Herkesin hakkını gözetmek

A -
A +

Hak kelimesinin çeşitli anlamları vardır. Hak, Allahü teâlânın isimlerinden birisidir. Hak, İslâmiyet manasında, gerçek, doğru anlamında da kullanılmaktadır. Hak, hâtır, gönül, hürmet anlamlarına da gelmektedir. Ayrıca Hak, bir kimsenin başkasında olan alacağına denmektedir. İnsanların karşılıklı münasebetlerinden doğan birbiri üzerindeki haklarına, Müslümanların gözetmesi gereken haklara, Kul Hakkı denir. Hakkullah, Allahü teâlânın hakkı ve kul hakkı olmak üzere iki kısımdır. Hakların gözetilmesi ve yerine getirilmesi açık ve kesin bir şekilde bildirilmiş ve emredilmiştir. Harâmlardan kaçınmak, iki türlüdür: Birinci kısmı, yalnız Allahü teâlânın hakkı olan, Onun emri olan günâhlardan kaçınmaktır. İkinci kısmı, insanların, mahlûkların hakları da bulunan günâhlardan kaçınmaktır. Bir kimse, peygamberlerin yaptığı ibâdetleri yapsa, fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe Cennet'e giremeyeceği bildirilmektedir. Başkalarına zarar vermek!.. Başkasının malına, canına, nâmusuna zarar veren, kul hakkı altına girmiş olur. Kul hakkı, Allahü teâlânın hakkından önce gelmektedir. Çünkü Allahü teâlâ, çok merhâmetli olup hiçbir şeye muhtâç değildir. İnsanlar ise, çok şeye muhtâc olup, cimridirler. Kul hakkı ile ilgili Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Birisinin hakkını alan kimse, ölmeden önce, onunla helâllaşsın! Paranın, malın geçmeyeceği kıyâmet gününe, üzerinde kul hakkı bulunarak gitmesin! Dünyâda yapmış olduğu ibâdetleri, orada hak sâhibine verilecektir. İbâdeti yoksa veya biterse, hak sâhibinin günâhları, buna yüklenecektir.) Bir kimsenin, başkasına zarar vermesi, malını çalması ve yemesi, iftirâ etmesi, dövmesi, sövmesi, yaralaması, ücretsiz birinin çocuğuna iş gördürmesi, alay etmesi, gıybetini yapması, kalbini kırması, eli ve dili ile eziyet etmesi kul haklarındandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kibri, hıyâneti ve kul borcu olmayan mü'min, hesâpsız Cennete girecektir.) Kul hakkının en mühimi hoca ve ana-baba hakkıdır. Gayri müslimlerin haklarına tecâvüz etmek, Müslümanın hakkına tecâvüz etmekten daha büyük günâhtır. İbn-i Âbidîn'de şöyle buyurulmaktadır: "Zımmîye, yâni gayri müslim vatandaşa zulmetmek, Müslümana zulmetmekten daha fenâdır. Hayvana işkence ise daha fenâdır." Kıyâmet günü hak sâhipleri, haklarını mutlaka alacaktır. Hattâ boynuzsuz koç, boynuzlu koçtan hakkını alacaktır. Dünyâda hak sâhibine hakkı ödenmezse veya hak sahibi hakkını helâl etmezse, âhirette iyilikleri alınıp hakkı olana verilecektir. Kul hakkından kurtulmak için, hak sâhiplerinin hakkı ödenir, helâllaşılır, ona iyilik ve duâ edilir. Hak sâhibi ölmüş ise, çocuklarına, vârislerine haklar verilip ödenir. Vârisleri bilinmiyorsa, o miktâr para fakirlere sadaka verilip sevâbı hak sâhibine niyet edilir. Bir gün, Resûlullah efendimiz Eshâbına hitaben buyurdu ki: "Müflis kimdir, biliyor musunuz?" Eshâb-ı kirâm da: "Bizim bildiğimiz müflis, parası, malı olmayan kimsedir" dediler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; "Ümmetimden müflis şu kimsedir ki; kıyâmet günü namazları ile, oruçları ile ve zekâtları ile gelir. Fakat, kimisine sövmüştür, kiminin malını almıştır. Kiminin kanını akıtmıştır. Kimini dövmüştür. Hepsine bunun sevaplarından verilir. Haklarını ödemeden önce sevapları biterse, hak sâhiblerinin günâhları alınarak buna yüklenir. Sonra Cehennem'e atılır" buyurdu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Bir kimse, peygamberin ameli gibi amel işlese; fakat üzerinde çok az kul borcu olsa, bunu ödemedikçe Cennet'e giremez." Kul hakkı ile ilgili olarak Peygamber efendimiz, vefâtından birkaç gün önce Eshâbına: "Benim üzerimde kimin hakkı var ise gelsin, hakkını benden alsın. Ve helâllaşalım!" buyurdu. O anda hazret-i Ukâşe ayağa kalkarak: "Yâ Resûlallah! Siz bana bir gün şöyle elinizle vurmuştunuz, ben o hakkımı sizden almak istiyorum!" dedi. Peygamber efendimiz de; "Gel yâ Ukâşe!" "Gel yâ Ukâşe! Hakkını benden al!" buyurdu. O anda bütün Eshâb-ı kirâm hayretle hazret-i Ukâşe'ye bakıyorlardı. Hazret-i Ukâşe, Resûlullah efendimizin yanına giderek: "Yâ Resûlallah! Siz bana gömleksiz olarak sırtıma vurmuştunuz" dedi. Hemen Peygamber efendimiz gömleğini sıyırıp: "Vur yâ Ukâşe!" buyurdu. Resûlullah efendimizin aşkıyla yanan hazret-i Ukâşe hemen Peygamber efendimizin mübârek sırtındaki Nübüvvet Mührü'nü gâyet nâzikçe öpüp dedi ki: "Yâ Resûlallah! İşte benim maksadım bu idi." Bu hâli gören Eshâb-ı kirâm, hazret-i Ukâşe'ye gıbta ettiler, imrendiler. Çünkü Nübüvvet Mührü'nü öpen kimsenin kavuştuğu saâdeti biliyorlardı. Ve Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Kul hakkı, mü'minin ayıbı, kusûrudur.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.