Deme var mı ben gibi!..

A -
A +

Kibriyâ, büyüklük, Allahü teâlânın bir sıfatıdır, sadece Ona mahsûstur. Çünkü hadîs-i şerîfte; (Allahü teâlâ buyuruyor ki, kibriyâ, üstünlük ve azamet bana mahsûstur. Bu ikisinde bana ortak olanı Cehenneme atarım, hiç acımam) buyurulmuştur. Kibir, kişinin kendisini başkasından üstün görmesidir ve Allahü teâlâyı unutmanın alâmetidir. Hadîs-i şerîfte; (Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete girmez) buyurulmuştur. Ahmed bin Hanbel hazretleri de; "Kibir taşıyan kafada, akıla rastlayamazsınız" buyurmuştur. Bunun için insan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Allahü teâlâ, dinleri, bozuk âdetleri, çirkin modaları kaldırmak, nefs-i emmârenin benlik, izzet-i nefs çılgınlıklarını yatıştırmak için göndermiştir. Kibir çeşitlerinin en kötüsü, Allahü teâlâya karşı kibirli olmaktır. Nemrûd böyle idi. Tanrı olduğunu ilân etti. Allahü teâlânın nasîhat vermek için gönderdiği Peygamberi ateşe attı. Firavun da böyle ahmaklardan biri idi. Mısır'da tanrılığını ilân etti. "Ben sizin güçlü tanrınızım" dedi. Allahü teâlâ, nasîhat vermek için, Mûsâ aleyhisselâmı gönderdi fakat inanmadı. Bunlar gibi, her asırda böyle ahmaklar gelmiştir. Kibrin zararını bilmeyen! İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "Kalb, meleklere mahsûs bir evdir. Gadab, şehvet, hased, kibir gibi kötü sıfatlar, uluyan köpek gibidirler. Köpeklerin bulunduğu yere melekler girmez. Hadîs-i şerîfte, (Köpek ve resim bulunan eve melekler girmez) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfteki evin kalb olduğunu ve köpeğin de, kötü huylar demek olduğunu söylemiyorum. Açık manâlarına inanmakla berâber, yukarıdaki manâları da ilâve ediyorum." Kibrin zararını bilmeyen kimse için âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâdan korkması artar. Günâh işlemeye cesâret edemez. Bunun için, Peygamberler, tevâzu sâhibi idiler. Allahü teâlâdan çok korkarlardı. Kendilerinde kibir ve ucub gibi kötü huylar hiç yoktu. Küçüklere, fâsıklara ve fâcirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Yalnız, kibirliye karşı tekebbür etmek lâzımdır. Bir âlim, câhili görünce, "Bu, bilmediği için günâh işliyor. Ben ise, bilerek işliyorum" demelidir. Bir âlimi görünce, "Bu benden dahâ çok biliyor ve ilminin hakkını veriyor. İhlâs ile amel yapıyor. Ben böyle değilim" demelidir. Kendinden daha yaşlı bir kimseyi görünce, "Bu benden daha çok ibâdet etti" demelidir. Gençleri görünce, "Bunların günâhı az, benim günâhlarım çok" demelidir. Kendi yaşındakileri görünce, "Günâhlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum. Bilinen kötülükleri tahkîr etmek lâzımdır" demelidir. Bir bid'at sâhibini veyâ imansızı görünce, "İnsanın hâli son nefeste belli olur. Acaba benim hâlim ne olacak" demeli, bunlara da tekebbür etmemelidir. Fakat, bunları sevmemelidir. Resûlullah Efendimiz, Medîne'nin Bakî Kabristânına gidiyordu. Birkaç kişi görüp, arkasından geldiler. Durarak öne geçmelerini emir buyurdu. Arkalarından yürüdü. Sebebi sorulunca; (Ayak sesini işittim. Kalbime kibirden bir zerre gelmemesi için böyle yaptım) buyurdu. Kendisine kibir gelmez. Eshâbına ve ümmetine ders vermek için böyle yaptı. Ebü'dderdâ hazretleri buyurdu ki: "Kibirli kimsenin arkasında yürüyenlerin sayısı arttıkça, bunun Allahü teâlâdan uzaklaşması da artar." Kibir alametleri... Üzerinde hakkı bulunanları, yanî tanıdıklarını ziyâret etmemek, kibir alâmetidir. Yanına başkasının oturmasını istememek ve hastalarla birlikte oturmamak, evinin işini yapmamak, evine lâzım olan şeyleri satın alıp evine getirmemek ve kullanılmış elbisesini tekrar giymek istememek, hep kibir alâmetidir. İş başında iş elbisesi giymek istememek de böyledir. Fakîrlerin davetine gitmeyip, zenginlerin davetine gitmek de tekebbürdür. Akrabâsının ve çocuklarının muhtâc oldukları şeyleri temîn etmemek ve doğru sözü kabûl etmeyip münâkaşa etmek, kusûrunu, kabâhatini bildirenlere teşekkür etmemek, herkesin yanında olursa riyâ olur. Hem yalnız iken, hem de başkalarının yanında yaparsa, kibir olur. Medîne vâlisi olan Ebû Hüreyre hazretleri, odun demeti taşıyordu. Muhammed bin Ziyâd hazretleri, bunu tanıyarak, yanındakilere, "Yol verin, emîr geliyor" dedi. Gençler vâlinin böyle tevâzuuna hayret ettiler. Hadîs-i şerîfte; (Önceki ümmetlerde kibir sâhibi birisi, eteklerini yerde sürüyerek yürürdü. Gayret-i ilâhiyyeye dokunarak, yer bunu yuttu) buyuruldu. Bir muhâlif yel eser... Abdullah bin Selâm hazretleri, sırtında odun demeti taşıyordu. Bunu görenler, "O kadar çok mâlın, paran var iken, niçin bu zahmeti çekiyorsun" dediklerinde, "Nefsimi kibirden kurtarmak için" cevabını vermiştir. İmam-ı Zeynelâbidîn hazretleri; "Kibir sahipleri benim çok garibime gidiyor. Kendilerinin bir damladan meydana geldikleri, sonra da çürümüş, kokmuş leş olacaklarını bildikleri halde yine de kibirlenirler; bunlar neyine güvenirler!" buyurmuştur. Mal, mülk, gençlik, güzellik, makam, hep geçicidir ve birer emanettir. Onun için: Mâl-ü mülke olma mağrûr, deme var mı ben gibi? Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.