İbâdetlerin faydası, kul içindir

A -
A +

İnsanları ve her şeyi var eden ve varlıkta kalabilmeleri için lâzım olan her nimeti gönderen, Allahü teâlâdır. İyilik edene şükretmek lâzım olduğunu herkes bilir. Allahü teâlânın nimetlerine nasıl şükredileceğini bilmek için de, yine Peygamberler lâzımdır. Onların bildirmediği şükür ve saygı, Allahü teâlâya lâyık olmaz. Ona nasıl şükredileceğini, insan bilemez. Ona karşı saygısızlık olan bir şeyi, şükretmek ve saygı sanabilir. Şükredeyim derken, saygısızlık yapabilir. Allahü teâlâya nasıl şükredileceği, ancak Peygamberlerin bildirmeleri ile anlaşılır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Sonsuz kurtuluş yolu... "Allahü teâlâ, Peygamberler vâsıtası ile, insanlara, sonsuz kurtuluş yolunu göstermiş ve sonsuz azâbdan kurtarmıştır. Eğer Peygamberlerin mübârek vücûtları olmasaydı, Allahü teâlâ zâtını ve sıfatlarını kimseye bildirmezdi. Kimsenin, Allahü teâlâdan haberi olmazdı. Kimse Ona yol bulamazdı. Allahü teâlânın emirleri ve yasakları bilinemezdi. Allahü teâlâ ganîdir. Yanî hiçbir şeye muhtâç değildir. İnsanlara acıdığı için, insanlara iyilik ederek, emir ve yasakları göndermiştir. Emirlerin ve yasakların faydaları insanlaradır. Allahü teâlâya hiç faydaları yoktur. Allahü teâlânın, bunlara ihtiyâcı da yoktur. Peygamberler olmasaydı, Allahü teâlânın beğendiği şeyler ve beğenmediği şeyler belli olmaz, birbirinden ayrılamazdı. O hâlde, Peygamberlerin gönderilmesi, pek büyük nimettir. Bu nimetin şükrünü hangi dil söyliyebilir. Kim, bu şükrü yapabilir? Bize nimetlerini gönderen, bizlere İslâm dînini bildiren, bizleri Peygamberlere inanmak saâdetine kavuşturan Rabbimize hamdederiz." Allahü teâlânın mahlûklara ihtiyâcı ve mahlûklarla doğrudan doğruya ilgisi yoktur. Ankebût sûresinin 6. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Elbette Allahü teâlânın bu âlemlere hiç ihtiyâcı yoktur) buyurulmaktadır. Allahü teâlânın, kullarının ibâdetlerine ihtiyâcı yoktur. Kulların günâh işlemesinin, isyân ve inkâr etmesinin de, Ona bir zarârı olmaz. Peygamber efendimiz; (Oruç tutan kimse, yalan sözü terk etmezse, o kimsenin yiyip içmeyi terk etmesine Allahü teâlânın ihtiyâcı yoktur) buyurmuştur. Namaza dururken Allahü ekber demek; "Allahü teâlânın, hiçbir mahlûkun ibâdetine muhtâç olmadığını, her bakımdan hiçbir şeye ihtiyâcı bulunmadığını, insanların namazlarının, ona faydası olmıyacağını" bildirmektedir. Namaz içindeki tekbîrler ise; "Allahü teâlâya karşı yakışır bir ibâdet yapmaya, liyakat ve gücümüz olmadığını" göstermektedir. Ahmed bin Yahyâ Münîrî hazretleri buyuruyor ki: "İnsanların çoğu, şüphe ve hayâl ile hareket ederek yanılıyorlar. Böyle bozuk düşünenlerden bir kısmı; 'Allahü teâlânın bizim ibâdetlerimize ihtiyâcı ve ibâdetlerimizin de Ona faydası yoktur. İnsanların ibâdet veyâ isyân etmeleri, Onun büyüklüğü karşısında müsâvîdir. İbâdet yapanlar, boşuna sıkıntı, zahmet çekiyorlar' diyorlar. Böyle düşünmek yanlıştır. İslâmiyyeti bilmedikleri için, böyle söylemektedirler. İbâdetlerin Allahü teâlâya faydası olduğunu ve bunun için emrolunduklarını zannetmektedirler. Böyle zannetmek çok yanlıştır. Olmayacak şeyi oluyor zannetmektir. Her insanın yaptığı ibâdetin faydası, yalnız kendisinedir. Böyle olduğunu, Allahü teâlâ Fâtır sûresinin 18. âyetinde açıkça haber vermektedir. Böyle yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzemektedir. Bu hastaya doktor, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmaz diyerek, perhiz yapmıyor. Doktora zararı olmaz demesi doğrudur. Fakat kendine zarar vermektedir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifâ bulur. Uymazsa ölür, gider. Doktorun bundan hiç zararı olmaz." Şeytân da, "Allahü teâlânın senin ibâdetine ihtiyâcı yoktur" diye vesvese vererek, insanları kandırmaya çalışır. Halbuki Bekara sûresinin 62. âyet-i kerimesinde meâlen; (Amel-i sâlihin faydası, bunu yapanadır) buyurulmaktadır. (Hep Ona muhtâçsınız) Netice olarak Allahü teâlânın, insanların îmân etmelerine, ibâdet yapmalarına ihtiyâcı yoktur. İnkâr etmelerinin ve günâh işlemelerinin de, Allahü teâlâya hiçbir zararı olmaz. Allahü teâlânın bir hadîs-i kudsîde buyurduğu gibi; (Önce gelenleriniz, sonra gelenleriniz; küçüğünüz, büyüğünüz; dirileriniz, ölüleriniz; insanlarınız, cinleriniz; en müttekî, itâatli kulum gibi olsanız, büyüklüğüm artmaz. Aksine olarak, hepiniz, bana karşı duran, Peygamberlerimi aşağı gören, düşmanım gibi olsanız, ülûhiyyetimden bir şey eksilmez. Allahü teâlâ, sizden ganîdir, Ona hiçbiriniz lâzım değildir. Siz ise, var olmanız için ve varlıkta kalabilmeniz için ve her şeyinizle, hep Ona muhtâçsınız.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.