"Evimiz, sanki bir Cennet..."

A -
A +

Dünyâ, zevk için, lezzet için yaratılmadı. Âhiret, bunun için yaratılmıştır. Dünyâ ile âhiret, birbirinin zıddı, tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin gücenmesine sebep olur. Birinde zevk aramak, ötekinde elem çekmeye sebep olur. Dünyâda nimetleri, lezzetleri çok olanlar, bunlara lâzım olan şükrü yapmazlarsa, âhirette korkacak ve çok acı çekeceklerdir. Dünyâda iken tehlikelerden sakındığı, çalıştığı hâlde, çok acı çeken mü'minler de, âhirette çok lezzetlere kavuşacaklardır. Dünyânın ömrü, âhiretin uzunluğu yanında, deniz yanında bir damla kadar bile değildir. Dünyâda, birkaç gün dert, belâ çekilmeseydi, Cennetin lezzetlerinin kıymeti anlaşılamaz ve sonsuz nimetlerin kıymeti bilinemezdi. Açlık çekmeyen, yemeğin lezzetini, acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilemez. Dertler, câhiller için sıkıntı ise de, Allahü teâlâyı sevenlere, sevdiklerinden gelen her şey, tatlı olmaktadır. Bunlar, nimetlerden lezzet aldıkları gibi, belâlardan da lezzet duyarlar. Hattâ, belâ sâdece sevgilinin arzûsu olup, kendi istekleri karışmadığı için, dahâ tatlı gelir. Nimetlerde bu lezzet bulunamaz. Çünkü nimetlerde, nefislerin istekleri de vardır. Belâ gelince, nefisleri ağlamakta, inlemektedir... Dert ve belâ olmasaydı! Dünyâda dert ve belâ olmasaydı, Allahü teâlâyı sevenlerin gözünde, dünyânın hiç değeri olmazdı. Dünyânın acı hâdiseleri olmasaydı, onu boş, abes görürlerdi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Sıkıntıların gelmeleri, görünüşte çok acı ise de, bunların nimet oldukları umulur. Bu dünyânın en kıymetli sermâyesi, üzüntüler ve sıkıntılardır. Bu dünyâ sofrasının en tatlı yemeği, dert ve musîbetlerdir. Bu tatlı nimetleri, acı ilâçlarla kaplamışlar, bununla imtihân yolunu açık tutmuşlardır. Akıllı olanlar, bunların içine yerleştirilmiş olan tatlıları görür. Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğnerler. Acılardan tat alırlar. Nasıl tatlı olmasın ki, sevgiliden gelen her şey tatlı olur. Hasta olanlar, onun tadını duyamaz. Kalbin hasta olması, Allahü teâlâdan başkasına gönül vermesidir. Saâdet sâhipleri, sevgiliden gelen sıkıntılardan o kadar tat alırlar ki, iyiliklerinde o tadı duyamazlar. Her ikisi de sevgiliden geldiği hâlde, sıkıntılardan, sevenin nefsi pay almaz. İyiliklerini ise, nefis de istemektedir." Vaktiyle fakir bir adamcağız, sâlihlerden bir zâtın huzûruna gelerek; -Ne olur bize yardım edin, yoksa çıldıracağız. Kendim, hanımım ve çocuklarım, iki odalı bir evde yaşıyoruz. Herkesin siniri tepesinde. Birbirimize bağırıp, çağırıp duruyoruz. Ev sanki bir Cehenneme döndü. Bize geniş bir ev lâzım, ama almaya da gücümüz yok. Ne olur bize bir çare, diyerek içinde bulunduğu sıkıntıyı, şikâyet ederek dile getirir. Bunları dinleyen mübârek zât; -Sana söyleyeceğim şeyi yapacağına söz verir misin? diye sorar. Adamcağız; -Efendim, yemin ederim, ne söylerseniz, ne emrederseniz yapacağım der. Bunun üzerine o zât; -Kaç hayvanınız var? diye sorar. Adamcağız da; -Efendim, bir ineğimiz, dört keçimiz ve altı tavuğumuz var diye cevap verir. Bu cevabı alan mübârek zât; -Bu hayvanların hepsini evin içine alın ve bir hafta sonra da yanıma gelin, buyurur. Adamcağız aldığı bu cevap karşısında çok şaşırır, şok olur! Zaten ev kendilerine yetmezken bir de hayvanları içeri alırsa halimiz nice olur diye kara kara düşünmeye başlar. Ama ne söylenirse, ne emredilirse yapacağına dair söz verdiği için, çaresiz buyurulanı yapar ve hayvanların hepsini eve alır. Bir haftayı zor tamamlar. Perişan, bitkin bir hâlde mübâret zâtın huzûruna gelir. Acı ve kederle inleyerek; -Efendim, mahvolduk, perişan hâldeyiz. Evin her tarafı pislik ve koku içinde. Hayvanların çıkardığı sesler, gürültüler ise işin cabası. Velhasıl evde hepimiz aklımızı kaçırmak üzereyiz, diyerek hâlini arz eder. Bunun üzerine o zât; -Tamam şimdi git ve evdeki hayvanların hepsini dışarı çıkar buyurur. "Hayat ne kadar güzelmiş" Adamcağız bunları duyar duymaz hemen, hem de hiç durmadan koşarak evinin yolunu tutar ve hayvanların hepsini dışarı çıkarır. Hayvanları evden çıkarmanın ardından, evdeki pislikleri temizlerler, odaları havalandırırlar. Ev temizlenmiş, genişlemiş ve ferahlamıştır. Bu hâli gören adamcağız, çok sevinir ve rahatlar. Hemen ertesi gün de, o zâtın huzûruna çıkar ve; -Efendim, hayat ne kadar güzelmiş, bizim ev de ne kadar ferahmış. Evimiz, öyle sessiz, öyle temiz ve öyle geniş ki, sanki bir Cennet der. Netice olarak, insanlara dünyada iken gelen sıkıntılar, sabredildiği takdirde, günahlara kefâret olmaktadır. Cehennemdeki çok şiddetli azâbların, birkaç günlük sıkıntı ile giderilmesi ve günâhların temizlenmesi için dünyâda sebepler gönderilmesi, insanlar için çok büyük bir nimettir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.