"Sen namazını tekrar kılıver!.."

A -
A +

Bir şeyi olduğunun tersine göstermeye, riyâ yani gösteriş denir. Riyâ, âhiret amellerini yapıp âhiret yolunda olduğunu göstererek, dünyâ arzûlarına kavuşmak, ibâdetlerini göstererek, insanların sevgisini kazanmaktır. Kısacası gösteriş yani dünyâ kazancına dîni âlet etmektir. Peygamber efendimiz; (Dünyâda riyâ ile ibâdet edene, kıyâmet günü, "ey kötü insan! Bugün sana sevâb yoktur. Dünyâda kimler için ibâdet ettin ise, sevâblarını onlardan iste denir) buyurmuştur. Başkalarının sevgisine ve övmelerine kavuşmak için, dünyâ işleri ile, onlara iyilik yapmak, riyâ olur. İbâdet ile olan riyâ bundan dahâ kötüdür. Allahü teâlânın rızâsını hiç düşünmeden yapılan riyâ, hepsinden dahâ fenâdır. Riyâ harâmdır!.. Riyâ ile yapılan farzlar sahîh yani ibâdet borcu ödenmiş olur ise de, sevâbı olmaz. Şöhret için vaaz vermek, nasîhat etmek, kitâp yazmak da riyâ olur. Münâkaşa etmek, başkalarından üstün görünmek ve övünmek için ilim öğrenmek de, riyâ olur. Dünyâlık elde etmek, yanî mal, mevki elde etmek için ilim öğrenmek de, riyâ olur. Riyâ ise, harâmdır. Herkesin yanında sünnetlere uygun olarak, yalnız iken ise, edeblere uymayarak yapılan ibâdetler de, riyâ olur. Hadîs-i şerîfte; (Başkalarına gösteriş için namâzını güzel kılan, yalnız olduğu zamân böyle kılmayan, Allahü teâlâyı tahkîr etmiş olur) buyuruldu. Gösteriş için namâz kılmak riyâkârlıktır. Böyle namâz kabûl edilmez. Farzlar yapılırken araya riyâ, gösteriş karışmaz. Nâfile ibâdetlerde ise, gösteriş çok olur. Elbiseyi herkese gösteriş için giymemelidir ki, günâhtır. Riyâ ve gösteriş için tesbîh kullanmak mekrûhtur. İnsanı isrâfa sürükleyen sebeplerinden birisi de; riyâ ve gösteriş yapmaktır. Dürr-ül-muhtârda buyuruluyor ki: "Ticâret yapmak ve haccetmek için giden kimsenin, hac niyyeti fazla ise, sevâb kazanır. Sevâbın miktârı, hac niyyetinin çokluğuna göre değişir. Ticâret niyyeti çok ise veyâ iki niyyet eşit ise, hac sevâbı kazanamaz. Fakat, şartlarını yerine getirdi ise, yalnız farzı yapmış olur. Farzı yapmamak azâbından kurtulur. Gösteriş için yapılan her ibâdet, hayrât ve hasenât sevâbı da böyledir." Riyânın zıddı, aksi ihlâstır. İhlâs, dünyâ faydalarını düşünmeyip ibâdetlerini yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktır. İhlâs sâhibi, ibâdet yaparken başkalarına göstermeyi hiç düşünmez. Bunun ibâdetlerini başkalarının görmesi ihlâsına zarar vermez. Hadîs-i şerîfte; (Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet et! Sen görmüyor isen de, O, seni görmektedir) buyuruldu. Süleymân bin Cezâ hazretleri buyuruyor ki: "Riyâ, gösteriş yapma! Yalan yere sofuluk satma! Nasıl isen, öyle görün! Sende olmayan bir şeyi var gibi gösterip, kendine bühtân eyleme! Peygamber efendimiz; (Kendini âlim gösteren câhiller, Cehenneme gideceklerdir) buyurmuştur." Vaktiyle bir derviş varmış. Bir ramazan ayında bu dervişi iftara davet etmişler ve o da davete icabet edip gitmiş. Fakat orada fazla bir şey yiyememiş ve yatsıdan önce evine gelmiş, hanımından da bir sofra hazırlamasını istemiş. Hanımı da; -Sen davette değil miydin, ne sofrası, ne yemeği? demiş. Derviş; -Sorma hanım, eğer çok yersem, arkamdan 'Bu hâlis derviş değilmiş' diye konuşmalarından korktum ve bu sebeple fazla bir şey yiyemedim, demiş. Bunun üzerine hanımı; -İyi o zaman, ben sofrayı hazırlayıncaya kadar sen de akşam namazını kılıver. Zaten sofrayı da ancak hazırlarım demiş. Hanımından bunları işiten derviş; -İyi ama ben akşam namazını orada, hem de imam olarak kılmıştım cevabını verir. O zaman dervişin hanımı; -Sen arkamdan kötü konuşurlar diye pek yemek yiyemediğine göre, arkamdan iyi konuşsunlar diye de namazı uzatmışsındır. Bu sebeple sen, akşam namazını bir daha kılıver, o arada ben de sofrayı hazır ederim, deyivermiş. Derviş, hanımının bu sözleri üzerine derin derin düşünceye dalar, aklı başına gelir, yaptığından tövbe ederek riyâ yani gösteriş derdinden kurtulup halis bir Müslüman olur. İyi bir Müslümân... Hakîkî bir Müslümân, ibâdetlerini herkesin yanında gösteriş olarak yapmaz. Zaten nâfile olan ibâdetler gizli olarak yapılır. İyi bir Müslümân, iyilik yapmak veyâ sadaka vermek isterse, bunu gizli olarak ve iyilik yaptığı veyâ sadaka verdiği insanın kalbini kırmadan, onu incitmeden, yaptığı iyiliği başına kakmadan yapar. Allahü teâlâ, bunun böyle yapılmasını Kur'ân-ı kerîmde birçok yerlerde emir buyurmaktadır. Netice olarak ibâdet, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapılır. Başkasının muhabbetine, ihsânına kavuşmak için yapılan ibâdet, ona tapınmak olur. Allahü teâlâya ihlâs ile ibâdet etmemiz emir olundu. Hadîs-i şerîfte; (Allahü teâlânın birliğine îmân edenden, namâzı, zekâtı ihlâs ile yapandan Allahü teâlâ râzı olur) buyuruldu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.