Okan Hoca; panik yok!..

A -
A +

“Hocalık” ile “büyük takım hocalığı” arasında “Çamlıca Tepesi ile Ilgaz Dağı arasındaki fark kadar” fark vardır!.. Ve bu fark, “Galatasaray - Giresunspor maçı sırasında” açık açık görüldü!..
Saha kenarında “hele hele takım 1-0 yenik duruma düştükten sonra” Galatasaray’ın başında “bir büyük takımın hocası değil, ‘panik içindeki’ bir hoca” vardı!..
Saha kenarında “koşuşturan” ve de “yenilginin sebebi hakemlermiş gibi göstermeye çalışan” bir hoca. Ve bu “kabul edilemez tabloyu” maç sonunda da devam ettiren bir hoca!..
Evet, maç sonunda “rakip takımın avut atışlarını bir dakikada attığını ve zamandan çaldığını söyleyen” bir hoca!..
Önce “o dakikadan sonra yapılan takıma müdahalelerin” tam bir “torba kadro, çorba taktiğe dönüştüğünü” ve “mağlubiyeti perçinlediğini” söyleyerek… “Birazcık” haklı olduğun “zaman çalınma” iddiandan” başlayayım…
Sevgili Hoca’m, “maçta ‘en az’ rakip kadar (ki, onlar elbette galibiyeti korumak için her takımın başvurduğu bu imkânı kullanacaklardı) zamanın boşa harcanmasına sebep olan” oyuncular “senin takımında” idi…
Başrolde de “Gitmek istiyorum” diyen ve bunu “isteksiz / ağır hareketleri” ile ortaya koyan stoperin Nelsson ile “takımının kaptanı” Muslera vardı ve de “onlara uymak zorunda kalan” diğer stoperin ve beklerin…
Maçın görüntülerini bir seyret, elinde de bir saat olsun… Bak bakalım “yan ve geri paslarla, aut atışlarında, degajlarda, ellerdeki ve ayaklardaki topları rakip yarı sahaya göndermekte” ne kadar zaman kaybedilmiş, üst üste koy, hesapla…
Nelsson topu alıyor, önünde 15-20 metre bomboş saha var, topu sürüp, yelpaze gibi açılmış orta saha ve kanat adamlarının en müsait olanına paslayacağına, veriyor 20 metre yanındaki öteki stopere… O da “baskıya uğrayınca”, kaleci Muslera’ya…
Muslera, ya gene Nelsson’a ya da eliyle “baskı yeme namzedi” bir arkadaşına…
Rakip takımlar Galatasaray’ı çözmüş; “bu hastalıkta baskı ile top kapma ile gole kadar gitmeyi” çalışmışlar, haksızlar mı?
Fatih Hoca zamanından beri süre gelen “yana - geriye - Muslera’ya pasların Galatasaray’a kaç gole, penaltıya, baskı yiyip top kaptırmaya mal olduğunun istatistikleri ortada iken”, eğer sen, “mağlubiyette hakemleri suçluyorsan”, kendine de, takımına da yazık ediyorsun!..Maçı kaybettiren ve Abdülkerim Bardakçı’yı da yıkan gole bir bak… “Yan ve geri pas hastalığının kangren hâline geldiğini” nasıl hâlâ anlamazsın?
“Çok zorunlu hâller dışında” bu hastalığı görmek istemediğini oyuncularına anlatamamışsan, mağlubiyette hakemleri nasıl suçlarsın?
Ve “senin ‘rakip yarı sahadaki’ boş arkadaşlarına ‘degaj - pas’ yapmayı bir türlü beceremeyen Kaptan’ın varken, neden “durmadan” ona geri pas verilir ve o da “kabul eder?”
Galatasaray golü yediğinin üzerinden bir dakika geçmemişti ki, telefonum çaldı. Galatasaray Divan Kurulu Üyesi de olan avukat arkadaşım Tayfun Akçay idi, dedi ki: “Gene aynı hastalık, gene aynı hata ve gene yenen, alışkanlık hâline getirdiğimiz bir gol… Muslera, ‘topu ayağı ile doğru yerlere atabilme’ kabiliyetine sahip olsa idi, kalede ne işi vardı?.. Bunu anlayacak ve futbolcularına da anlatacak bir hoca gelmeyecek mi, Galatasaray’ın başına?..”
Bak sevgili Hoca’m, Galatasaraylılar sana güveniyor; “başaracağına ve şampiyonluğa” inanıyor… Ligin başındaki bu yenilgiyi “ders alınacak bir yolculuk kazası” olarak kabul ediyor…
İyi bir kadron var, daha da güçlenecek… Panik, “doğru karar almanı” önler…
Bilesin ki, “büyük takım hocalığının” ilk şartı; “soğukkanlı olmaktır!..”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.