Kâbustan uyanmak!

A -
A +

Beşiktaş elendi, “Avrupa kupaları kapısının dışında kaldı”, Fenerbahçe elendi “Avrupa Konferans Ligi’ne gitti” ve…

Galatasaray, haftaya “grubunda lider olarak” İtalya’ya giderken, “Avrupa Ligi mücadelesine devam etmeyi, garantiledi!..”

Daha da önemlisi, “Marsilya gibi bu grubun favorilerinden biri olarak görünen” bir takımı, “en az yarım düzine golle” Fransa’ya gönderebilecek bir futbol oynadı; 4-2 kazandı.
Ve de, Türkiye’yi UEFA sıralamasında “2 sıra yükselterek, 16’ncılığa getirdi”; ilk 15 ve ilk 13 için “umut yolculuğuna” çıkardı…

Dahası, nihayet Galatasaraylılar “Galatasaray gibi” bir Galatasaray seyretti ve bu tablo Ercan Taner kardeşe “Hagili yıllar gibiydi Galatasaray” diye yazdırdı…

Bitmedi; Osman Şenher’e “Diagneli Galatasaray harika”, Bülent Timurlenk’e  “Harbi santrfor ile” ve de Levent Tüzemen’e “Avrupa’daki Galatasaray da Terim’in eseri ligdeki de…” diye yazdıran da perşembe gecesinin Galatasaray’ı ve Fatih Terim’i idi…

Ve de… Sevgili müdürüm Ercan Yıldız da yazısında “Fatih Terim, oyuncularının Türkiye ile Avrupa arasındaki bu enteresan farklılığı için psikologlara mı gider, mentör desteği mi alır bilemem ama eğer bu ilginç durumu çözebilirse, hem ligdeki imajını düzeltir hem de şampiyonluk yarışında ‘Ben de varım’ diyebilir” diyordu…

Özetle, ortadaki “gerçek” şuydu; “Fatih Hoca, takıntılarından kurularak, sahalara ‘aklı başında top oynayacak, birbirine uyumlu bir takım, futbolunu olgunlaştırmış bir iskelete sahip 11 ile çıkarırsa”, işte olacak buydu…

Tribünlerdeki seyircilerini, TV başındaki taraftarlarını “coşturan” bir Marsilya galibiyeti… Hem de “Fenerbahçe’ye ‘kendi seyircisiyle dolu tribünler önünde’ alınan” mağlubiyetten sadece 4 gün sonra…

Sadece “son 15-20 dakikalarda, o da ‘sıkıntılı’ skor sebebiyle zorunlu olarak ‘doldur boşaltlara başlandığı’ zaman sahaya sürdüğü” Diagne bile, Fatih Hoca’nın “egolu fikri sabitlerinin Galatasaray’a sezon başından beri nerelere mal olduğunu” ortaya koyuyordu!..

Zira, perşembe gecesinin Diagne’si, “rakip defansı dağıtan, hava toplarını arkadaşlarının önüne indiren, asist yapan, şut atan”, dahası “kendisine güvenilirse ve de morali yerinde ise” neler yapacağını dosta, düşmana ispat eden” “Galatasaray’ın aradığı” gerçek bir pivot santrfordu!..

Bir “dahası” daha… “Perşembe gecesinin Fatih Terim’i gibi” bir Hoca’nın “saha kenarında olmasının takıma neler kazandıracağını” ortada iken… Süper Lig’de “Galatasaray’ın başında olmayacağı 6 maçta nelerin kaybedileceğini” gösterecek olan tablo da “kendinin, olmaması gereken ama kaçıncı defa yazılan eseri” olmayacak mıydı?..

Soru ortada, önemli ve de cevap bekliyor; “6 maç, futbolcu kenara baktığında” kimi görecek?..

Marsilya maçındaki bunca olumlu görüntüye rağmen, “gözden kaçırılmaması” ve de “kısa sürede tedavi edilmesi” gereken bir başka hastalık daha vardı, perşembe gecesinde… Defansın “basit gol yeme” zafiyeti… “Muslera’ya kadar uzanan ve nelere mal olacağı açık açık görünen” geri pas alışkanlığı…

Marsilyalı futbolcuların “direklerden dönen şutlarının, kullanamadıkları fırsatların sayısının, attıkları gollere eklenmesi” bile Galatasaray defansındaki zafiyetin, “iyi oynanıp, rahat kazanılan bir maçı ne hâle dönüştürebileceğini” ortaya koyuyor mu?..

İyi düşün Hoca’m ve çareyi bul; Fenerbahçe maçı “bu zafiyet yüzünden” kaybedildi!..

“Aptallar” neden tespit edilmiyor?..
“Aptallar” sözü, çok hafif kalıyor; “takımları 2-0 galip iken”, sahaya “onu bunu atanlar” için…

Ne olacak; Galatasaray’a “para cezası” gelebilir”; daha kötüsü “saha kapatma” cezası gelebilir; hakemlerin ve maçı seyreden UEFA temsilcisinin, gözlemcisinin raporlarına göre…

Kaptan Muslera’nın “bu çirkin gösteri” sırasındaki feryadı, “rezaletin önemini” ortaya koyuyor.

Galatasaray Başkanı Burak Elmas kaç defa tribünleri uyardı; “Yapmayın…”

Kulüpler “gırtlağa kadar borç içinde iken” UEFA’dan gelecek “para cezasının da, saha kapatma cezasının da Galatasaray’a neler kaybettireceğinin şuuruna varamayan” adamlara “Galatasaraylı” demek mümkün mü?..

Peki…

Stat kameralarında “bu rezaletin görüntüleri” yok mu; olması gerek…

Neden “bu aptallar tespit edilip” gereken yapılmıyor; neden korunuyorlar?..

Yapılmadığı içindir ki, tribünlerde fink atıyorlar; vah ki ne vah!..

Yarının maçı!..
Yarın “Süper Lig’de şampiyonluk yarışını etkileyecek” bir maç var, İstanbul’da…

Trabzonspor, Karagümrük karşılaşmasından da “3 puan çıkarırsa”, bilmiyoruz ki, “Bordo mavilileri kim durdurabilecek?..”

“Durdurabilecek” bir takım olmasa bile “bir husus” var; “rehavet!..”

4 A’ların, Başkan Ahmet Ağaoğlu ile Hoca Abdullah Avcı’nın kulübün içine sokmamaları gereken tehlike!..

Yarın “önemli” bir deneme olacak!..

Şaka!..
Sporumuzun “futbol medyasının ekranlarında ve sayfalarında” beni kahkahalarla güldüren bir tablo var…
Hemen hemen “her kötü maç sonu” yazılan, konuşulan, çizilen, resmedilen bir tablo!..
“Beşiktaş yenilirse” sorumlu; futbolcular…
“Fenerbahçe yenilirse” sorumlu; Pereira!..
Tam bir “Sergen kalsın, Pereira gitsin” korosu…
Alkışlar!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.