Fatih Hoca ve Öcal Uluç…

A -
A +

Bıktım, “Fatih Hoca’ya ‘biraz dokundurunca’ bazı Galatasaraylılardan gelen” mesajlardan, maillerden… İçlerinde iş adamları var, akademisyenler var, bürokratlar var, eski yöneticiler, futbolcular, antrenörler var… Gazeteciler bile var… Tribünlerde oturanlar da çoğunlukta…
Diyorlar ki; “Ne alıp veremediğin var, Fatih Hoca’dan… Onunla yatıp kalkıyor, durmadan aleyhinde yazıyorsun…”
Hangi birini düzelteyim; “Onunla alıp veremediğim hiçbir şey yok!..”
Daha dün gibi… Mustafa Cengiz Başkan’ın son üç sezonunun ilk ikisinde “onca milyon avrolar harcatarak kurdurduğu kadroların başarısızlığı sırasında”, herkes onu ağır şekilde eleştirirken, savunan hemen hemen “tek” spor yazan bendim!..
Öyle ki, sevgili kardeşim Hıncal Uluç kaç defa “bu gerçeği” yazmış, beni bol bol eleştirmişti… Benim yazılarım da, Hıncal kardeşimin yazıları da arşivlerde duruyor…
1900’lü yılların sonrasında, “Galatasaray, Fatih Terimli olarak ‘4 şampiyonluk ve UEFA Kupası’ yolculuğuna çıkmadan” hemen önceki “başarısızlık” günlerinde…
“Onu eleştiriyoruz” diye, ekranlardan “dört spor yazarı için” ağır sözler sarf eder ve “Onlar firavun, ama unutmasınlar ki, her firavunun bir Musa’sı vardır” diyerek TV TV gezerken… O “dört gazeteci” Terim Hoca’ya küsmemiş, gücenmemişti…
“Kimlerdi” bu dört firavun; rahmetli Yavuz Gökmen, Hıncal Uluç, Turgay Renklikurt ve Öcal Uluç…
O günlerden bu yana, dostluklar, arkadaşlıklarla beraber, “Hoca – Yazar ilişkileri” de devam etti…
Onunla “kötü günlerinde de, iyi günlerinde de paslaştık” ve mesela “sevgili kardeşim Hıncal yoğun bakımda yatarken” de “paslaşmalar” devam etti… Edecek de…
“Onunla ‘eleştirmek için’ yatıp, onunla kalkmak” gibi bir niyetim olmaz, olamaz…
Zira “onun Türk sporu ve futbolu için de, Galatasaray için de ‘anıt adam’ olduğuna inanan ve yazan” bir Öcal Uluç olarak, “art niyetli yazılar yazmam, kendimi inkâr olur”; beynim buna izin vermez!
Karizma ve kariyerine saygım, “Fatih Terim olarak” ona olan sevgim devam edecektir…
Onu savunmaktan “ne zaman ki, ‘can derdinde olduğu, ameliyatlarla, tedavilerle uğraştığı hâlde Galatasaray için elinden gelen çabayı göstermekten geri kalmayan’ Mustafa Cengiz Başkan’a ‘düşman’ dedi, o gün” vazgeçtim…
Neden “düşman” demişti; Mustafa Başkan “Yeniliyoruz, bari gençlerimizi, Türk çocuklarımızı oynatalım” dediği için…
Ve… Burak Elmas başkanlığa gelip, Fatih Hoca’ya “3,5 yıllık bir proje ile” Florya’yı teslim edince, “İnsaf” diye bağırmıştım.
Zira “3,5 yıllık proje, kadronun ‘Gençleştirmesini ve Türkleştirilmesini’ sağlayacaktı!”
Ben “gönlü Galatasaray’dan yana” bir insan olarak, dahası “bir “gazeteci yazar olarak” Fatih Hoca’dan “Mustafa Cengiz Başkan’ın mezarı başında bir özür dilemesini” beklemeye devam edeceğim.
Elbette “eleştirilmesi gereken” zamanlarda da eleştireceğim…

Jesus farkını fark etmek!

