"Herkes bana ne der?" düşüncesi!..

A -
A +

"Herkes bana ne der", "herkes beni ayıplar, kınar" düşüncesi, insanı, küfre, ebedi saadetten mahrum kalmaya, kısaca zillete sürükler. Çünkü ayıplanmak korkusu, kötü huylardandır. İnsanların kötülemelerine, çekiştirmelerine, ayıplamalarına üzülmek ve böylece, hakkı, doğruyu kabûl etmemek, kötü bir huydur. Çok kimse, ayıplanmak korkusu sebebiyle, imân nimetinden mahrum kalmıştır. Çevresinin ayıplamasından korkarak, Allahü teâlânın emirlerini yapamayan, namaz kılamayan kimseler de az değildir. Şevâhid-ün Nübüvve kitabında şöyle bir hâdise nakladilmektedir: "Ayıplanmaktan korkuyorum" Peygamber efendimizin dedesi Abdülmuttalib anlatır: "Bir rüyâ gördüm ve bundan çok korktum. Hemen tâbiri için Kureyş'in rüya tabirinde mahir olanlarından birine gittim. Beni görünce yüzüme bakıp; -Hayırdır, sana ne oldu böyle. Yüzünün rengi değişmiş, başına bir iş mi geldi, kötü bir şey mi oldu? dedi. Ben de; -Gördüğüm bir rüya sebebiyle bu haldeyim dedim ve rüyâmı anlatmaya başladım: Yerden göklere yükselen bir ağaç gördüm. Dalları doğu ve batıya ulaşıyordu. O ağaçtan dahâ parlak bir nûr görmedim. Güneşten yetmiş defa parlak idi. Arablar ve Acemler ona doğru secde ediyordu. Ağacın büyüklüğü, nûru ve yüksekliği gittikçe artıyordu. Bazan gözden kayboluyor, bazan açığa çıkıyordu. Kureyş kabîlesinden bir kısmı bu ağacın dallarına sarılıyordu. Bir kısmı ise o ağacı kesmeye çalışıyordu. Onun gibisini hiç görmediğim güzel yüzlü bir genç, gelip ağacı kesmek isteyenlere engel oluyordu. Bir kısmının arkasından tutup çekiyor, bir kısmının da gözüne ışık salıyordu. Ben o ağaçtan nasîbimi almak için elimi uzattım ve oradaki gence; "Bu nûr kimlere nasîb olur" dedim. "Senden önce bu ağacın dallarına yapışanlar nasîplenirler" dedi. Sonra korku ile uyandım. Ben rüyamı anlatıktan sonra, rüyayı tabir eden şahsın rengi değişti ve: -Eğer sen bu rüyâyı gerçekten görmüşsen, senin neslinden bir oğul gelecek, doğudan batıya kadar her yere hâkim olacak, bütün insanlar ona itaât edecektir, dedi. Resûlullah efendimize Peygamber olduğu bildirildikten sonra, Ebû Tâlib, babasının bu rüyasını ve tabirini, devâmlı anlatmış ve "O ağaç Ebûl Kâsım Muhammed-ül-Emîn'dir" demiştir. Ebû Tâlib'e, "Öyleyse neden îmân etmiyorsun" diye sorulduğunda; "Ayıplanmaktan korkuyorum" cevâbını vermiştir. Ebû Tâlib, Resûlullah efendimizin Peygamber olduğunu bildiği halde, İnsanların kötüleyeceklerinden korkarak ve ayıplayacaklarını düşünerek, îmân nimetinden mahrum kalmıştı... (Ebû Tâlib, öldükten sonra diriltilerek iman etmiştir.) İki mecûsî kardeş... Mâlik bin Dînâr hazretleri zamânında da iki mecûsî kardeş vardı. Bunlar ateşe tapardı. Bir gün küçük olan büyüğüne; "Ağabey! Senelerdir biz bu ateşe taparız. Gel bir deneyelim bakalım, bizi yakacak mı? Eğer bizi yakmazsa tapmaya devam ederiz. Şayet yakarsa, tapmayı terk ederiz" dedi. Bir ateş yaktılar. Küçüğü büyüğüne; "İstersen sen önce elini ateşe koy" dedi. Büyük de; "Sen önce elini koy" diye karşılık verdi. Küçük elini ateşe uzatınca; parmağı yandı ve; "Sana bu kadar sene ibâdet ederim. Sen ise bana eziyet ediyorsun" dedi. Sonra ağabeyine; "Şimdi bizi doğru yola ulaştıracak bir delile gidelim" dedi. İstişâre ile yola çıkıp, Basra'ya, Mâlik bin Dînâr hazretlerine gittiler. Onu görünce büyüğü küçüğüne; "Ben Müslüman olmayacağım. Şâyet Müslüman olursam, ev halkımın ve akrabâlarımın beni ayıplamalarından korkarım. Ateşe tapmak, ayıplanmadan bana daha sevgilidir" dedi ve küfrü tercih etti. Ayıplanmak korkusu, ebedi saadetten mahrum bıraktı. Küçük olan ise; Mâlik bin Dînâr hazretlerinin huzurunda imân nimeti ile şereflendi ve yüksek derecelere kavuştu. Bilerek, inât ederek, kâfir olmaya, küfürde kalmaya, Küfr-i inâdî denir. Bu hal, kibirden, mevki sâhibi olmayı sevmekten, insanların kötülemelerinden, çekiştirmelerinden, ayıplamalarından korkmak sebebi ile hâsıl olur. Firavun'un ve yoldaşlarının küfürleri böyle idi. Rum İmparatoru Herakliyüs de, tahtından, saltanatından ayrılmak ve ayıplanmak korkusu ile îmân edememişti. Allah rızâsı için... İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir talebesine hitaben buyuruyor ki: "Bütün hareketler, işler, sözler, okumak, dinlemek, hep Allah rızâsı için olmalıdır. Onun dinine uygun olmasına çalışmalıdır. Bunları yapmak, size bugün için güç olacağını biliyorum. Çünkü, çeşitli mâniler etrâfınızı sarmıştır. Âdete, modaya kapılmış bulunuyorsunuz. Ayıplanmak, izzet-i nefse dokunmak kuruntularına tutulmuşsunuz. Bütün bunlar, dinin emirlerini yerine getirmenize mâni olmaktadır. Hâlbuki Allahü teâlâ, emirlerini, bozuk âdetleri, çirkin modaları kaldırmak için ve nefs-i emmârenin benlik, izzet-i nefs çılgınlıklarını yatıştırmak için gönderdi."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.