Ölüm; gelmeden görünmez, gelince de!..

A -
A +

Ölümü hâtırlamak sünnettir ve emirlere sarılmaya, günâhlardan da sakınmaya sebep olur. Zira Peygamber efendimiz; (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hâtırlayınız!) buyurmuştur. Ölmek, yok olmak değildir. Varlığı bozmayan bir iştir. Ölmek, rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, bedenden ayrılmasıdır. Ölmek, insanın bir hâlden başka bir hâle dönmesidir. Bir evden, bir eve göç etmek gibidir. Ömer bin Abdül'azîz hazretleri; "Sizler, ancak ebediyyet, sonsuzluk için yaratıldınız! Lâkin bir evden, bir eve göç edersiniz!" buyurmuştur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Ecel gelince, insanı uyandıracaklar, gözleri kulakları açacaklar. Fakat, o zaman pişmânlık işe yaramayacak. Rezîl olmaktan başka, ele bir şey geçmeyecektir. Hepimize ölüm yaklaşıyor. Âhiretin çeşit çeşit azâbları, insanları bekliyor. İnsan öldüğü zaman, kıyâmeti kopmuş demektir. Ölüm uyandırmadan ve iş işten geçmeden önce uyanalım! Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğrenip, şu birkaç günlük ömrümüzü, bunlara uygun geçirelim." Korku ile ümit arasında... Peygamber efendimiz ölüm hâlindeki bir kimseyi ziyâret ettiğinde; -Kendini nasıl buluyorsun? diye sual ederler. O kimse; -Kendimi korku ile ümit arasında görüyorum, deyince, Resûlullah efendimiz buyururlar ki: -Allahü teâlâ bir kalbde korku ve ümidi bir arada bulundurmaz. Eğer bir kimsenin kalbinde korku ve ümidi bir arada bulundurursa, onu ümid ettiklerine kavuşturur, korktuklarından da emin eyler. Ebû Bekr Tamistânî hazretleri, sık sık; "Ölüm, âhiret kapılarından bir kapıdır. Bu kapıdan geçmeyen Allahü teâlâya kavuşamaz" buyururdu. Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyuruyor ki: "Ölüm her an gelebilir. Yarına kadar yaşayabileceğini zanneden bir kimse ölüm için hazırlıklı değildir. Allahü teâlâya yapılan ibâdetler, ölümü hatırlamaya işârettir. Günah ve kusur olan işler de, ölümü unutmuş olmanın alâmetidir." Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri, nasihat isteyen birisine; "Dünya ekin yeri, insanlar da sanki ekindir. Ölüm, bu ekinleri biçen oraktır. Azrâil aleyhisselâm harman sâhibi, mezar da harman yeridir. Cennet ve Cehennem ise, ekinlerin durumuna göre konulacağı ambar gibidir. İnsanların da, bir kısmı Cennet'e ve bir kısmı da Cehennem'e gideceklerdir" buyurmuştur. Gaziantep'te yetişen evliyâdan Derviş Hacı Efendi, sevdiklerine hitaben buyururdu ki: "Âhiret seferi uzak seferdir. Yollarında nice korkular vardır. Bu dünya fânidir. Bâki olan ancak Allahü teâlâdır. Bunun böyle olduğuna yüz yirmi dört binden ziyâde peygamberin ölümü şâhittir. Herkes onların gittiği yola gidecektir. Allahü teâlânın buyruğu böyledir. Zamanı gelince can emânetini geri vermek zarûridir. Ah edip döğünmek, ağlamak, çırpınmak nâfiledir. İnsan Allah tarafından çağrılınca dil dolaşır, gözlerin önündeki gaflet perdeleri açılır, gidilecek yol görünür. Artık yerlere yüz süre süre gitmekten başka çâre yoktur. Ölüm bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de aman vermez. Ölüm seferine çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünya nice defâlar dolup boşalmıştır. Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boynunu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes birbirinin öldüğünü, gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâber dünyaya bağlanmaktan vazgeçmez, dünya derdini çeker, dünya işine dalar. Fakat nihâyet yaptığını bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde kimse aklını başına toplayıp yalancı dünyanın hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hazırlanmamaktadır..." Bir karınca vardı... Bişr-i Hâfî hazretlerinin hastalığı sırasında talebelerinden birisi onu ziyârete gider ve nasîhat talebinde bulunur. Ve Bişr-i Hâfî hazretleri buyurur ki: "Bir karınca vardı. Yazın tâneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı tâneyi yemek üzere ağzına aldı. Tam bu sırada gelen bir kuş onun ağzındaki tâneyi kaptı. Karınca topladığı şeyi yiyemedi ve emeline kavuşamadı. Dünyada insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar. Onları ya başkaları alıp tüketir veya ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da dünyadaki emeline kavuşamaz. Hal böyle olunca, dünyaya gönül vermemeli, âhiret için hazırlanmalıdır..." Rebî bin Haysem hazretleri buyurdu ki: "İnsan ölüm zamanından önce nasıl yaşarsa, rûhunu o hâl üzere teslim eder. Ben mala, paraya karşı çok ihtirâslı ve insanları çok çekiştiren bir adamı hastalandığında ziyâret etmiştim. Son anlarını yaşıyordu. Yanında otururken, onun duyup okuması için 'Lâ ilâhe illallah' kelime-i tevhîdini okuyordum. O ise, her defasında para saymakla meşgul oluyordu..." Netice olarak, Habîb-i Acemî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Boş oturmayınız. Çünkü ölüm peşinizdedir!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.