"Affetmeyi seversin, beni de affet!"

A -
A +

Allahü teâlâ kullarına ve bütün yarattıklarına karşı çok merhametlidir. Bilhassa kullarının günâhlarını affetmeyi çok sever. Bunun için, tekrar tekrar, kâfirlerin ve Müslümanların dünyada iken şartlarına uygun olarak yapacakları tövbeleri kabûl edeceğini bildirmiştir. Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Eğer kulum, gökteki bulutlara kadar yükselecek günah işlese fakat benden ümidini kesmeyip, affını, mağfiret olunmasını dilese, onu affederim.) Bir gün Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâma hitaben; -Kul, bir günah işlediği zaman, işlediği bu günah amel defterine yazılır buyurdu. Orada hazır bulunanlardan birisi; -Ya Resûlallah, o kimse tövbe ederse ne olur? diye sordu. Resûlullah efendimiz; -Defterinden silinir buyurdu. O kimse; -Peki tekrar günah işlerse ne olur diye sorunca; -Tekrar yazılır buyurdular. Soruyu soran kimse; -Tekrar tövbe ederse ne olur diye sorunca da; -Tekrar silinir cevabını verdiler. Bunun üzerine o kimse; -O günahın amel defterinden silinmesi ne zamana kadar devam eder? diye tekrar sordular. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz: -O kimse, günahtan tamamen tövbe edip Allahü teâlâya yönelinceye kadar devam eder. Kul, istiğfardan usanmadıkça, Allahü teâlâ da mağfiret etmekten, affetmekten usanmaz buyurdular. Mecûsinin imanı... Bir Mecûsi, İbrahim aleyhisselâma misâfir olmak ister. İbrahim aleyhisselâm da; -Seni misâfir eder, ağırlarım ama Müslüman olman şartıyla cevabını verir. Mecûsi, Müslüman olma şartını kabul etmez ve geri dönüp gider. Bunun üzerine Allahü teâlâ vahyederek; (Neden o Mecûsiyi misâfir etmek için Müslüman olmasını şart koştun? Benim kullarıma yaptığım muameleye bakmadın mı? Yetmiş senedir bana imân etmediği halde, onun rızkını verdiğimi görmedin mi? Onu misâfir etseydin hayırlı olurdu) buyurur. Cenab-ı Hakkın bu emri üzerine İbrahim aleyhisselâm, Mecûsiyi arar bulur, evine getirir ve misâfir eder. Mecûsi bu hale hayret eder ve; -Bu nasıl oldu, beni misâfirliğe nasıl kabul ettin, Müslüman olmam şartından niçin vazgeçtin diye sorar. İbrahim aleyhisselâm da cenâb-ı Hakkın emrini bildirir. Bunları dinleyen Mecûsi; -Demek Allahü teâlâ benim hakkımda böyle emretti öyle mi! O halde bana İslamiyyeti öğret, ben Müslüman olacağım der ve Müslüman olur. Bir bedevi Resûlullah efendimizin huzûruna gelerek; -Ya Resûlallah, âhirette insanların hesabını kim görecek? diye sorar. Peygamber efendimiz; -Allahü teâlâ görecektir buyururlar. O kimse; -Bizzat kendisi mi diye suâl edince, Resûlullah efendimiz; -Evet bizzat kendisi görecektir buyururlar. Bu cevabı alan o kimse güler. Resûlullah efendimiz, gülmesinin sebebini sorunca da; -Ya Resûlallah, Kerem sahibi, gücü yettiği zaman affeder, hesap gördüğü zaman da müsamaha gösterir bu sebeple güldüm diye arz eder. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; (Bu bedevi doğru söyledi. Allahü teâlâdan daha keremli kimse yoktur. O kerem sahiplerinin en keremlisidir) buyurdular. İsrailoğullarından bir kimse 40 sene eşkıyalık yapmıştı. Bir gün, yanında havarilerinden birisi ile yürümekte olan hazret-i İsâ ile karşılaşır ve; -Bu gelen İsâ aleyhisselâm, yanındaki de havarilerinden bir zat. Ben artık bunlara katılayım diyerek arkalarından yürümeye başlar. Fakat İsâ aleyhisselâmın yanındaki havari; -Bu eşkıya da nereden çıktı, benim yanımda yürüyecek adam mıdır ki diyerek, ondan uzaklaşmaya çalışır. Eşkıyalık yapmış kimse de; -Benim gibi adi, günahkâr bir kimse, böyle mübarek kimselerle beraber olabilir mi hiç diyerek kendi kendini yerer, zemmeder. Kendini hakir, zelil görür! Havari durumunda olan kendini büyük, eşkıyalık yapmış olan da kendini hakir, zelil görür. Onların bu halini bilmekte ve görmekte olan Allahü teâlâ, İsâ aleyhisselâma vahyederek; (Arkandan gelmekte olan o iki kimseye söyle, ikisinin de geçmişte yaptıklarını sildim. Yeniden amel etmeye başlasınlar!) buyurur. Kendini büyük bildiği, kibirlendiği için havarinin ibâdetleri, kendini hakir, zelil gördüğü için de eşkıyanın günahları silinmiştir. İsâ aleyhisselâm durumu her ikisine de bildirir ve daha sonra eşkıyalıktan tövbe eden o kimseyi havarilerinin arasına alır. Mutarrif bin Abdullah hazretleri, sık sık, Allahü teâlâya; "Allah'ım, bizden râzı olmasan da, bizi affet. Çünkü efendi, kölesinden râzı olmasa da onu affeder" diye yalvarırdı. Netice olarak Allahü teâlâ, affedicidir ve affetmeyi sever. Şartlarına uygun olarak yapılan duâ ve tövbeleri kubul eder ve günahları da affeder. Peygamber efendimizin Kadir Gecesinde okunmasını tavsiye ettiği şu duâyı çok okumalıdır: (Allahümme inneke afüvvün kerimün tühıbbül afve fa'fü annî) Anlamı: (Ya Rabbi, sen affedicisin, kerimsin, affı seversin, beni de affeyle!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.