Kendi nefsini terbiye edemeyen...

A -
A +

İnsân ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde, insânın nefsidir. İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Nefsini beğenen kimse ise, muhakkak felâkete düçâr olur. Zira hadîs-i kudsîde; (Nefsini, düşmanın bil! Çünkü o, bana düşmandır) buyurulmuştur. İslâmiyyet, nefsin yok edilmesini değil, ona hâkim olup, dîne uygun kullanılmasını emretmektedir. Süvârînin atını ve avcının köpeğini yok etmeleri değil, bunları terbiye etmeleri lazım olduğu gibi, nefsi de terbiye edip istifade etmelidir. Zira nefs olmadan âhiret nimetleri avlanamaz. Nefs terbiye edilmezse, azgın olup, dînin sınırlarını aşarsa, insanı felâkete sürükler. Nefsin İslâmiyetin dışına taşmasını önlemek için, onun arzûlarını yapmamak ve nefsin istemediği şeyleri yapmak lazımdır. Böyle yapmak, nefsi terbiye eder. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "Her Müslümân, terbiye edici bir üstâda muhtaçtır. Üstâd onu terbiye ederek, kötü huylardan kurtarır. Bunların yerine iyi huyları yerleştirir. Terbiye etmek, çiftçinin tarladaki dikenleri, zararlı otları temizleyerek ektiği tohumların kuvvetli, iyi olmasına çalışması gibidir." "Ne emrettiyse hepsini yaptım" Abdülvehhâb-ı Şa'rânî hazretlerine, kavuştuğu bu hale nasıl ve hangi yolla ulaştığı sual edilince, cevabında buyurdu ki: "Bu yolu, üstâdım Aliyy-ül-Havvâs'tan öğrendim. Önce ona tam olarak inanıp teslim oldum. Ne emrettiyse hepsini yaptım. Nefsimin istemediklerini yaparak, onu terbiye ettim. Öyle ki, yalnız kaldığım zaman, odamın tavanına bir ip bağlar, onu boynuma takarak Rabbime ibâdet ederdim. Uykum geldiğinde yatmak isterdim. Fakat boynumdaki ip, uykuya mâni olurdu. Mecbûren ibâdete devâm ederdim. Böylece nefsimin istemediği şeyleri yaparak, onu terbiye etmeye, yola getirmeye çabalardım. Haramlardan şiddetle kaçındığım gibi, mubahların fazlasını dahi terk ederdim. Yiyecek bir şeyim olmadığı zaman ot yer, kimseden bir şey istemezdim. İyice incelemeden bir şey yediğim olmadı. Öyle bir hâle geldim ki, gelen yiyeceğe bakarak, onun helâl olup olmadığını, Rabbimin bana ihsân etmesiyle anlamaya başladım. Helâl yiyeceklerden temiz ve güzel, haram olanlardan ise, kötü ve pis bir koku, şüphelilerden de, haramlardakinden daha az bir koku hâsıl olmaya başladı. Bu alâmetlere göre hareket ettim. Elimden geldiği kadar dînin emir ve yasaklarına dikkat ettim. Cenâb-ı Hak da, bana ibâdetleri zevkle yapmayı ihsân etti. Kalp gözüm açıldı, yakîn hâsıl oldu ve hakîkatin kaynağına eriştim..." Alâeddîn-i Attâr hazretleri buyurdu ki: "Nefsi terbiye etmekten maksad, bedenî bağlılıklardan geçip, rûhlar ve hakîkatler âlemine yönelmektir. Kul, kendi istek ve arzularından vazgeçip, Hakkın yoluna mâni olan bağlılıkları terk etmelidir. Bunun çâresi şöyledir: "Kendisini dünyâya bağlayan şeylerin hangisinden istediği ân vazgeçebiliyorsa, bunun maksada mâni olmadığını anlamalıdır. Hangisini terk edemiyorsa ve gönlünü ona bağlı tutuyorsa, onun Hak yoluna mâni olduğunu anlamalı ve o bağlılığın kesilmesine çalışmalıdır. Hocamız Behaeddin-i Buhârî hazretleri, o kadar ihtiyatlı idi ki, yeni bir elbise giyse; 'Bu elbise falan kimsenindir' diyerek, onu emânet gibi giyerlerdi." Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine bir gün bir kimse gelip; -Efendim! Ben otuz senedir, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılıyorum. Ama, kendimde hiçbir ilerleme göremiyorum. Halbuki îtikâdım da düzgündür, dedi. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; -Sen bu hâlde üç yüz sene daha devâm etsen bir şeye kavuşamazsın. Çünkü nefs engelin var, buyurdu. O kimse; -Efendim! Bunun bir çâresi yok mu? diye sordu. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; -Var ama sen kabûl etmezsin, buyurdu. O kimse ısrâr edip; -Aman efendim, lütfen bildiriniz ve beni talebeliğe kabûl ediniz. Ne emrederseniz yaparım, dedi. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri buyurdu ki: "Senin ilâcın ancak budur!" -Öyle ise şimdi evine git. Bu kıymetli elbiseleri çıkarıp, âdî ve eski bir elbise giy. Boynuna bir torba asıp içine ceviz doldur. Seni en iyi tanıyanların bulundukları sokağa git. Çocukları başına topla, "Bana bir tokat vurana bir ceviz, iki tokat vurana iki ceviz veriyorum" de. O kimse bunları duyunca; -Sübhânallah, Lâ ilâhe illallah. Ben bunları yapamayacağım. Bana başka bir şey emretseniz dedi. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; -Senin ilâcın ancak budur ve biz de baştan; "Sen bunları kabûl etmezsin!" diye söylemiştik. Yolumuzun esâsı nefsi terbiye etmektir buyurdu. Netice olarak, bir kimse, kendini terbiye etmeden, kendine faydalı olmadan, başkalarına rehberlik edemez, faydalı olamaz. Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasınınkini hiç terbiye edemez."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.