Vakti gelen, iniyor...

A -
A +

İnsan, bir yere gitmek için, belli bir yerden, oraya gidecek olan vasıtaya biner ve gideceği yere varınca da, bindiği vasıtadan iner. Âhiret yolcusu olan insanın, dünyadaki hâli de, buna benzemektedir. Âhiret yolculuğundaki son durakta, iki yer vardır. Bunlar da, Cennet ve Cehennemdir. Bunun için insan, dünyada iken bineceği vasıtayı iyi seçmesi lâzımdır. Zira herkes, inansa da inanmasa da, âhiret yolcusudur. Oraya da bir vasıta ile gidilmektedir. Yanlış vasıtaya binen bir kimse, istediği değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe'ye gitmek için niyet edip Paris'e giden uçağa binen bir kimse, niyeti halis olsa bile Kâbe'ye varamaz. İnsan, rûhlar âleminden itibaren yolculuğuna devam etmektedir. Şu anda hayatta olan bir insan, ister katarda, ister gemide, isterse uçakta olsun, yolculuğuna devam etmektedir. Dünya dönüyor, dolayısı ile hareket ediyor demektir. Hareket ise, bir yere gitmek demektir. Ömür hızla tükeniyor!.. Dünyaya gelen her insan, aynı yaşta ve aynı zamanda kalmıyor, devamlı olarak bir yere doğru gidiyor yani ömrü tükeniyor. Bu yolculukta, binilen vasıtadan, vakti saati gelenler iniyor ve dünyaya yeni gelenler de biniyor. Zira her gün ölenler ve doğanlar var. İnsan, bu yolculukta, bindiği vasıtada, ister saltanatla yaşasın, isterse üzüntüyle yaşasın ne fark eder ki? Yolcuya, bütün saltanatların hepsi verilse, yolcunun bir şeyi değişecek midir? Saltanat, devamlı kalana, kalıcı olana lâyıktır. Halbuki yolculara, bu dünyada bir şey kalmıyor. Zaten dünyanın kendisi de geçicidir, kalıcı değildir. Bu zamana kadar nice şehirler kurulmuş, nice memleketler altüst olmuş ve nice sevgililer perişan olmuştur. Bunun için, kalıcı olana tâlip olmak lâzımdır. Anne karnındaki çocuk, orada yaşamak için değil, dünyaya gelmek için beklemektedir. Dünyaya gelen insan da, dünyada kalmak için değil, ölmek için gelmekte ve yaşamaktadır. Muhammed bin Ka'b el-Kurezî hazretleri; "Dünyâ geçici bir yerdir. İyiler ondan yüz çevirir, kötüler ona koşar. İnsanların kötüsü, ona rağbet eden, iyisi ondan uzaklaşandır. Dünyâ, kendine bağlanana sıkıntı verir, boyun eğene hâinlik yapar. Zenginliği fakirlik, çokluğu azlıktır. Günleri gelip geçer" buyurmuştur. Hepimiz âhiret yolcusuyuz ve bunun inkârı mümkün değildir. Herkes bir sefere giderken, yolculuğa çıkarken, yolda ve gittiği yerde kendine lâzım olanları alır, diğerlerini almaz. İhtiyaç olmayanı almak, ahmaklık olur. Dünyadan da, âhirete lâzım olanlar tedarik edilir. En akıllı insan, ölüme hazırlanandır. En ahmak olan da, dünyaya tapandır. Dünyânın güzelliği ile âhiretin güzelliği birbirinin zıddıdır ve birbirine uymaz. Resûlullah efendimiz; (Dünyâ ve âhiret, birbirinin zıddı, tersidir. Bu ikisinden birisini râzı edersen, öteki gücenir) buyurmuştur. Dünyadan sonraki yolculuk çok uzundur. O uzun sefer için, yol azığı hazırlamak lâzımdır. Zira ölüm vardır ve ölümden sonra da sadece iki yer mevcuttur. Bunlar da, Cennet ve Cehennemdir. Ölümü unutup, çok yaşama arzusuna kapılan bir kimse, üç şeye hasret gider. Topladığına doyamaz, umduğuna kavuşamaz ve âhiret yolculuğu için yeterli hazırlık yapamaz. Mâlik bin Dînâr hazretleri şöyle anlatır: "Bir gece uyuya kaldım. Okumam ve yapmam gerekenleri yerine getirmedim. Rüyâmda birisi karşıma çıktı ve; -Okur-yazarlığın var mı? dedi. -Var, dedim. -Şu yazıyı okur musun? dedi ve elime bir kâğıt parçası verdi. Kâğıtta; 'Dünyânın geçici ve aldatıcı nîmetleri, ölümsüz olarak yaşayacağın Cennetin zevk ve safâsından seni alıkoymuştur. Geçici olarak zevk aldığın bu uyku, ebedî saâdetine yarayacak ibâdetine mâni olmuştur. Uyan, namaz kıl ve Kur'ân-ı kerîm oku. Zîra bunlar, uykudan hayırlıdır' yazılıydı." Salih bir zâtın hanımı, efendisinin ölmek üzere olduğunu görünce ağlamaya başlar. O zât hanımına; -Niçin ağlıyorsun? diye sorar. O da; -Senin için ağlıyorum der. Bunun üzerine o zât; -Sen kendin için ağla! Ben tam kırk yıldır bugün için ağlıyordum buyurur. Dünyâ denen ülke!.. Sâlihlerden biri, öldükten sonra kabrinin başına konulmak üzere şöyle yazdırtmıştır: "Dünyâ denen ülkenin durağı, geçici imiş. Emir, vezîr ve sultanların hepsi buradan geçer. Ölümsüz ve hayy yani diri olan Allahü teâlânın takdiri erişince, toprağa, izzet ve mevkî sahiplerinin tohum gibi düştüğünü görürsün." Netice olarak, ömür ne kadar uzun olursa olsun, ölüm yüz gösterince, bu uzunluğun bir faydası olmaz. İnsanın en hassas olacağı nokta, ölüm ve sonrası için olmalıdır. Çünkü ölümden sonra yani âhirette, Cennet ve Cehennemden başka, üçüncü bir yer yoktur. Şumeyt bin Aclân hazretlerinin buyurduğu gibi: "Ölümü düşünen insan, ne dünyânın geçici sıkıntılarına üzülür, ne de gelip geçen nîmetlerine sevinir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.