Hoca, “daha önce Türkiye’ye turist olarak bile gelmemişti”, herhâlde…
Geldi, “yepyeni bir kadro ve takım” kuruldu…
“İstanbul havasına bile alışmadan” ve “transferlerin yarısı bile gerçekleşmeden” zorunlu olan “Avrupa kupası elemeleri için” sezon açıldı… Sonra “nefes arası bile olmadan” Süper Lig başladı…
Ve… Hoca için yazılmadık şey de kalmadı… “Taktik ve oyuncu yerleri için izleyicilerini ve okuyucularını ‘rakamlara boğmaya’ meraklı” ulemamızın büyük çoğunluğu, “Hocaya akıl verme yarışına” girdi. “Keşke İsmail Kartal kalsaydı” yazıları spor sayfalarını, sözleri, TV ekranlarını doldurmaya başlamıştı…
Sonra… Bugünlere gelindi… “Jesus farkı” ortaya çıktı… “Kartalcılar, Kanarya oldu” ve “Jesus övgüleri” sayfaları, ekranları süslemeye başladı!..
Ve de… “Jesus’u, Torrent’e benzetme çabaları” boşa çıktı…
Biraz sabır, “Jesus farkının Fenerbahçe’yi nerelere taşıyacağını” gösterecektir.
Ali Koç Başkan, bunca yıl ve denemeden sonra, nihayet “Fenerbahçe’yi ‘Fenerbahçe’ yapacak” bir hocayı buldu…
Tek dezavantaj, “Avrupa maçları için sezonun erken açılması ve Avrupa maçları sebebiyle neredeyse üç günde bir maç oynama zorunluluğu, sakatlıklar, yorgunluklar gibi” görünüyor!..
Hoca, “ofansta eksiğiz” diyor; Ali Koç Başkan duymalı ve gereğini “hemen” yapmalı!..

Allah yardımcıları olsun...

Bu hafta hiçbir hakem “Ali Şansalan’ın, Arda Kardeşler’in, Abdülkadir Bitigen’in yerinde olmak istemez!..
Süper Lig’in ilk iki haftasında “3 Büyüklerin başkanları, yöneticileri ve hocaları tarafından infaz edilen” hakemlere, üçüncü haftada maç verilmedi…
Bu üç hakem, bu hafta 3 Büyükler’in maçlarını idare edecekler…
Gelin de “maçların ilk yarısında bu takımların oyuncularına ‘kırmızı kartlık’ hareket yapsalar bile ‘sarı kart’ çıkarın” bakalım; bu kadar yüreğiniz” var mı?..
Federasyon başkanımız, “Kişisel isteklerle hakem tayinleri yapmayız” diyor ama “saha içi hakem psikolojisine en büyük büyük darbenin başkanlar tarafından vurulduğunun” farkında değil, galiba…

Şaka!..

Geçen sezon, “Bu kokuşmuş düzenin aktörleri değişmeli, gençlerle bitirin ligi” diye feryat edip, “toptan bir hakem tasfiyesini yaptıranlar”, bu sezonun başında “gösterdiği bir ‘sarı kart’ yüzünden genç bir hakemi infaz için” neler yaptılar, neler söylediler…
Milyon avrolar ödenen golcüler, dört adımdan gol kaçırır, oyuncular “acemice” penaltı yapar, kendi kalelerine gol atar ve “bu hatalarının bedelini ödemeden” oynamaya hem de “baş tacı” yapılmaya devam edilirlerken… Nasıl “Hakem hata yapamaz, yapan yok edilmeli” diye bağırılıyor; bilmem ki anlamak mümkün mü?..
“Hakemler sahipsiz”; bir dernekleri, bir başkanları vardı, neredeler acaba?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.