Akl-ı selîm, insana doğruyu gösterir

A -
A +

Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, insanlarda, doğruyu eğriden ve faydalıyı zarârlıdan ayırabilen bir kuvvet yaratmıştır. Bu çok kıymetli kuvvete, akıl denmektedir. Şaşmayan, yanılmayan akla ise, akl-ı selîm denir. Akıl; selîm akıl ve sakîm akıl olmak üzere iki kısımdır. Bunların her ikisi de akıldır. Selîm akıl, hiç yanılmaz, pişmân olacak hiçbir harekette bulunmaz ve düşündüğü şeylerde aslâ hatâ etmez. Böyle akıl, ancak Peygamberlerde bulunur. Bunların aklına yakın, Eshâb-ı kirâmın, Tâbi'în ve Tebe-i tâbi'înin ve müctehid âlimlerin akıllarıdır. Sakîm akıllar ise, bunların tam tersi olan akıllardır. Düşündükleri şeylerde ve yaptıkları işlerde yanılırlar. Hepsi üzüntüye, pişmânlığa, zarara, sıkıntıya sebeb olur. Akıl sâhipleri, teorik yollar ve kâideler ortaya koyar. Zekî kimseler ise, bunların pratiğe tatbikini sağlarlar. Bunun için aklı ve zekâyı birbirine karıştırmamalıdır. İslâm âlimleri buyuruyor ki: "Allahü teâlâ insânda üç şey yarattı. Bunlar; akıl, kalb ve nefidir." Bunların hiçbiri görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle ve dînimizin bildirmesi ile anlarız. Akıl ve nefis dimâğımızda yani beynimizde, kalb, göğsümüzün sol tarafındaki yüreğimizdedir. Bunlar, madde değildir ve yer kaplamazlar. İslâmiyyeti bilen ve uymak isteyen akla, akl-ı selîm denir. Aklı az olan, hep şaşıran kimseye ahmak, aklı hiç olmayana da mecnûn denir. Nefis, kalbi aldatır! Selîm olan akıl, İslâmiyyetin bildirdiği iyi şeyleri kalbe bildirir. Kalb de, bunları yapmayı irâde ederek, beyinden çıkan hareket sinirleri vâsıtası ile, organlara yaptırır. Nefis, dünyâ zevklerine, lezzetlerine düşkündür. Bunların iyi, kötü, faydalı, zararlı olduklarını düşünmez. İslâmiyyetin yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Nefis, kötü, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanarak, kötü huylu olmaması için, kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak lâzımdır. Aklı kuvvetlendirmek, İslâm bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, yanî temizlenmesi de, İslâmiyyete uymakla olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Bu dünyâda, her mahlûkta, her şeyde, Allahü teâlânın hem rahmet sıfatı, hem de kahır, gadab sıfatı tecellî etmektedir. Su, insanların, hayvanların, nebâtâtın yaşamaları, temizlik, yemek, ilâç yapmak için lâzım olduğu gibi, denizde binlerce insan boğulmakta, sel suları evleri yıkmaktadır. Soğuk su içen, hasta olmaktadır. Ateş, ekmek, yemek pişirmek, kışın ısınmak için lâzım olduğu gibi, içine düşeni yakmaktadır. [Elektrik, çok yerde işimize yaradığı hâlde, yangına sebeb olmakta, insana çarpınca, hemen öldürmektedir.] Her ilâç, bir derde devâ olduğu hâlde, fazlası zararlı olmaktadır. Her şey de böyledir. Nefis de bunlar gibidir. Hem faydalı, hem zararlı tarafları vardır. Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi, dünyâ ve âhiret için çalışmaları, sevâb kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle nice faydaları için yaratmıştır. Allahü teâlâ bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hâkim olup, zararlı arzûlarını önlemeleri için, akıl da yarattı. Akıl, insan beyni vâsıtası ile, his uzuvlarından, şeytândan ve nefisten kalbe gelen arzûları inceleyerek, iyilerini kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa akl-ı selîm denir. Allahü teâlâ, ayrıca Peygamberler göndererek, hangi şeylerin faydalı, iyi, hangi şeylerin zararlı, fenâ olduklarını ve nefsin bütün arzûlarının kötü olduğunu bildirdi. Akıl, nefsin isteklerini, Peygamberlerin iyi dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalb de, aklın bildirdiğini tercîh ederse, nefsin arzûlarını yapmayı irâde etmez. Beyin kalbe tâbidir!.. Kalb, İslâmiyyetin iyi dediklerini tercih eder ve yaptırırsa, insan saâdete kavuşur. İnsanın hareket organları, beynine, beyin de, kalbine tâbidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalb; his organlarından, akıldan, melekten, nefisten ve şeytândan gelen tesîrlerin toplandığı bir merkezdir. Kalb, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz nimetlere kavuşmalarına mâni olmaz. Kalbin nefse aldanmaması, ona uymaması, nefis ile cihâd-ı ekber olur. Nefis, insanların cihâd sevâbına kavuşmalarına, meleklerden üstün olmalarına sebep olmaktadır." Netice olarak, insanın doğruyu bulubilmesi için, akl-ı selîm sahibi olması lâzımdır. Buna kavuşabilmek için de, akl-ı selîm sahipleri ile yani ölümü unutmayan, yüzünü âhirete çevirenlerle beraber olmalı, onların kitaplarını, hayatlarını okumalıdır. Din Büyüklerinin buyurduğu gibi: "Kurtulmak için, kurtulmuş olanlarla beraber olmak lâzımdır."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.