"Azabınla helak etme..."

A -
A +

Azâb; işlenen günahlar sebebiyle âhirette çekilecek cezâ demektir. Allahü teâlâdan ve azâbından korkmak lâzımdır. Bir Müslüman, Allahü teâlâdan utanmazsa ve azâb yapılacağını düşünmezse büyük günâh olur. Zira, Allahü teâlânın azâbından korkmamak büyük günahlardandır. Tûr sûresinin 7. âyet-i kerimesinde meâlen: (Allahü teâlânın azâb yapacağı gün elbette gelecektir. Onu kimse önleyemez) buyurulmaktadır. Peygamber efendimiz, zaman zaman; (Yâ Rabbî! Bizi gadabınla öldürme, azâbınla helâk etme ve bundan önce bize âfiyet ihsân eyle) diye dua ederlerdi. Ebû Ali Rodbârî hazretleri, Allahü teâlâdan korkmak aynı zamanda da ümitli olmak gerektiğini söyler ve: "Havf; Allahü teâlânın azâbından korkmak ve recâ; Allahü teâlânın rahmetinden ümitli olmak, bir kuşun iki kanadı gibidir. İkisi birden bulunursa, hem kuş, hem de uçuş düzgün ve mükemmel olur. Kanatların birisi bulunmazsa, kuş da, uçuş da noksan olur. Kanatlarının ikisi de bulunmazsa kuş ölüme terk edilmiştir" buyururdu. Havf ve recâ arası... Mü'minin îmânı, havf ve recâ arasında olmalıdır. Allahü teâlânın azâbından korkmalı, fakat rahmetinden bir an ümit kesmemelidir. Her günâhı işlemekten çok sakınmalı, günahı sebebiyle îmânının gitmesinden korkmalıdır. Bütün günâhları işlemiş olsa bile Rabbimizin affedeceğinden hiç ümit kesmemelidir. Gençlikte, Allahü teâlânın kahrından, azâbından korkmak, titremek lâzımdır. İhtiyârlıkta affına, merhametine sığınmalıdır. Tövbe edilmeyen herhangi bir günâhdan Allahü teâlâ intikâm alabilir. Çünkü, Allahü teâlânın gadabı, günâhlar içinde saklıdır. Allahü teâlâ pek kuvvetli, herkese gâlib ve intikâm alıcıdır. Yüzbin sene ibâdet eden makbûl bir kulunu, bir günâh için, sonsuz olarak reddedebilir ve hiçbir şeyden çekinmez. Bunu Kur'ân-ı kerîm bildiriyor ve iki yüz bin sene itâat eden İblîs'in, kibredip, secde etmediği için, ebedî melûn olduğunu, haber veriyor. Yeryüzünde halîfesi olan, Âdem aleyhisselâmın oğlunu, bir adam öldürdüğü için, ebedî tardeyledi... Mûsâ aleyhisselâm zamanında, Bel'am bin Bâûrâ İsm-i a'zamı biliyordu. Her duâsı kabûl olurdu. Allahü teâlânın bir harâmına, az bir meylettiği için, îmânsız gitti. (Onun gibiler köpek gibidir) diye dillerde kaldı... Kârûn, Mûsâ aleyhisselâmın akrabâsı idi. Mûsâ aleyhisselâm buna hayır duâ edip ve kimyâ ilmi öğretip, o kadar zengin olmuştu ki, yalnız hazînelerinin anahtarlarını kırk katır taşırdı. Birkaç kuruş zekât vermediği için, bütün malı ile birlikte, yer altına sokuldu... Sa'lebe, sahâbe arasında çok zâhid idi. Çok ibâdet ederdi. Câmiden çıkmazdı. Bir kerre sözünde durmadığı için, sahâbîlik şerefine kavuşamadı, îmânsız gitti... Allahü teâlâ, bunlar gibi dahâ nice kimselerden, bir günâh sebebi ile, böyle intikâm almıştır. Sure-i İbrâhimin 7. âyet-i kerimesinde meâlen: (Nîmetlerimin kıymetlerini bilir, emrettiğim gibi kullanırsanız, onları artırırım. Kıymetlerini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, şiddetli azâb ederim) buyurulmaktadır. Kıyâmetin dehşetinden!.. Ebû Bekr Verrâk hazretleri, oğlunu mektebe göndermişti. Bir gün çocuğun benzinin sararıp bedeninin titrediğini gördü. Sebebini sorduğunda, oğlu: "Efendim, hocam bana Müzzemmil sûresinin 17. âyetini öğretti. O âyette cenâb-ı Hak meâlen; (Eğer siz "dünyâda" küfrederseniz, çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günde "kıyâmet gününün şiddet ve azâbından" kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?) buyuruyordu. Bu âyetin şiddetinden böyle oldum" diye cevap verdi. Daha sonra çocuk hastalandı ve bir müddet sonra da vefât etti. Babası Ebû Bekr Verrâk hazretleri oğlunun mezarının başında ağlayarak kendi kendine şöyle dedi: "Ey Ebû Bekr! Çocuğun bir âyet işitmekle hastalanıp can verdi. Bunca yıldır Kur'ân-ı kerîm okur hatmedersin, sana bir şey olmuyor. Yoksa kalbin taş mıdır?" Ahmed bin Âsım Antâkî hazretlerine; "Allahü teâlânın beğendiği işlerle meşgûl olan kimsenin sakınması gereken nedir?" diye sual edildiğinde: "Yaptığı sâlih amelleri gözünde büyüterek bir hayli ibâdet yaptığını, ibâdet ve tâat husûsunda durumunun iyi olduğunu düşünerek, günahlarını unutmaktan sakınması gerekir. Çünkü bunda, amellerinin onu şımartması ve işlediği günahların azâbından emin olması vardır. Böyle bir durum ise tehlikelidir" buyurmuştur. 'Kimseden bir şey istemem' Bir gün, Râbia-i Adviyye hazretlerine yemek yapmak istediler, fakat soğan yoktu. Komşudan alalım dediler. O da; "Kırk senedir, Allahü teâlâdan başkasından bir şey istememek üzere söz verdim. Zararı yok soğansız olsun" buyurdu. Sözünü yeni bitirmişti ki, bir kuş ayaklarındaki soğanları oraya bırakıp gitti. Bunu gören hazret-i Râbia; "Bu ilâhî bir imtihandır, Allahü teâlânın azâbından emin değilim, korkuyorum!" deyip, yemek yerine kuru ekmeği yedi. Şakîk-i Belhî hazretleri de buyuruyor ki: "Allahü teâlânın azâbından korkmanın alâmeti haramları terk etmektir. Allahü teâlânın rahmetinden ümidli olmanın alâmeti de çok ibâdet etmektir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.