Baş olma sevdasına düşen..

A -
A +

Makam ve mevki sevgisine Hubbürriyâset yani baş olma sevdası denmektedir ki, kötü huylardandır. Hadîs-i şerîfde; (İki aç kurt, bir koyun sürüsüne girdiği zamân, yaptıkları zarardan, mal ve şöhret hırsının yapacağı zarar dahâ çoktur) buyurulmuştur. Ebû Bekr Verrâk hazretleri de buyurdu ki: "Halktan uzak durmadıkça Hak'la berâberliği düşünme, dünyâ ile meşgûl olduğun müddetçe tefekkürü düşünme, gönlünü makam ve mevki düşüncesinden temizlemedikçe de ilhâm ve hikmeti düşünme. Çünkü bunlar, birbirinin bulunduğu yerde bulunmazlar." Mevki, makam ve şöhret sâhibi olmak arzûsu, insanlarda üç şeyden hâsıl olur: Birinci sebep, nefsin arzûlarına kavuşmaktır. Nefs ise, arzûlarının, harâm yollardan elde edilmesini ister. İkinci sebep, kendinin ve başkalarının haklarını zâlimlerden kurtarmak, sadaka vermek, hasenât yapmak, iyi yemek, iyi giyinmek, iyi evlerde oturmak, çoluk çocuk sâhibi olup, râhat, mesûd yaşamak veyâ ibâdetlerine mâni olacak şeylerden kurtulmak, islâm dînine ve müslümânlara hizmet için mevki, makam sâhibi olmak istenir. Bir kimse, bu niyyetle mevkiye, makama kavuşurken, riyâ, hakkı bâtıl ile karıştırmak gibi, islâmiyyetin yasak ettiği şeyleri yapmazsa ve vâcibleri, sünnetleri terketmezse, bu kimsenin mevki, makam sâhibi olması câizdir, hattâ müstehabtır. Çünkü, câiz ve lâzım olan şeylere kavuşturucu sebepleri, vâsıtaları yapmak da, câiz ve lâzım olur. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, iyi insanların nasıl olacağını bildirirken, bunların; Süleyman aleyhisselâm (Müslümânlara imâm olmak istediklerini) de bildirmektedir. Süleymân aleyhisselâm; (Yâ Rabbî! Benden sonra kimseye nasîb etmiyeceğin bir mülkü bana ihsân eyle!) diyerek melik ve emîr olmak istemiştir. Önceki dinlerden bildirilen ve reddedilmiyen haberler bizim dînimizde de muteberdir. Hadîs-i şerîfde; (Bir sâat adâlet ile idârecilik yapmak, altmış sene nâfile ibâdet yapmaktan dahâ iyidir) buyuruldu. Mevki, makam sâhibi olmayı istemenin üçüncü sebebi ise, nefsini eğlendirmektir. İnsanın nefsi, maldan olduğu gibi, mevkiden, makam sahibi olmaktan yani baş olmaktan da lezzet almaktadır. Arada islâmiyyete uymayan işler bulunmazsa, nefsi lezzet aldığı şeye kavuşturmak harâm olmaz ise de, bu hal, takvânın az olduğunu gösterir. Bir kimsenin, mevki, makam sahibi olduktan sonra, insanların gönüllerini kazanmak için, dinin emirlerinde gevşeklik ve gösteriş yapmasından korkulur. Hattâ, münâfıklık ve hakkı bâtıl ile karıştırmak, hile ve yalan gibi tehlikeli hâller de olabilir. Helâl ile harâm karışık olan şeyi yapmamak lâzımdır. Mevki sâhibi olmanın bu üçüncü sebebi, harâm değil ise de, iyi olmadığı için, ilâcını bilmek ve yapmak lâzımdır. Mevki ve makamın geçici olduğunu, zararlarını ve tehlikelerini düşünmelidir. Şöhretten, hürmet ve saygı toplıyarak kibirli olmakdan kurtulmak için, islâmiyyette mubâh, câiz olup, halkın beğenmediği işleri yapmalıdır. Mevki, makam sâhibi olmak arzûsunu gideren en kuvvetli ilâç ise, insanlardan uzlet etmek yani uzak durmaktır. Din ve dünyâ için zarûrî vazîfelerden başka, insanlar arasına karışmamaktır. İnsanı, bilerek, inât ederek, kâfir olmaya sürükleyen sebeplerin başında, kibirli olmak, mevki, makam sâhibi olmayı sevmek ve ayıplanmak korkusu gelmektedir. Firavnun ve onun gibilerinin inkarı bu sebeplerden idi. Firavun ve onun gibiler, Mûsâ aleyhisselâmın mucizelerini gördükleri hâlde, îmân etmediler. "Bizim gibi bir insana inanmayız" dediler. Kendileri gibi bir insanın Peygamber olacağını kabûl etmediler. Peygamber melekden olur sandılar. Hâlbuki, kendileri gibi insan olan Firavuna ilâh dediler. Ona tapındılar. Rum İmparatoru Herakliyüs de, tahtından, saltanatından ayrılmak korkusu ile îmân etmedi. Amelsiz ilim Bir gün İbn-i Semmâk hazretlerine amelsiz ilimden sorulduğunda; "Amelsiz ilim peşinde koşanın misâli şeytandır. Kendisini makam, mevki arzusuna kaptıranın misâlî Firavun'dur. Yâni makam korkusundan îmân etmemiştir" cevabıyla amelsiz ilim sâhiplerini ve makam, mevki peşinde koşanların hâlini haber vermiştir. Netice olarak baş olma sevdasına düşen bir kimse, ibadet ve ihlastan sıyrılır ve böyle bir kimse, iflah olmaz. Zira insandan en son çıkacak olan huy, baş olmak, emretmek huyudur. Bir kimse, hanımına emredemezse sokaktakilere emretmeye kalkar. Bu da olmazsa hayvanlara emretmek ister. İnsana en zor gelen şey, peki demektir. Çünkü insan, daha doğrusu insanın nefsi, hep hayır demek ister. Bunun için baş olma huyu, can çıktıktan sonra çıkar. Ve Ebû Bekr Verrâk hazretlerinin buyurdu ğu gibi: "İhlâs sâhibi mi olmak istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden at. Sonra kendini kimseden üstün görme!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.