Herkesin yükünü çekebilmek...

A -
A +

Allahü teâlâ nefsi, kendine isyân edecek şekilde yani düşman olarak yaratmış ve buna karşı uyanık olmamızı, muhalefet etmemizi emretmiştir. Nefse muhalefet ise, İslâmiyyetin emirlerine uymak, yasak ettiklerinden sakınmak kısaca sünnet-i seniyyeye yapışmakla olur. Peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesi, hep nefs-i emmârenin isteklerini yok etmek içindir. Bir kimse İslâmiyyete ne kadar çok uyarsa, nefsin arzûları o kadar azalır. Bunun içindir ki, nefse en zor gelen şey, en ağır gelen yük, İslâmiyyetin emirlerine ve yasaklarına uymaktır. Nefsi ezmek için, İslâmiyyete uymaktan başka yol yoktur. Nefsine muhalefet edemeyen, onun emrine girer, herkese eziyet eder ve yük olur. Halbuki dinimiz, yük olmayı değil, yük çekmeyi emir ve tavsiye etmektedir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, talebelerine ve sevenlerine hitaben buyurdu ki: "Size önemle sünnet-i seniyyeye yapışmanızı; câhiliye âdetlerinden ve bid'atlerden sakınmanızı; gösterişe kapılmamanızı; halktan, makam ve mevkî sâhipleri ile görüşmeyi terk etmenizi tavsiye ederim. Yapmak mecburiyetinde olduğunuz iki bozuk işle karşılaştığınızda en hafif olanını yapmak lâzımdır. Şunu iyi biliniz ki, sizin bana en sevgiliniz; dünyâ ehline alâkası en az olanınız, başkasına yük olmayanınız, fıkıh ve hadîsle meşgûl olanınızdır." Ne büyük saadet! Kulluk, yük altına girmeyi ve yük çekmeyi kabul etmek demektir. İslâmiyyete hizmet etmek isteyen, yük çekmeyi kendine zevk edinmelidir. Zira islamiyyete hizmet etmek, en zor iştir. Allahü teâlâ da, bu en zor işi, en güvendiği ve en çok sevdiğine vermektedir. Allahü teâlânın en çok güvendiği ve sevdikleri ise, Peygamberlerdir ve bunların vârisleridir. Bütün Peygamberler ve vârisleri, hep yük çekmişler, insanlardan gelen sıkıntılara sabretmişler ve onlara yardım etmeye devam etmişlerdir. Şunu da unutmamak gerekir ki, Allahü teâlânın dinini, O'nun kullarının ayaklarına kadar götürmek, çok büyük bir zevk ve çok büyük bir saadettir. Dünyada iken, Allahü teâlânın dinine, O'nun razı olduğu şekilde doğru olarak hizmet edenler, O'nun kullarının müşküllerini halledenler, mahşerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklar. Allahü teâlâ onlarla konuşacak. Böyle olan kimseler için, ne hesap var ne de azap... Din büyükleri, bir kimsenin imânının kemâle gelmesini, okuduklarından ve dinlediklerinden istifade etmesini, "Herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir" diye bildirmişlerdir. Zaten Peygamber efendimiz de: (En kıymetli amel, elinden ve dilinden kimsenin incinmemesidir) buyurmuşlardır. Müslümanlık, dünya ve ahiret saadetidir. Allahü teâlânın en sevdiği şey, imandan sonra kullarına hizmet etmektir. Bunun için Peygamber efendimiz, (İnsanların hayırlısı, en üstünü, insanlara dahâ fâideli olanlarıdır) buyurmuşlardır. Yanan bir evden birini kurtarmak, çok büyük sevap olduğu halde, Cehennem ateşinden kurtarmak yanında hiç kalır. Bir kişi daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmak ve hiç kimse yanmasın düşüncesinde olmak lazımdır. Zira Tahrîm sûresinin 6. âyet-i kerîmesinde meâlen: (Kendinizi, evlerinizde ve emirleriniz altında olanları ateşten koruyunuz!) buyurulmaktadır. Abdullah ibni Ömer hazretleri bir gün Resûlullah efendimizin huzûruna gelmişti. Kendisine çok iltifât ederek; (Kıyâmet günü herkesin berâtı, yanî kurtuluş vesîkası, her işi ölçüldükten sonra verilir. Abdullah'ın berâtı ise, dünyâda verilmiştir) buyurdu. Bunun sebebi sorulduğu zaman, Resulullah efendimiz: (Kendisi vera' ve takvâ sâhibi olduğu gibi, duâ ederken "Yâ Rabbî! Benim vücûdumu, kıyâmet günü o kadar büyük eyle ki, Cehennemi yalnız ben doldurayım. Cehennemi insanla dolduracağım diye verdiğin sözün böylece yerine gelmiş olsun da, Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden hiç kimse Cehennemde yanmasın" diyerek din kardeşlerini kendi canından dahâ çok sevdiğini göstermiştir) buyurdular. İyi bir Müslüman... Seyyid Emir Hamza hazretleri buyuruyor ki: "Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak isteyenler, Resûlullah efendimizin sünnetine yani İslâmiyyete uyarlar. Haram işlerden ve haram yemekten sakınırlar. İnsanların yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Şöhretten sakınırlar. Müslümanlara acıyarak, onlara yumuşak davranırlar. Dâimâ Allahü teâlâdan korkarlar ve günahlarının affedilmesi için yalvarırlar. Gıybet etmezler. Dünyâya, dünyânın rahatlığına ve zînetine güvenmezler. Sâlihlerin ve Eshâb-ı kirâmın yolunda ve onların ahlâkı üzere olurlar." Netice olarak, iyi bir Müslüman olmanın alâmeti, yükünü çektirmek değil, yük çekmektir. Abdülazîz Bekine hazretlerinin buyurduğu gibi: "Hakiki bir mü'min, başkasının yükünü yüklenip, kimseye yük olmayan kimsedir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.