Ölüm uyandırmadan önce...

A -
A +

Dünyâ hayâtı, bir rüyâ gibidir. Ölüm bizi uyandırıp, rüyâ bitecek ve hakiki hayât başlayacaktır. Bu dünyâ, bir konaktır ve geçici bir varlık, bir görünüştür. Herhangi bir şeyin gölgesi gibi, yavaş yavaş çekilmekte, geçip gitmektedir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.) Anadolu'da yetişen evliyâdan Derviş Hacı Efendi buyuruyor ki: "Ölüm bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de aman vermez. Ölüm seferine çıkanın da, bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünyâ nice defâlar dolup boşalmıştır. Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boynunu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes birbirinin öldüğünü, gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâber dünyâya bağlanmaktan vazgeçmez, dünyâ derdini çeker, dünyâ işine dalar. Fakat nihâyet yaptığını bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde kimse aklını başına toplayıp yalancı dünyânın hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hazırlanmamaktadır." Müslümân olup imân ile ölmek, hayâttır, hem de, sonsuz hayât! Zira ölmek, yok olmak değildir. Varlığı bozmayan bir iştir. Ölüm, rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, insanın bir hâlden başka bir hâle dönmesidir. Bir evden, bir eve göç etmek gibidir. Ömer bin Abdül'azîz hazretleri; "Sizler, ancak ebediyyet, sonsuzluk için yaratıldınız! Lâkin bir evden bir eve göç edersiniz!" buyurmuştur. Ne büyük saadet Ölüm, mümine hediyyedir, nimettir. Günâhı olanlara ise, musîbettir. Müminin rûhunun bedenden ayrılması, esîrin hapisten kurtulması gibidir. Mümin öldükten sonra, bu dünyâya geri gelmek istemez. Yalnız şehîtler, dünyâya geri gelip, bir dahâ şehîd olmak ister. Dünyânın iyiliği gitti, kederleri kaldı. Bundan dolayı ölüm, her Müslümân için hediyyedir. Ahir zamanda bir kimsenin dînini, imânını, ancak kabri korur. Müminlere yapılacak ikrâmlardan birincisi, ölümdeki sevinçtir. Çünkü mümini râhatlandıran, ancak Allahü teâlâya kavuşmaktır. Her mümine ölüm, hayâtından dahâ iyidir. Bir kimsenin îmân ile öleceği son nefeste belli olur. Bir insan, bu devlete kavuşunca, Allahü teâlânın ihsânları başlar. Bu ânda, elbette sevinir. Bir kimseye Azrâîl aleyhisselâmın gelip; "Korkma, Erhamürrâhimîne gidiyorsun. Asıl vatanına kavuşuyorsun. Büyük devlete erişiyorsun!" demesi, büyük saadettir. Böyle kimseye, bundan dahâ şerefli bir gün yoktur. Her Müslümânın, ölüme hâzırlanması lâzımdır. Bunun için de, tövbe ve kul hakkı altında kalmamaya dikkat etmelidir. Hakları sâhiplerine verip helâllaşmalıdır. Allahü teâlânın haklarını da ödemek lâzımdır. Şumeyt bin Aclân hazretleri, dünyâda Allahü teâlânın ihsân etmiş olduğu nîmetlere şükretmeyi ve onların kıymetini bilmeyi tavsiye eder ve; "Hastalık gelmeden sıhhatin, meşgûliyet gelmeden boş vaktin, ölüm gelmeden evvel hayâtın kıymetini biliniz" buyururdu. Anadolu'da yetişen evliyâdan Bekir Sıdkı Visâli hazretleri buyuruyor ki: "Ey gaflet uykusuna dalmışlar! Artık uykudan uyanınız. Şimdi uyuyacak zaman değildir. Ey kerîm olan Allahü teâlâdan yüz çevirenler! Siz O'ndan yüz çevirip haddi aşıyorsunuz. Allahü teâlânın sayısız nîmetleri içindesiniz. Dünyânın parasına, malına, mülküne kalbinizi bağlamayın. Bir gün gelip, her şey yok olup, elinizden çıkacak. Ancak Allahü teâlâ ve O'nun sevdiği, beğendiği ameller kalacaktır. Ovalara ve çöllere sığmayan orduları olanlar nerede? O azgın, taşkın Firavunlara ne oldu? Nerede o gelmiş geçmiş krallar, hükümdarlar? Nerede onların medhedicileri? Nerede onların siyah bayrakları ve sancakları? Nerede o dünyânın doğusuna ve batısına sâhib olan İskender? Nerede ilim irfân sâhipleri? Nerede vefâlı dostlar, kardeşler, yakınlar? Onların yaşadıkları yerleri gez gör ve onlardan haber sor! Netîcede hepsinin öldükleri haberini alırsın. Ümmetlerden nicesi toprak altında olup, kalbleri de hasret ile doludur. Onlar himâye, koruma altında idi. Onlar da, yaşadıkları vakitler de ölüp gitti. Zaman, esef ederek onlar için ağlamakta ve yaşlar dökmektedir. Dün onların hepsi evlerinde yaşamakta idi. Bugün ise, toprak altında kemik ve toz yığını hâlindedirler." Tövbe ediniz ki... Sâlih bin Beşîr hazretleri buyuruyor ki: "Dünyâ, bizden evvelkilerin artığı, geçmişlerin terk edip boşadığıdır. Buradan, ayrılık zamanı gelmeden önce ayrılın ve ölüm, baş ucunuzda imiş gibi hareket edin!" Süfyân-ı Sevrî hazretleri, ölümü hatırladığında kendinden geçer ve herkese; "Ölüm gelmeden önce ona hazırlanın!" buyururdu. Hacı Bayram-ı Velî hazretleri de sık sık, şöyle nasihat ederdi: "Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesâbınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.