Kederden gaflet hâsıl olur!..

A -
A +

Keder, kelime olarak; bulanıklık, tasa, kaygı, gam, gönül üzüntüsü gibi anlamlara gelmektedir. Gaflet ise, Allahü teâlâyı unutmak demektir. İnsan bu dünyada yaşadığı müddetçe, üzüntüden, kederden kısacası sıkıntılardan kurtulamaz. Çünkü burası böyle yaratılmıştır. Bunu iyi anlayan, dünyanın kederlerinden, elemlerinden üzülmez, bunlar için gam çekmez. Eğer bir kimse, dünyanın bu halini ve yaratılış maksadını iyi kavrayamamış ise, o zaman, dertler, kederler o kimsenin kalbini perişan eder. Kederleri arttıkça, ibadetlerini yapamaz, Allahü teâlâyı hatılayamaz, gaflete dalar. İnsan bu dünyaya imtihan için gönderildi. Burada acı da, tatlı da, üzüntü de, neşe de olacak, iyi de, kötü de bulunacaktır. Önemli olan bunları, sabır ve şükürle karşılayabilmektir. Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri; "Kim Allahü teâlâyı bilirse, gam ve keder içinde olmaz" buyurmuştur. Her türlü sıkıntı, sabredildiği takdirde nimet şeklinde kişiye geri dönecektir. Bunun böyle olduğunu bilen ve inanan bir kimse, keder girdabına düşüp kendini helak etmez. Nitekim Allahü teâlâyı sevenler, birçok acılara katlanmışlar ve o acıları duymamışlardır. Sırri-yi Sekati hazretleri; "Allahü teâlâyı seven, Ondan gelen belaların acısını hiç duymaz. Bir değil, yetmiş kılıç darbesi alsa yine duymaz" buyurmuştur. Her nimet, külfet karşılığıdır Güle kavuşmak isteyen, dikenine katlanmak mecburiyetindedir. Zira her nimet, külfet karşılığıdır. Peygamber efendimiz; (Sevmediklerinize sabretmedikçe, sevdiklerinize kavuşamazsınız) buyurmuştur. Hakiki bir mü'min, nimet geldiği zaman şükreder, bela, musibet geldiği zaman da sabreder. Başına gelen sıkıntıların, kendisi için daha hayırlı olabileceğini düşünür ve böylece kendisini kederden, gaflete düşmekten korumuş olur. Vaktiyle çölde yaşayan bir adamcağızın bir horozu, bir köpeği ve bir de merkebi varmış. Horoz, sabahları öter, onları namaza uyandırırmış. Bir gece tilki gelip horozu alıp götürmüş. Çoluk çocuğu bu hale çok üzülmüş ise de adamcağız; "Hakkımızda belki bu hayırlıdır" diyerek onları teselli etmiş. Başka bir gece de kurt gelip, yüklerini taşıyan merkebi parçalamış. Adamcağız, üzülen çoluk çocuğunu, "Belki hakkımızda hayırlısı budur" diyerek teselli etmiş. Bir müddet sonra da, kendilerine bekçilik eden köpekleri ölmüş. Adamcağız, sabırla karşılayıp yine ailesini teselli etmiş. Aradan hayli bir zaman geçmiş ve bir sabah kalktıklarında, ilerideki bir çadırda yaşayan aileyi görememişler. Meğer gece, esir tüccarları gelip onları alıp götürmüş. O ailenin merkeplerinin anırması, horozlarının ötmesi ve köpeklerinin havlaması kendilerini ele vermiş. Hayvanları olmadığı için, esir tüccarları bunların varlığından haberdar olamamışlar. Hayvanlarının elden çıkması, adamcağızın hakkında hayırlı olmuştur. İsa aleyhisselam, cüzzamdan etleri dökülmüş, gözleri kör olmuş, her tarafı perişan yatalak bir hastanın; "Çoklarını müptela ettiği dertten beni koruyan Allahü teâlâya hamd olsun" dediğini işitir ve hayret eder. Yanına gider ve; (Sana gelmedik bela mı var da böyle dua ediyorsun?) buyurur. Hasta olan o şahıs; "Ey Allah'ın Resulü, benim imanım var, ben marifet sahibiyim" diye karşılık verince, İsa aleyhisselâm; (Doğru söyledin) buyurarak elini hastanın vücuduna sürer. Hastanın gözleri açılır, vücudunu kaplayan hastalık da hemen geçer. Eskisinden daha güzel biri olur. Ebû Osman hazretlerine; "İnsanların içine nereden geldiği bilinmeyen keder nasıl çöker?" diye sorulunca, cevaben; "Ruh, insanın işlediği günahları ve kötülükleri unutmaz. Nefs ise bunları unutur. Ruh, nefsin mahvolduğunun farkına varır ve bu sebeple insanın içine bir keder çöker. İnsan bunun sebebini anlayamaz" buyurmuştur. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz Gelen bela ve sıkıntılara sabrederek göğüs germek büyük nimettir. Sabredemeyen felakete düçar olur. Bir hastalık, bir bela gelince bağırıp çağırmak fayda vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çaresi, Allahü teâlânın takdirine razı olmaktır. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz. Bir kimse başına gelen felaketlere sabretmezse devamlı huzursuz olur, doğru dürüst ibadet edemez, gaflete düşer. Sabreden ise, sıkıntılardan kurtulur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ buyurdu ki: "Bedenine, evladına veya malına bir musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.) Netice olarak, İmam-ı Rabbani hazretlerinin buyurduğu gibi: "İnsanın karşılaştığı her şey Allahü teâlânın dilemesi ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.