İnsanın karşılaştığı herşey...

A -
A +

İnsanları ve insanların işlerini yaratan, Allahü teâlâdır. İyi ve kötü herşey, Onun takdîri, dilemesi iledir. İyi işlerden râzıdır, beğenir, kötü olanlardan ise, râzı değildir, beğenmez. İyi ve kötü her iş, Onun istemesi ve yaratması ile ise de, Onu yalnız, bir kötü şeyin yaratıcısı olarak adlandırmak edebsizlik olur. İyi ve kötünün yaratıcısı veya kısaca, herşeyin Hâlıkıdır, Yaratıcısıdır demelidir. Canlı, cansız her şey, var olmakta ve hayatta kalmakta, Ona muhtaçtır. Bunun için insan, irâdesini, Hak teâlânın irâdesine tâbi kılıp, kavuştuğu şeyleri, aradığı şeyler olarak bilmeli ve onunla sevinmelidir. Böyle olmamak, kulluğu kabûl etmemek, Allahü teâlâya karşı gelmek olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Kulluk böyle olur "Hergün insanın karşılaştığı herşey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, irâdelerimizi Onun irâdesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız herşeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabûl etmemek ve sâhibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde; (Kazâ ve kaderime râzı olmıyan, beğenmiyen ve gönderdiğim belâlara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) buyurmaktadır. Allah korusun İyi kul, sâhibinin yaptıklarından râzı olan, onları beğenen kuldur. Kendi isteklerini beğenen kimse, kendine kuldur. Sâhibi, kulunun boğazına bıçak dayasa, kulun bundan râzı olması, sevinmesi lâzımdır. Allah korusun, eğer bunu beğenmez, istemezse, Onun kulluğundan çıkmış olur. Sâhibinden uzaklaşmış olur. Tâûn gibi bulaşıcı ve tehlikeli hastalıklar, Allahü teâlânın dilemesi ile gelmektedir. Kendi isteği ile gelmiş gibi sevinmek lâzımdır. Tâûn yani vebâ ve her bulaşıcı hastalık gelince, kızmamalı, üzülmemelidir. Sevgilinin yaptığı şey olduğunu düşünerek sevinmelidir. Herkesin belli bir eceli yani ölüm zamanı vardır. Bu zaman hiç değişmez. Onun için, hastalıkta sıkılmamalı, telâşa düşmemelidir. Böyle dert ve belâlar gelince, Allahü teâlâya sığınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için duâ etmeli, Ona yalvarmalıdır. Allahü teâlâ duâ edenleri, sıhhat ve selâmet istiyenleri sever." Herşeyin Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile meydâna geldiğini, akıl, ilim, ibâdet etmek, mâl ve mevki gibi kıymetli nimetlerin, Allahü teâlânın lutfü ve ihsânı olduklarını düşünmek ve unutmamak lâzımdır. Birgün Dâvud aleyhisselâmın, duâ ederken; Dua ederken "Yâ Rabbî! Evlâtlarımdan birkaçının namâz kılmadığı hiçbir gece yoktur ve oruç tutmadığı hiçbir gün geçmemiştir" demesi üzerine Allahü teâlâ vahyederek; (Ben dilemeseydim, kuvvet ve imkân vermeseydim, bunların hiçbiri yapılamazdı) buyurmuştur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmuş yani veli olan bir zat, kendisinde olağanüstü bir hal yani kerâmet meydana geldiği zaman, bu kerâmetin, Allahü teâlânın dilemesi, Onun kudreti ve yaratması ile olduğunu, kendi dileğinin ve kudretinin hiçbir tesîri olmadığını çok iyi bilmektedir. Ayrıca böyle bir zât, kendi bedenindeki, görme, işitme, tad alma, sertlik, sıcaklık duymak, düşünmek, ezberlemek, hâtırlamak gibi duygularının, iç ve dış organlarının hareketlerinin, hâsılı bütün işlerinin hep Allahü teâlânın dilemesi, Onun kudreti ve yaratması ile olduğunu bir an unutmamaktadır. Zaten evliyâlık yani Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak, hakiki bir kul olmak da, bu demektir. Böyle olan bir kul, sahibinin yani Allahü teâlânın her işinden râzıdır, hiçbirine itiraz etmez, isyânda bulunmaz. Peygamber efendimize, imânın ne demek olduğu sual edildiği zaman, cevaben; (Îmân, Allaha, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, kıyâmet gününe ve hayrın şerrin, Allahın takdîri ile, dilemesi ile olduklarına inanmaktır) buyurmuşlardır. Ahmed Gazâlî hazretleri, sevenlerine hitaben; Mülklerin sahibidir "Ey insanoğlu! Niçin lezzeti, ilâhî yerlerde aramıyorsun? Halbuki bütün her şey Allahü teâlânın elindedir. O, bütün bu mülklerin sâhibidir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Âlemde, ancak O'nun dilediği ve O'nun irâde ettiği şey olur" buyurmuştur. İbn-i Hafîf hazretleri de buyuruyor ki: "Şöyle yapsaydım, böyle olurdu. Şöyle yapmasaydım, böyle olmazdı.." gibi sözlerden sakınmalıdır. Bunlar münâfıkların sözlerindendir. "Hakkın dilediği oldu, dilemediği olmadı. Takdir ettiği olacak. Sâdece Allah bize kâfidir. O ne iyi vekildir." diye söylemelidir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.