Dünya hayatı bir hayâldir...

A -
A +

Dünyâya milyarlarca insan gelmiş ve bir müddet burada yaşadıktan sonra, ölüp gitmişler. Bunlardan bazısı zengin, bazısı fakîr, kimi güzel, kimi çirkin, kimi zâlim, kimi mazlûm imiş. Neticede bunların bu hâlleri, hep geçmiş ve unutulmuştur. Bunlardan bir kısmı inamış, iman etmiş, bir kısmı da inkâr etmiştir. Bu insanlar, ya sonsuz olarak yok olacaklar veya kıyâmet kopup, tekrâr dirilince hesaba çekileceklerdir. Öldükten sonra yok olmayıp, tekrar dirileceğimizi ve hesaba çekileceğimizi, Allahü teâlâ, Peygamberleri vasıtası ile haber vermektedir. Bu hesabın neticesinde de insanlar, ya sonsuz nimetlere kavuşacaklar veya sonsuz azabda kalacaklardır. Bunun için insan olarak bizlerin iyi düşünmesi gerekir. Birkaç sene sonra, biz de, bunlardan biri olacağız. Geçmiş senelerimiz nasıl bir hayâl oldu ise, bütün bir ömrümüz, bütün bir hayâtımız, çalışmalarımız, didinmelerimiz de, hep hayâl ve bir rüyâ gibi olacaktır. Aynaya baktığımız zaman kendimizi görürüz. Biz o aynanın neresindeyiz? İçinde mi yoksa dışında mıyız? Aynanın içindeyiz dersek yalan olur çünkü aynanın içinde değiliz. Şayet böyle bir görüntü yok dersek, bu da olmaz, zira aynaya bakınca kendimizi görüyouz. Görülen kendimiz miyiz veya o görünen nedir? Bir ipin ucuna küçük bir taş bağlayıp hızlıca çevirince, taş dönerken bir daire görülecektir. Nokta-i cevvale denilen bu daire, var mıdır yok mudur? Eğer var dersek, ipin ucuna bağlı olan o taşı çevirmeyince, daire yok oluyor. Böyle bir daire yoktur dersek, ipin ucuna bağlı olan taşı çevirdiğimiz zaman, bir daire görülüyor. Aslında görünürde bir daire yoktur. Öyle ise bu görülen daire nedir ve nerededir? İmam-ı Rabbani hazretleri; İdeali olmayan insan... "Bunların her ikisi de aslında olmayıp bizim hayalimizde oluşan vehimdir, görüntülerdir" buyurmaktadır. Demek ki, bir ipin ucuna bağladığımız taşı, hızlı bir şekilde havada çevirdiğimiz zaman gördüğümüz daire, hayalimizde, vehmimizde oluşmaktadır. Aslında böyle bir daire yoktur. İşte dünya da hakikatte bulunmayıp yok olacak bir görüntüdür. Dünya hayatı, hayaldir. Hakikat ise ahiret hayatıdır. Dünya hayatı, hakikat olan ahiret hayatının aynadaki görüntüsü gibidir. Nasıl aynadaki görüntü bir müddet durur ve karşısındaki hakikat çekilince görüntü kaybolursa, taş çevrilmeyince daire görüntüsü kaybolursa, dünya da, bir gün kaybolacak görüntüdür. Bu sebeple, bir vehmin, bir hayalin arkasından koşan da, hayalperesttir. Bunun için, hayalin ideali olmaz ve insanın ideali de, "hayalhane" olan bu dünya olmamalıdır. Dünyâ, zıll-i zâildir yani kaybolan bir gölge gibidir. Böyle bir dünyaya güvenen, sonunda pişman olur. Bunun için dünyâdan çıkmadan yani ölmeden önce, kalbden dünyâ sevgisini çıkarmaya bakmalıdır. Dünyânın geçici lezzetlerine aldanmayan, Cennet nimetlerine kavuşur. Her iki âlemde de, azîz ve muhterem olur. Dünyâ harâbdır, şerbetleri serâbdır, nimetleri zehirli, safâları ise, kederlidir. Dünya, bedenleri yıpratır, emelleri artırır. Kendini kovalayandan kaçar ve kendinden kaçanı ise, kovalar. Dünyâ bala, içine düşenler de sineğe benzer. Dünyanın nimetleri geçici, hâlleri ise, değişicidir. Bunun için, dünyâya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Çünkü, bunlarda vefâ ve safâ bulunmaz. Peygamber efendimiz; (Mes'ûd o kimsedir ki, dünyâ onu terk etmezden önce, o dünyâyı terketmiştir) buyurmuştur. Kendini bilen kişinin bu dünyâya düşkün olmasına şaşılır. Şakîler dünyâya sarılır. Saîdler bâkî olana sarılır. Allahü teâlânın râzı olmadığını terk edene, Allahü teâlâ ondan iyisini ihsân eder. Dünyâyı anlayan, onun sıkıntılarından üzülmez ve ondan sakınır. Ondan sakınan ise, nefsini tanır. Nefsini tanıyan da, Rabbini bulur.  İleriyi gören kimse... Dünyâ insanın gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar. Kaçarsan, seni kovalar. Dünyâ, âşıklarına mihnet, lezzetlerine aldanmayanlara nimet, ibâdet edenlere kazanç ve ibret alanlara ise hikmet yeridir. Dünya, ana rahmine nisbetle, Cennet gibidir. Âhirete nisbetle çöplük gibidir. Peygamber efendimiz; (Dünyâ, geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü tamîr etmekle uğraşmayın. Hemen geçip gidin!) buyurmuştur. Bunun için aklı olan, ileriyi görüp düşünen bir kimse, zevklerini Allahü teâlânın gösterdiği yoldan temîn eder. İslâmın güzel ahlâkı ile süslenir. Herkese iyilik eder. Kendisine kötülük yapanlara iyilikle karşılık verir. İyilik yapamazsa, hiç olmazsa sabreder. Yıkıcı değil, yapıcı olur. Böylece kendisi de, hem zevklerine, hem de râhata, huzûra kavuşur. Hem de, âhiretin sonsuz azâblarından kurtulur. Ve Peygamber efendimizin buyurduğu gibi; (Dünyâya, burada kalacağınız kadar, âhirete de, orada kalacağınız kadar çalışınız!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.