Kanâat eden, rahat olur

A -
A +

Kanâat demek, bir hırkaya râzı olup tembel oturmak demek değildir. Kanâat, kendi kazandığına râzı olup, başkasının kazancına göz dikmemek demektir. Dinimizde zarûret miktârında kazanmak için çalışmak farzdır. İhtiyaç miktârında kazanmak, sünnettir. Buna, kanâat denir. Zînet olan şeyleri kazanmak, mubâhdır. İhtiyâç ve zînet eşyâsını dine uygun olarak kazanmak ibâdet olur. Bunları kazanmak için, dinin dışına çıkmak, harâm olur. Böyle ele geçirilenler de, dünyâlık olur. Bir kimsenin hergünkü hâlinden memnûn olması, her hâlinde Allahü teâlâya şükretmesi, bu kimsenin kanâat sâhibi olduğunu gösterir. Kendinden daha iyi mevkide, kendinden daha zengin, kendinden daha kuvvetli, kendinden daha güzel bir insanı kıskanmıyarak kendi hâlinden memnûn ve râzı olan insanın öncelikle kalbi râhattır. Sonra da, en mühimi Allahü teâlânın sevgili kuludur. Sevgili olmanın sebebi şudur: Allahü teâlânın kendisine verdiğinden memnûn ve râzıdır. Bunun için, Allahü teâlâ da, ondan râzıdır. Kanâat, bitmez tükenmez bir hazînedir. Kanâatkâr olmayan bir zengin, kanâatkâr olan bir fakîrden dahâ fenâ durumdadır. Çünkü, o zenginin kalbi râhat değildir. Kanâatkâr olan fakîr ise, kalbi râhat olduğu için, sanki bir hazîne içinde yaşamaktadır. Rızâ demek, Allahü teâlâdan gelen herşeye râzı olmak demektir. Allahü teâlâdan bir felâket gelse, ona da rızâ gösterir. Kimseye şikâyet etmez. Bu, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Böyle insanlarda, Peygamberlere mahsûs sabır ve tahammül var demektir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu tahammülü ve bu rızâyı gösterebilir. Gıbta edilecek bir meziyyettir. İnsan, kazandığına kanâat etmeli, Allahü teâlânın taksîmine râzı olmalıdır. (Kanâ'at eden doyar) buyuruldu. Allahü teâlâ, beş şeyi, beş şey içine koymuştur. Bu beş şeyi alan, içindekine kavuşur: 1-İzzeti, şerefi, ibâdete; 2-Zilleti, sefâleti, günâha; 3-İlmi, hikmeti, çok yememeye; 4-Heybeti, itibârı, gece namâz kılmaya; 5-Zenginliği, kimseye muhtâç olmamayı da, kanâate tâbi kılmıştır. Bir hadîs-i kutsîde: (Ey Âdemoğlu! Kanâat et zengin ol. Hasedi terket, râhat ol! Dünyâyı terket, dînin halis olsun.) buyurulmuştur. Peygamber efendimiz, birgün, Ebû Hüreyre hazretlerine hitaben buyurdu ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Verâ sâhibi ol! İnsanların en âbidi olursun. Kanâat sâhibi ol! İnsanların en çok şükredeni olursun. Kendin için istediğini, insanlar için de iste! Kâmil mümin olursun. Sana komşu olanlarla iyi komşuluk yap! Hakîkî müslüman olursun. Gülmeyi azalt! Şüphesiz ki çok gülmek kalbi öldürür.) Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden Ebû Sa'îd Hudrî hazretleri anlatır: "Birgün annem beni Resûlullah efendimizden bazı şeyler istemem için gönderdi. Huzûruna varıp oturdum. Mübârek yüzünü bana çevirerek: Kim sâhip olduğu şeye kanâat ederse... (Kim sâhip olduğu şeye kanâat ederse, Allahü teâlâ onu başkasına muhtâç etmez. Kim çirkin şeylerden sakınırsa, Allahü teâlâ onu iffetli eyler. Kim sâhip olduğu şey ile yetinirse, Allahü teâlâ ona kâfidir. Kim bir ûkıyelik miktârında birşeye sâhip olduğu hâlde, başkasından birşey isterse, devâmlı isteyici olur) buyurdu. Ben de, kendi kendime falan devemiz bir ûkıyeden daha iyidir dedim. Hiçbir şey istemeden Resûlullah efendimizin huzûrundan kalkıp gittim." Şumeyt bin Aclân hazretleri buyurdu ki: "Her gün ömrünün bir kısmı gitmekte, sen ise buna üzülmüyorsun. Her gün sana yetecek kadar rızık verilmekte, fakat, sen, sana verilen şeyleri kâfi görmüyorsun ve seni azgınlaştıracak, Allahü teâlâdan uzaklaştıracak şeyi istiyorsun. Aza kanâat etmiyor, çokla doymuyorsun. Kendine ihsân edilen ve içinde bulunduğu nîmetlere şükretmekten âciz iken, daha fazlasını istemek nasıl uygun olur? İsteğinin fazlalığı seni aldattı. Arzu ve istekleri dünyâ için olan bir kimse, âhiret için nasıl çalışabilir. Hayret edilir, ne kadar çok şaşılır şu kimseye ki, âhirete inanıyor ve dünyâ için çalışıp ona koşuyor." Sa'lebe bin Ebî Hâtıb, Ensârdan idi. Bedir gazâsında bulunmadı. Hazret-i Osmân zamânında vefât ettiği bildirilmektedir. Malının çok olması için Peygamber efendimizden duâ istedi. Resûlullah efendimiz buna; (Kanâ'at et!) buyurdu. Fakat duâ için, tekrâr tekrâr isrâr etti. Bunun üzerine Peygamber efendimiz dua ettiler ve malı, hayvanları çoğaldı. Onlarla uğraşıp namaza gelmez oldu. Resûlullah efendimizin gönderdiği zekât toplama memûrlarına zekât vermedi. Hakkında Tevbe sûresinin 76. âyeti nâzil oldu. Bunu işitince, sadakasını getirip yalvardı ise de, kabûl buyurulmadı. (Sa'lebe'ye yazıklar olsun!) hadîs-i şerîfine hedef olmak felâketine duçâr oldu. Sa'dî-i Şîrâzî hazretleri; "Hak teâlânın lütuf ve ihsân buyurduğu bahta ve rızka kanâat etmeyen kimse, Rabbini bilmemiş ve O'na itâat etmemiş olur. Ey bir yerde durmayan, sebât etmeyen, rızk için didinip duran, koşan kişi! Sakin ol, yuvarlanan taş üzerinde ot bitmez" buyurmuştur. Netice olarak Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Kanâat eden rahat bulur, üstün olur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.