oldu… Şardan'ın listesi didik didik edilerek, sosyal medyada "o listedeki bazı kurullarda adı olan birkaç aday üzerinden listeyi karalamak için" yarışa girildi…
Çok açık ve acı bir tablo bir tablo ortaya çıkmıştı; seçimi Işın Çelebi ya da Yiğit Şardan kazanırsa, "bu arkadaşlar ve sosyal medyada karalama peşinde koşan bazı Galatasaray üyeleri" yeni başkanın ve yöneticilerin yüzlerine nasıl bakacaklardı?..
Sevgili okurlarım, seçime çok az bir zaman kalmışken, size "dağlarda bekleyen" korkuyu anlattım; bu korku, genel kurula "kimlerin şanslı olarak girdiğini" de ortaya koyuyor!..
Ne var ki, "hangi liste kazanırsa kazansın", sandık sonucu, hiçbir Galatasaraylıyı tatmin etmeyecek. Zira bıraktım Galatasaray üyelerinin salt çoğunluğunu, "kullanılan oy" bakımından bile "salt çoğunluğu sağlayacak" bir listenin olacağını sanmıyorum. İşte "bölünmenin ne kadar bariz olduğunu ortaya koyan" tablo… Çok yazık!..

Galatasaray hocasız da, oyuncusuz da kalmaz!..
Sergen Hoca mukavele yaptı mı; hayır!..
Fenerbahçe'nin teknik direktörü var mı; hayır!..
Peki bu takımlar Avrupa kupalarında oynamayacaklar mı; oynayacaklar!..
Ama "sadece" Galatasaray'da kıyamet kopuyor; "ortada teknik adam yok"; ne olacak Galatasaray'ın hâli?..
Hımmm… "Parasını aldığı / alacağı sezonun son ayında görevleri içinde olduğu hâlde, 'Helal olsun Hoca'ya… Kimlerin kalması, kimlerin gitmesi listesini verdi' diye göklere çıkarılan" Fatih Hoca'nın Galatasaray medyasındaki sözcüleri, "düşmanı" ilan ettiği "Mustafa Cengiz Başkan'a karşı" son görevlerini yerine getiriyorlar, anlaşılan!..
Kimse korkmasın, Galatasaray "teknik direktörsüz" kalmaz. Okan Buruk ya da Bülent Korkmaz kardeşler "açığı kapatacaklardır!.."
Dahası, "kalacak futbolcular 'harcama limiti içinde kaldıkları sürece' kalacaklar, gidecekler de gidecektir!.."
Zira, "Cengiz yönetimi, görevi teslim törenine kadar" görevini sürdürecek, ne gerekiyorsa yapacaktır!..
Kanunlar, tüzükler ne için var; "okumayanlar, okusunlar da büyüsünler" diye!..

Fransa Turu'nu bizlere zehretmeyin!..
Yaz aylarında Eurosport'ta doya doya seyrettiğimiz "temiz" sporlar vardır; "benim gibi futboldan kaçanlara keyif veren" bisiklet, atletizm, tenis gibi…
Hele hele pandemi günlerinde, sporseverler ("Futbolseverler" demiyorum) için bulunmaz zaman geçirme fırsatıdır bu sporlar, evde TV başında otururken…
İşte, üç büyük bisiklet turundan "Giro" İtalya Turu yapıldı, 21 gün 4-5 saat TV başında seyrettim. Şimdi Fransa Turu geliyor; o tur "en büyük" olanı!.. Yüzlerce milyon seyrediyor, sonra da gelecek İspanya Turu!..
İtalya Turu'nu "gencecik" bir Kolombiyalı kazandı; Egan Bernal. Daha önce Fransa Turu'nu da kazanmıştı… Form bakımından müthiş… Eğer sırt ağrıları izin verirse, İspanya Turu'nun da favorisi ve kazananı olabilir. Böylece "Üç turu da kazanmış en genç bisikletçi olacak ve üçleme yapabilecektir"; yapacaktır!..
Ne var ki, bu turları Eurosport'ta anlatan arkadaşların, "bilinçaltlarına yerleşmiş 'ideolojik' saplantıları" yıllar sonra gene ortaya çıktı, "Sky takımına ve büyük yarışmacısı İngiliz Chris Froome'a yıllarca yaptıklarını, bu defa 'devamı olan' Ineos takımına ve genç Kolombiyalı Egan Bernal'e yapmaya başladılar. Bugüne kadar, üç büyük turda sadece üç etap kazanabilmiş 33 yaşındaki bir İtalyan bisikletçiyi öylesine tuttular ki, neredeyse ekrana terliklerimi fırlatacaktım. Bernal kaza yapıp sakatlansa, 20'nci etap boyunca "anlatım salonunda çiftetelli oynayacaklarını" düşünüp durdum.
Kendilerine de, bizlere de, spora da yazık ediyorlar; "bisiklette kapitalizmin, emperyalizmin temsilcisi" olarak görüyorlardı Sky kulübünü, bugün de Ineos'u "öyle" görüyorlar; spor ve sporcular umurlarında değil!..
Gördüğünüzü anlatın arkadaşlar, "beyninizde, gönlünüzde yatanı" değil… Bizi bisiklet ekranları karşısında keyifle oturtun, öfkeyle değil; Fransa turuna da yazık etmeyin!..

Sergen'in yarınları…
İstanbul'dan 800 kilometre uzakta, Urla'dayım. İçimde bir his var, atamıyorum; Sergen ile Beşiktaş ilişkileri konusunda…
"Duayen" Beşiktaşlıların "endişe ifade eden" bir çekinceleri var galiba… "Sergen Yalçın, "Fatih Terimleşebilir mi" sorusuna cevap bulmaya çalışıyorlar. Beşiktaş medyasının büyük bölümünün, Sergen Hoca'yı "o havuza itmek için yarışması" onları ürkütüyor!..
Başkan Ahmet Nur Çebi "Hayır" diyor ama yönetim kurulunda da "böyle düşünenlerin olduğu" kulislere yansıyor.
Bekleyip göreceğiz; ne olacak; inşallah, Beşiktaş için de, Sergen Yalçın için de en hayırlısı neyse, o olur!..

Şaka!..
Ne oldu da, Ali Koç "birdenbire" Emre Belözoğlu'ndan vazgeçti?..
Her sabah onca gazetenin spor sayfalarını okuyorum, TV ekranlarındaki futbol haberlerini ve sohbetleri dinliyorum; belki kaçırmış olabilirim ama "bu vazgeçişinin sebebi" konusunda "inandırıcı" bir haber, bir yorum görmedim, duymadım, okumadım… "Yazan, söyleyen varsa", o arkadaştan özür dilerim.
Belki "çok güzel bir veda yazısı yazan" Emre Belözoğlu "bunu da yazar" diye bekliyorum; zira o da "TV ekranlarında yorumculuğa oturacak" galiba!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.