Nimete şükredilmezse, elden gider

A -
A +

İnsanları var eden ve varlıkta kalabilmeleri için lâzım olan her nimeti gönderen, Allahü teâlâdır. İyilik edene şükretmek lâzım olduğunu herkes bilir. Allahü teâlânın nimetlerine nasıl şükredileceğini bilmek için de, yine Peygamberler lâzımdır. Onların bildirmediği şükür ve saygı, Ona lâyık olmaz. Ona nasıl şükrolunacağını, insan bilemez. Allahü teâlâya nasıl şükredileceği, ancak Peygamberlerin bildirmeleri ile anlaşılır. Allahü teâlâya şükretmek demek, Ona imân etmek, gönderdiği dini kabûl etmek ve o dinin bildirdiği emirleri yapıp, yasak ettiklerinden sakınmak demektir. Nisâ sûresinin 147. âyet-i kerimesinde meâlen; (Allahın nimetlerine şükreder ve îmân ederseniz, Allah size niçin azâb etsin?) buyurulmaktadır. "Bu ekmeği kimden aldın?" Bir zamanlar Bağdat'ta kıtlık olur, yiyecek ekmek bulunmaz. Genç bir hamal, açlıktan bayılmak üzere iken, burnuna bir evden ekmek kokusu gelir ve o evin kapısını çalıp halini arz eder. Evde tandırda ekmek pişiren ana-kız, onun haline acırlar ve bir ekmek verirler. Genç hamal, taze ekmeği alıp oradan uzaklaşırken, karşısına birisi çıkar ve; -Çabuk söyle, bu ekmeği hangi evden aldın? diye sorar. Hamal da, geriye dönüp eliyle işâret ederek; -İşte şu evden verdiler der. Adam, kızgın bir şekilde başını sallayarak; -Yanılmamışım, böyle zamanda kimin evinde ekmek bulunur ki diyerek eve doğru ilerler. Kapıyı açar açmaz da; -Kim verdi ekmeği hamala? diye hışımla sorar. Hanımı, korkudan, belki kızına acır, bir şey yapmaz diyerek kızını gösterir. Adamın nankörlük ve cimrilik içine işlediği için, eline geçirdiği sopayı kızının ekmek veren eline öyle bir vurur ki, kızcağızın eli çolak kalır. Kızını dövmekten hırsını alamayan adam, bir taraftan da; -Ben herkese ekmek versem, bu evde ekmek mi kalır? diye söylenmeye devam eder. Halbuki nimeti veren Allahü teâlâ idi ve bu nimete şükredilmesi gerekirdi. Nankörlük ise, nimetin gitmesine sebepti. Nitekim bu nankörlüğün âkıbeti de öyle oldu... Bir müddet sonra bu adamın işleri bozulur, çarşıdaki dükkanını satması da, bozulan işlerini kurtaramaz. Bir ara evine ekmek götüremez duruma düşer. Nitekim bir akşam eve geldiğinde, kızına; -Artık benden ümidinizi kesin. Çünkü bu akşam ekmek alacak kadar da olsa elime para geçmedi. Çarşıya in, ekmek parası iste der. Kızcağız çarşıya iner, utana-sıkıla sattıkları dükkanın karşısına geçerek belki bir tanıdık görürüm diye beklemeye başlar. Kendisini gören dükkandaki adam hemen yanına gelerek; -Sen mâsum birine benziyorsun, ne bekliyorsun burada? diye sorar. O da başlarından geçenleri anlatarak; -Ekmek alacak paramız kalmadı, bir tanıdıktan ekmek parası istemek üzere bekliyorum cevabını verir. Hemen elini cebine atan adam, hatırı sayılır bir miktar parayı uzatarak; -Al bu parayı. Bununla istediğin kadar ekmek alabilirsin. Ben de böylece üzerimdeki nimetin şükrünü edâ etmiş olurum der. Kızcağız elinin birini arkasına saklar, ötekiyle parayı alırken, adamın dikkatini çeker ve; -Elinde bir yara mı var? Eğer bir yara varsa tedâvi ettireyim, niçin saklıyorsun? Allahü teâlâ bana nimet verdi, şükrünü edâ etmem için iyilik yapmam gerekir, der. Kızcağız önce açıklamak istemezse de, adamın ısrârı üzerine; -Ben vaktiyle bir yoksula ekmek vermiştim. Babam, ekmek verdiğim kimseye yolda rastlayıp, ekmeği nereden aldığını sormuş. O da bizim evi gösterip, bizden aldığını söylemiş. Babam eve gelince elindeki sopayla ekmek veren elime öylesine bir vurdu ki, elim böylece çolak kaldı. Göstermekten utanır oldum ve bu yüzden de evde kaldım der. Kızcağızın anlattıklarını dikkatle dinleyen adam, önce derin bir iç geçirir, Rabbine şükreder ve; "İşte o fakir bendim!" -Ekmeği sizden isteyen fakir bendim. Ben o gün aç bir hamaldım. Demek ki elinin çolak kalmasına sebep olmuşum. Hem sebep olayım, hem de seni bu hâlinle baş başa bırakayım. Buna Allahü teâlâ râzı olmaz. Seni görünce içimden, bana ekmek veren kıza ne kadar da benziyor, diye düşünmüştüm. Yanılmamışım. Baban elindeki nimetle cimrilik edip nankör davrandığı, o nimeti verene şükretmediği için Allahü teâlâ onun dükkanını elinden alıp bana nasip eyledi. Şimdi ise imtihân sırası bana geldi. Ben de aynı nankörlüğe düşmek istemem, der ve elinin çolak kalmasına sebep olduğu kızı babasından isteyerek, onunla evlenir, hem kızcağızı ve hem de ailesini içine düştükleri sıkıntıdan kurtarır... Netice olarak, verilen nimetin kıymeti bilinmez, hakkı gözetilmezse elden gider. Şükredilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar. Nitekim Sûre-i İbrâhîmin 7. âyet-i kerimesinde meâlen; (Şükrederseniz, verdiğim nimetleri elbette artırırım) buyurulmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.