Nimetleri, Allahü teâlâdan bilmek...

A -
A +

Şükrün birçok tarifi yapılmıştır. Verilen nîmetleri yerli yerinde kullanmaya, Allahü teâlâya, verdiği nîmetlerle isyân etmemeye, nîmetleri kullanırken sâhibini unutmamaya, görülen iyiliğe karşı teşekkür etmeye, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymaya hep şükür denmektedir. Allahü teâlâya şükretmek; O'nun dinini kabul etmek, O'na iman etmek ve O'nun bildirdiği emirleri, hükümleri yerine getirmek, yapmak demektir. Şükür, bize gelen nimetleri Allahü teâlâdan bilmektir. Dâvûd aleyhisselâm; -Ya Rabbi, nimetin şükrünü nasıl edâ edeyim? Çünkü şükrü edâ etmek de senden bir nimettir, diye arz edince Allahü teâlâ: -Ey Dâvûd, şimdi şükretmiş oldun. Çünkü kendi aczini, nimetin şükrü olarak gördün, buyurmuştur. Kâtibin kalemi gibi... Şükür; nimeti Allahü teâlâdan bilmektir. Bir kimse, sultanın emri ile hazineden birine para verse, o kimsenin bunu hazinedardan bilmesi şükür olmaz. Kâğıt ve kalemin elinde bir şey olmadığını, kendiliklerinden bir şey yazamayacaklarını herkes bilir. Bunun gibi yeryüzündeki nimetleri yağmurdan ve yağmuru buluttan ve sahrada kurtuluşu rüzgârdan bilmek, cahillik olur ve insanı şükür makamından uzak tutar. Fakat, yağmuru, bulutu, rüzgârı, güneşi, ayı, yıldızları ve mevcut olan her şeyi, kâtibin elindeki kalem gibi, Allahü teâlânın kudret ve emrinde olarak bilmek şükre zarar vermez. Böylece kimsenin elinde bir şey olmadığı anlaşılınca, bütün nimetleri için Allahü teâlâya şükredilir. Mûsa aleyhisselâm, Allahü teâlâya: -Ya Rabbi! İnsanlara el, ayak, göz, kulak ve bunlara benzer birçok nimetler verdin. Bu nimetlerin şükrünü nasıl ifâ edebilirler? diye arz edince, Allahü teâlâ; -Ya Mûsa! Bir kimse kendine verdiğim nimeti benden bilip, kendinden bilmezse, nimetlerimin şükrünü edâ etmiş olur. Bir kulum rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur, buyurmuştur. Mûsa aleyhisselam bunları işitince, hemen şükür secdesi yapar. Allahü teâlâ bir hadis-i kudsîde: (İnsanları ve cinleri ben yarattım. Onlar ise, benden başkasına ibâdet ediyor, tapıyorlar. Rızıklarını ben veriyorum, başkasına şükrediyorlar) buyurmuştur. Bize iyilik edenlerin hakkını gözetmek ve onları hayır dua ile anmak lazımdır. Çünkü insanların yaptığı iyilikleri bilmeyen, onlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur. Bilhassa bize ilim öğretenlerin hakkına çok ehemmiyet vermelidir. Zira onlar ebedi saâdete, âhiret nimetlerine ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya sebep olmuşlardır. Hadis-i şerifte; (İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olmaz. Aza şükretmeyen, çoğa şükredemez. Allahü teâlânın nimetlerini dile almamız şükür, hiç bahsetmememiz ise nimete küfrandır) buyurulmuştur. İyilik edenlere hürmet edilir. Nimet sahipleri büyük bilinir. O halde, her nimetin hakiki sahibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık icabıdır. Aklın lüzum gösterdiği bir vazife, bir borçtur. Peygamber efendimiz bir kimseye; -Nasılsın? buyurur. O kimseden, iyiyim cevasını alınca tekrar; -Nasılsın? buyurur. O kimse; -İyiyim, elhamdülillah deyince, Peygamber efendimiz; -Bunu bekliyordum, buyururlar. Ecdadımızın birbirlerine nasılsınız demekten maksatları, cevap verenin şükretmesi, soran ve cevap verenin sevab kazanmaları için idi. Beden ile yapılan şükür, bütün azaların, Allahü teâlâ tarafından bir nimet olduğunu bilmek ve ne için yaratılmış iseler, o işte kullanmaktır. Hepsi faydalı olmak için yaratılmıştır. Allahü teâlânın istediği ise, bunları faydalı yerde kullanmaktır. Verdiği nimet, istediği ve sevdiği işe sarf edilince, şükrü yapılmış olur. Allahü teâlâ, şükretmekle nimetlerini arttıracağını, şükrü terk edenlerin ellerinden nimetlerini alacağını, şiddetli azab edeceğini bildirmektedir. Sûre-i İbrâhimin 7. ayet-i kerimesinde meâlen; (Şükrederseniz, elbette size nimetimi arttırırım. Eğer nankörlük edersiniz, haberiniz olsun, gerçekten azâbım çok şiddetlidir) buyurulmaktadır. Şükretmek, insanlık îcâbıdır Hadis-i şerifte ise nimet, yabani bir kuşa benzetilmiş, uçup gitmemesi için şükürle ayağının bağlanması emredilmiştir. İslâm âlimleri, yazdıkları kitaplarda, imânın gitmesine sebep olan halleri zikrederken, bunlardan birisinin de; "Allahü teâlâya ve iyilik gelmesine sebep olanlara şükretmemek" olduğunu bildirmişlerdir. Netice olarak, bütün iyilikleri yaratan, insana, can, mal, sıhhat veren, zararlardan, korkulardan koruyan Allahü teâlâyı sevmek ve Ona şükretmek, insanlık îcâbıdır. Zira hadîs-i şerîfte, (İhsân sâhibini sevmek, insânların yaratılışında vardır) buyuruldu. Şu beyitte ifade edildiği gibi: Vücûdumun her zerresi, gelse de dile, Şükrünün binde birini yapamaz bile.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.