Kabir, ya cennet bahçesi veya...

A -
A +

Kabir, mü'min için Cennet bahçelerinden bir bahçe ve iman ile gitmeyenler için de, Cehennem çukurlarından bir çukur olmaktadır. Zira hadîs-i şerîfte; (Kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçe yâhut Cehennem çukurlarından bir çukurdur) buyurulmuştur. Bir gün Ömer bin Abdülazîz hazretleri, yanındaki toplulukla berâber bir cenâzeyi defnetmişlerdi. Herkes gitmiş, fakat Ömer bin Abdülazîz hazretleri, bâzı yakınları ile berâber orada kalmıştı. Yanındakiler ona: -Ey müminlerin emîri! Bu cenâzenin sâhibi olmadığınız halde, niçin burada kaldınız diye sual ettiler. Ömer bin Abdülazîz hazretleri de, onlara hitaben buyurdu ki: "Kabir bana arkamdan şöyle seslendi: -Ey Ömer bin Abdülazîz! Dostlarını ne yaptığımı hiç sormuyorsun, dedi. Ben de; -Söyle ne yaptın, dedim. Bana; -Onların kefenlerini yırttım, vücutlarını parçaladım. Kanlarını emdim. Etlerini yedim, dedi. Tekrâr şöyle seslendi: -Ey Ömer bin Abdülazîz! Bana o dostlarının mafsallarını ne yaptığımı hiç sormuyorsun, deyince ona; -Ne yaptın? diye sordum. Bana; -Onların ellerini kollarından ayırdım. Kollarını pazularından, pazularını omuzlarından, kalçalarını uyluklarından, uyluklarını dizlerinden, dizlerini ökçelerinden, ökçelerini ayaklarından ayırdım, dedi." "Dünyâ ne kadar aldatıcı!" Kabirden bu sözleri naklettikten sonra, Ömer bin Abdülazîz hazretleri ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: "Dünyâ ne kadar aldatıcı. Dünyâda üstün ve kıymetli, makam ve mevki sâhibi olmak, hiç fayda vermiyor. Genç olan ihtiyarlıyor. Her canlı sonunda ölüyor. Geçici ve aldatıcı olduğunu bildiğiniz halde sakın dünyâ lezzetleri ve zevkleri sizi aldatmasın. Birkaç günlük dünyâ hayatındaki geçici lezzetlere sarılıp, âhireti unutan, aldanmıştır. Hani, nerede bizden önce bu dünyâda yaşayanlar. Hani onlar, büyük ve modern şehirler kurmuşlardı. Büyük ve derin kanallar kazmışlar ve barajlar yapmışlardı. Onlar, bir göz açıp kapama denecek kadar, az bir müddet dünyâda kaldılar. Burada, sıhhatlerine güç ve kuvvetlerine aldandılar. Bu yüzden günahlar işlediler. Halbuki, herkes onlara mallarının çokluğundan dolayı, keşke, onun serveti gibi bizim de olsa diyorlardı. Şimdi onların hâli ne oldu. Toprak onların bedenlerini yedi. Kemikleri kurtlara azık oldu. Fakat onlar, dünyâda iken, kuvvetli bir âile içerisinde idi. Evleri, güzel eşyâlarla döşeli ve hizmetçileri vardı. Herkes kendisine ikrâmda bulunuyor, âciz kaldığı işlerde kendisine yardımcı oluyorlardı..." Daha sonra Ömer bin Abdülazîz hazretleri, kabrin kendisine şöyle dediğini nakletti: "Sen, kabirlere uğradığın zaman, dünyâda iken zengin olanlara, zenginliğinizden ne kaldı, fakirlere de fakirliğinizden ne kaldı, diye sor. Yine onlara, dünyâda kendileriyle güzel güzel konuştukları dillerini sor. Ne oldu o konuşan dillere? Niçin susuyorlar? O dünyâ güzelliklerini kendileriyle seyrettikleri gözlerine de sor. Niçin şimdi bakmıyorlar? Hani nerede o nâzik tenleri, nerede o güzel yüzleri. Bu çukurun kurtları onlara ne yaptı. Hani burada yatanların o güzelim renkleri. Etlerine ne oldu. Niçin o yüzler toprak olmuş. Nerede o güzellikler. İşte onların uzuvları tamamen ortaya çıkmış, paramparça olmuş. Halbuki dünyâda güzel bir hayatları vardı. Dünyâya dalıp, sâlih amel yapmadılar. Âhireti unuttular. Onun için hazırlık yapmadılar. Fakat, ölüm kendilerini yakalayıverdi. Dostlarından ayrıldılar. Buraya şu sessiz sedâsız, yere geldiler. Vücûdları çürüdü. Başları boyunlarından ayrıldı, âzâları parça parça oldu. Göz bebekleri yanaklarına akıp gitti. Ağızları kan ve irinle doldu. Haşereler, kurtlar, böcekler, bedenleri üzerinde gezer oldu. Bir müddet sonra, kemikleri de çürüdü. Onlar, dünyâdaki rahatlıklarını bırakıp, bu dar yere geldiler. Arkalarında bıraktıkları hanımları başkalarıyla evlendi. Çocukları yetim kaldı. Yollarda, şurada burada kimsesiz, sâhipsiz dolaşır oldu. "Basit işlerle uğraşıyorsun!" Öyleyse, ey yarın bu kabirlerin sâkini olacak insan! Seni şu fânî dünyâda aldatan nedir? Sen dünyâda devamlı kalacağını mı sanıyorsun? Elinde bir senedin mi var? Görmüyor musun, ölüm her gün birisine geliyor! Yoksa sana o korkudan, rahatlık ve teselli veren bir şey mi var? Keşke sen o sert toprak üzerindeki hâlini bilseydin! Ey insan! Rüyâda çeşit çeşit lezzetlere ve zevklere kavuşan bir insan gibi, dünyânın şu geçici faydalarıyla seviniyor, küçük ve basit işlerle uğraşıyorsun. Ey insan, gündüzün yanılma ve gaflet, gecen uyku içinde geçiyor. Sonunda pişman olacağın işleri yapıyorsun. Hayvanlar da dünyâda böyle yaşar!.." Ömer bin Abdülazîz hazretleri, bunları naklettikten sonra, oradan ayrıldı ve bir hafta sonra da vefât etti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.