Îmân nimetinin şükrü...

A -
A +

Allahü teâlânın kullarına ihsân ettiği nimetlerin en büyüğü, kendini onlara tanıtıp, imân etme nimeti ile kullarını şereflendirmesi, kıymetlendirmesidir. Her nimete şükretmek lazım olduğu gibi, bu nimete de şükretmek lazımdır. Zira sûre-i İbrâhîmin 7. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Şükrederseniz, verdiğim nimetleri elbette artırırım) buyurulmaktadır. Nisâ sûresinin, 146. âyet-i kerîmesinde de meâlen; (Îmân eder ve nimetlere şükrederseniz, Allahü teâlâ, size azâb etmez!) buyurulmaktadır. Her verilen nimet, bir külfet karşılığıdır. Gelen nimetler ne kadar çoksa ve ne kadar büyükse, mesuliyeti ve şükrü de o nisbette büyük ve çok olur. Şükretmek ise, nimetin artmasına sebeptir. Şükür demek, Allahü teâlânın verdiği nimeti, ona karşı isyânda kullanmamak demektir. Nimeti elden kaçırmamak için de, onun şükrünü yerine getirmek lâzımdır. Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma hitaben: (Yâ Mûsâ! Bir kimse kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerimin şükrünü edâ etmiş olur. Bir kulum rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü edâ etmemiş olur) buyurmuştur. Îmân şüphe götürmez! İnanmak yani îmân, çok mühimdir. Îmân, ufak bir şüpheyi götürmez. Şüphesi olan kimse, din âlimlerinden şüphesini sorarak ve öğrenerek, gidermelidir. Aksi takdirde, îmân nimeti, elden gider. Îmânsız insan, dünyânın en bahtsız insanıdır. Çünkü, ebediyyen Cehennem azâbında yanmaya mahkûmdur. Peygamber efendimiz vefat etmeden önce, eshab-ı kirâma hitaben; (Ey Müslümânlar! Kâfir olmak, günâh işlemek, nimetin değişmesine, rızkın azalmasına sebep olur) buyurmuşlardır. Cehennemden kurtulmak önce imân etmekle, sonra da emir ve yasakları öğrenip bunlara uygun hareket etmekle mümkündür. Bilmeden yapılan ibâdetler makbul değildir. Çünkü, dört rekat olarak emredilen bir namaz, beş rekat olarak kılınamaz. Kılınırsa yanlış olur, kabul olmaz. Bunun için ilmihâl bilgilerini öğrenmek şarttır. Zira cahil sofu, şeytanın maskarası olur buyurulmuştur. Müslümân olmak demek, yalnız âdete tâbi olarak ibâdet etmek değil, İslâmın emrettiği güzel ahlâkı edinerek, insanlık vazîfelerini yaparak, rûhen de tertemiz olmak demektir. İbâdet eden, fakat hîleyi zekâ eseri sayan, insanları aldatan, hattâ bazan muzır propagandalara aldanarak insan öldüren, ortalığı yakıp yıkan, yalan söyleyen bir kimse, Müslümân olduğunu söylese de, hakîkî Müslümân değildir. Müslüman demek, hasreti çekilen insan demektir. Bir kimsenin hasreti çekilmiyorsa, son nefeste imanı tehlikededir. Bu sebepten dolayıdır ki, en büyük nimet, imân nimetidir. İmânlı olmanın şükrü ise, Müslüman olarak birbirimizi sevmektir. Bu çok önemlidir. Peygamber efendimiz; (Bir kimse din kardeşini severse, bu sevgisini ona bildirsin!) buyurmuşlardır. Ayrıca herkes, sevdiğiyle beraber olacaktır. Dünyada kimi seviyorsa âhirette de onunla beraber olacaktır. Kızdığı kimse ile değil, sevdiği kimse ile beraber olacaktır. Zira Peygamber efendimiz: (Herkes sevdiği ile berâber olur) buyurmuşlardır. ? Hasreti çekilen insan! İman nimeti ile şereflenen bir kimse, cenab-ı Hakkın büyük ihsanına, lütfuna kavuşmuştur. Bu nimetin şükrü olarak, diğer insanlara, bu iman nimetinin güzelliğini, letafetini anlatmak mecburiyeti vardır. Bunu anlatabilmek için, öncelikle bu imanın tezahürü, güzelliği bizde teşekkül etmelidir. Yalan söylemeyerek, hırsızlık, hile yapmayarak, verdiğimiz sözde durarak, gıybet dedikodu yapmayarak, insanların kalblerini kırmayıp onlara güler yüzle davranarak, ailelerimizi, yakınlarımızı üzmeyerek ve kısaca İslam ahlâkı ile ahlâklanarak, bu iman nimetininin güzelliklerini anlatmalıyız. İslamiyetin güzellikleri bizde görünürse, insanlar tarafından hasreti çekilen kimse oluruz. Zaten Müslüman, hasreti çekilen insan demektir. Herkes, ah bir görsek, bir dinlesek demeliler. Böyle olur, böyle davranırsak, ayrıca anlatmaya lüzum kalmaz. Çünkü insanlar anlar, herkes iyiyi kötüyü fark eder ve Müslümanlığa rağbet besler. Ama biz, güzel örnek olmadan, allame-i cihan da olsak, faziletler en güzel kelamlar ilimler bizde olsa, hâlimiz bozuksa insanlara da, İslamiyete de zarar veririz. Söz ile değil, hal ile örnek olmalıyız. Önce iğneyi kendimize batırmalıyız. İyi bir Müslüman olmaya, Müslümanları sevmeye ve hatta sevilmeye çalışmalıyız. Nefsimize zor gelen şeylere veya nefsimize zorluk verenlere dua etmeliyiz. Kalbimizin temizlenmesini, nurlanmasını istiyorsak, kızdıklarımıza dua etmeliyiz. Netice olarak, iman nimetinin şükrü için, Resûlullah efendimizin buyurduğu gibi olmalıyız: (Müslümân demek, Müslümânlara eli ile, dili ile zarâr vermeyen kimse demektir.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.