Maksat sahibi, deli gibidir...

A -
A +

Akıllı, zararını ve kârını bilen kimse demektir. Müslüman, akıllı olur ve ne aldığına ve bunun karşılığında neyi feda ettiğine dikkat eder. Maksat dünyalık ise, bunun kıymeti, değeri de o kadar olur. Eğer maksat ahiret ise, o zaman dünyada rahata, ahirette de ebedi saadete kavuşulur. Dili ve gönlü Cenab-ı Hakkın rızasında olana mübarek olsun. Böyle olabilmek kolay değil ise de, bir şeyin tamamı ele geçmezse, azını da terk etmemelidir. Zira: "Bir şeyin hepsi ele geçmezse, hepsini de elden kaçırmamalıdır" sözü meşhurdur. Bir şeye gönül verenler, onu kendilerine dert edinenler hep başarılı olmuşlardır. "Maksat sâhibi olan, deli gibidir" sözü meşhurdur. Bunun için; "Bir işin delisi olmadıkça, o işin velisi olunmaz" denmiştir. Başarmak, başarılı olmak güzeldir. Gül de güzeldir ama dikenleri var. Dikenine katlanmayan güle kavuşamaz. Çalışmak, çile çekmek, sıkıntılara, eziyetlere katlanmak da, başarı yolunun dikenleridir. Başarmak, muvaffak olmak isteyen, bu dikenlere katlanmak mecburiyetindedir. Salih bir Müslüman olmak Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri, çocukluk ve gençlik döneminde, tahsil için yaklaşık dört kilometre uzaklıktaki medreseye gider gelirdi. Mahalle çocukları gibi oynamaz gece de belirli vakitlerde uyumazdı. Annesi ona; "Arkadaşlarınla biraz oyna rahatına bak" dediğinde; "Anneciğim. Oyundan maksat hâtırı gönlü hoş etmek, hoş vakit geçirmektir. Benim gönlüm ya okumakla veya yazı yazmakla açılıp rahatlıyor" derdi. İyi, güzel, salih bir Müslüman olmak, hepimizin arzusudur. Bunun da, çilesi, sıkıntıları var. Bunlara katlanan, neticeye kavuşur. Bu konuda İslam âlimlerinin büyüklerinden olan Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretleri buyuruyor ki: "Allahü teâlânın sevgili Peygamberine uymadıkça, Allahü teâlâyı sevmek saâdetleri ele geçemez. İmrân sûresinin 31. âyetinde meâlen; (Allahü teâlâyı seviyorsanız, bana tâbi olunuz! Bana uyanları Allah sever!) buyuruldu. Allahü teâlâ, Habîbine böyle demesini emir buyurmaktadır. Saâdete kavuşmak isteyen kimse, bütün âdetlerini, ibâdetlerini ve alış-verişlerini Onun gibi yapmaya çalışmalıdır. Görünen ve görünmeyen bütün iyilikler, bütün üstünlükler, ancak o yüce Peygamberi sevmekle ele geçebilir. Yükselebilmenin, ilerlemenin ölçüsü, bu sevgidir. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yarattı. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü Onda topladı. Eshâb-ı kirâmın hepsi, Ona âşık idiler. Hepsinin kalbi, Onun sevgisi ile yanıyordu. Onun ay yüzünü, nûr saçan cemâlini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. Onun sevgisi uğruna canlarını, mallarını fedâ ettiler. Onu canlarından, mallarından, kısaca, her sevilenden dahâ çok sevdiler. Onu aşırı sevdikleri için, Onu sevenleri de sevdiler. Bunun için birbirlerini de çok sevdiler. Onun üstünlüğünü anlayamayıp, Onun güzelliğini göremeyip, Onu sevmek saâdetine kavuşamıyanlara düşman oldular. Çünkü, tâatlerin, iyiliklerin başı, dostları sevmek ve düşmanları sevmemektir. Allah'ı seviyorum diyenlerin, Eshâb-ı kirâm gibi olmaları lâzımdır. Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever. Sevdiğinin düşmanlarına düşman olur. Bu sevmek ve düşmanlık, bu kimsenin elinde değildir. Kendiliğinden hâsıl olur. Bu kimse, sevmesinde ve düşmanlığında deli gibidir. Bunun içindir ki Peygamber efendimiz: (Kendisine deli denilmeyen kimsenin îmânı tamâm olmaz) buyurmuştur. Kendisinde bu delilik bulunmayanlar, sevmekten mahrûmdurlar. Düşmanlık etmeyince, dostluk olmaz! Seviyorum diyebilmek için, sevgilinin düşmanlarına düşman olmak lâzımdır." Ahmed Siyâhî hazretleri oğluna nasîhat ederek buyurdu ki: "Vakitlerini dînin emirlerine uymakla kıymetlendir. Çok önemli olan vakit sermayeni kıymetlendirmeye gayret eyle. Çünkü geçen zaman bir daha geri gelmez. Yarına çıkıp çıkmayacağın ise belli olmadığından yarını beklemek, yarın yaparım demek, üzüntü ve pişmanlığa yol açar. O halde sakın, sakın elinde bulunan vaktini mâlâyâni, dünya ve âhirete faydası olmayan Allahü teâlânın râzı olmadığı, beğenmediği şeyler ile zâyi etme. İçinde bulunduğun anda Allahü teâlânın râzı olduğu beğendiği şeylere sarıl." Nasîhat kâr etmeyenler Bir gün Şakîk-i Belhî hazretleri, kendilerine nasîhat kâr etmeyen bir grup insana hitaben: "Eğer çocuk iseniz mektebe, deli iseniz tımarhâneye, ölü iseniz kabristana gidin. Ama Müslüman iseniz Müslüman olmanın şartlarını yerine getiriniz!" buyurur. Ali bin Beşşâr hazretleri de buyuruyor ki: "Şu dört haslet kişinin kemâline alâmettir: Kalbi dünyâ sevgisinden kurtarıp, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmak. Sonunda, hesâba çekilmeyi gerektirecek şeyleri terk etmek, hâli hafîf ve yumuşak olmak. Dünyâlık biriktirmeyi azaltmak."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.