Ölüm seni uyandırmadan!..

A -
A +

Dünyâ hayâtı, bir uyku hâlidir. Ölüm, bu uykudan uyanmaktır. Bu dünyâ, bir konaktır. Cennete göre, zindândır. Bu geçici varlık, bir görünüştür. Gölge gibi, yavaş yavaş çekilmekte, geçip gitmektedir. Hadîs-i şerîfte; (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyurulmuştur. Dünyâ hayâtı, rüyâ gibidir. Ölüm uyandırıp, rüyâ bitecek, hakîkî hayât başlayacaktır. Sa'dî-i Şîrâzî hazratleri buyuruyor ki; "Ey kardeş! Bu dünyâ kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi yaratan Allahü teâlâya bağla. Sana bu kâfidir. Dünyâ mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyâda senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Diyelim ki en sonunda ölüm vardır ve bu can ölüm yolunu tutacaktır. O hâlde ister taht üzerinde can vermişsin, ister toprak üzerinde ne fark eder?" Bir kimse Hâtim-i Esam hazretlerinden nasîhat isteyince, o kimseye hitaben; "Eğer dost istersen Allahü teâlâ kâfi, yol arkadaşı istersen Kirâmen kâtibîn melekleri yeter. Eğer arkadaş istersen, Kur'ân-ı kerîm yeter. Eğer iş istersen, Allahü teâlâya ibâdet etmek yeter. Eğer nasîhat istersen, ölüm yeter. Eğer bu söylediklerimi kabullenmemiş isen sana Cehennem yeter" buyurmuştur. "Kendinizi hesaba çekiniz!" Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde; (Ölmeden evvel ölünüz. Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz!) buyurmuştur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de; "Ölüm gelmeden önce ölmeyen kimseyi dertli bilmelidir! Ona geçmiş olsun demelidir!" buyurmaktadır. Ölmeden önce ölmek demek, öldükten sonra olacak olanları, başa gelecekleri iyi anlayıp, buna göre hareket etmek, yaşamak demektir. İnsan ölünce, kendisi için kıyameti kopmuş demektir. Çünkü dünyada iken yaptıkları, açık seçik ortaya çıkacak ve kendisi de görecektir. Bunların olacağını yakinen bilen bir kimse, hayatta iken, ölmüş gibi hareket eder. Kimsenin hakkını yiyemez, gıybet edemez, yalan söyleyemez, namazı ve diğer ibadetlerini terk edemez ve geciktiremez. Çünkü, yaptığı her şeyin tek tek hesabını verecektir. Bunun için Peygamber efendimiz; (Ölmeden evvel tövbe ediniz. Hayırlı işleri yapmaya mâni çıkmadan önce acele ediniz. Allahü teâlâyı çok hâtırlayınız. Zekât ve sadaka vermekte acele ediniz. Böylece Rabbinizin rızıklarına ve yardımına kavuşunuz!) buyurmuşlardır. Bir gün Peygamber efendimiz ölüm hâlindeki bir kimseyi ziyâret ettiler ve; - Kendini nasıl buluyorsun? diye sual ettiler. O kimse; - Kendimi korku ile ümit arasında görüyorum cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: - Allahü teâlâ bir kalpte korku ve ümidi bir arada bulundurmaz. Eğer bir kimsenin kalbinde korku ve ümidi bir arada bulundurursa, onu ümit ettiklerine kavuşturur, korktuklarından da emin eyler. Rebî bin Haysem hazretleri buyurdu ki: "İnsan, ölüm zamanından önce nasıl yaşarsa, rûhunu o hâl üzere teslim eder. Ben mala, paraya karşı çok ihtirâslı ve insanları çok çekiştiren bir adamı hastalandığında ziyâret etmiştim. Son anlarını yaşıyordu. Yanında otururken, onun duyup okuması için "Lâ ilâhe illallah" Kelime-i tevhîdini okuyordum. O ise, her defasında para saymakla meşgul oluyordu." Abdullah bin Dînar hazretleri, bir sohbetinde talebelerine ve sevdiklerine hitaben buyurdu ki: "Lokman Hakîm oğluna şöyle dedi: "Ey oğul! Ateş gelirken ondan nasıl emin olunur? Dünyadan ayrılmak muhakkak iken, ona nasıl meyledilir? Ölüm nasıl akıldan çıkar? Onun geleceğinden aslâ şüphe edilmez. Uyuduğun gibi öleceksin. Ey oğlum! İnsanın üç şeyi vardır: Rûhunu Azrâil aleyhisselâm alır. Hayır veya şer ne ise; ameli kendisine kalır. Bedenini de kurtlar yer ve toprak çürütür." "Âhiret cezâ ve mükâfat yeridir" Ahmed bin Hadraveyh hazretleri ölüm döşeğinde iken 95 yaşındaydı. Kendisine bir mesele sorulunca gözleri yaşardı ve; "Ey oğlum 95 senedir çaldığım bir kapı vardı. İşte şimdi o kapı bana açılıyor. Benim için saâdetle mi yoksa bahtsızlıkla mı açılıyor, bilmiyorum. Suâle nasıl cevap verebilirim?" diye karşılık vermiştir. Âmir bin Abdullah hazretlerine, vefâtına sebep olan hastalığa tutulduğu zaman; - Niçin ağlıyorsun, ölümden mi korkuyorsun? dediklerinde cevaben buyurdu ki; "Benden daha çok ağlamaya lâyık kim var? Dünyâ hırsıyla veya ölüm korkusuyla ağlamıyorum. Fakat yolun uzunluğundan ve azığın azlığından ağlıyorum. Gecelerimi hep Cennet'e kavuşma ümidiyle ve Cehennem'e düşme korkusuyla geçirdim. Şimdi hangisine gideceğimi bilmiyorum! Sıcak günlerde oruç tutmaktan, uzun gecelerde namaz kılmaktan mahrum kalacağım için ağlıyorum. Çünkü dünyâ, kederler, üzüntüler yeridir. Âhiret ise, cezâ ve mükâfat yeridir." Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri de şöyle buyurmaktadır: "Dünyâ ekin yeri, insanlar da sanki ekindir. Ölüm, bu ekinleri biçen oraktır. Azrâil aleyhisselâm harman sâhibi, mezar da harman yeridir. Cennet ve Cehennem ise, ekinlerin durumuna göre konulacağı ambar gibidir. İnsanların da bir kısmı Cennet'e ve bir kısmı da Cehennem'e gideceklerdir." Bunun için Habîb-i Acemî hazretleri, sevdiklerine hep; "Boş oturmayınız. Çünkü ölüm peşinizdedir" buyururlarmış.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.