İhlâs, hakîkî ma'bûdu sevmek içindir

A -
A +

İyi bir Müslümân olabilmek için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek, ibâdetleri doğru ve İhlâs ile yapmak lâzımdır. Allahü teâlâ doğru ve ihlâs ile ibâdet yapanları seveceğini, bunların kalblerine dünyâda feyzler, nûrlar, âhirette de sevâb yanî iyilik vereceğini vâdetmiştir. İhlâs, gerek beden, gerek mal ile yapılan farz veyâ nâfile bütün ibâdetleri, hayrât ve hasenât yapmayı, Müslümânları sevindirmeyi, onları sıkıntıdan kurtarmayı, zikri, istigfârı Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktır. Din büyükleri; "İlim tohumdur. Amel ise o tohumu ekmektir. Bu tohumun suyu ise, ihlâstır" buyurmuşlardır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Bütün mü'minler ibâdet yaparken, Allahü teâlâ emrettiği ve beğendiği için yapmaya niyet ediyorlar. Böylece ihlâs ile yapıyorlar. Fakat bütün işlerin, iyiliklerin hep ihlâs ile yapılması ve bu ihlâsın kalbe hemen gelmesi lâzımdır. Bazı kimselerde, ibâdetlere başlarken yapılan niyet, ihlâs, zahmet çekerek, kendini zorlayarak hâsıl oluyor ve kısa bir zamân devâm ediyor. Sonra kalbe nefsin arzûları geliyor. Devâmlı ihlâs sâhiblerine muhlas denir. Zahmet çekerek elde edilen, devâmsız ihlâsın sâhiblerine muhlis denir. Muhlas olana, ibâdet yapmak, tatlı ve kolay olur. Çünkü bunlarda, nefislerinin arzûsu ve şeytânın vesvesesi kalmamıştır. Böyle ihlâs, insanın kalbine ancak bir velînin kalbinden gelir." Nefsin gıdası harâmlardır! İbâdete başlarken nefis ve şeytân ile mücâdele ederek, devâmsız olan ihlâs elde edilebilince, böyle ihlâs ile yapılan ibâdetler de, zamânla nefsi zayıflatır, devâmlı ihlâs elde etmeye sebep olur. Fakat buna kavuşmak senelerce sürebilir. Her uzvun, kalbin ve nefsin lezzet aldığı şeyler başkadır. Nefis, haram işlemekten zevk alır. Çünkü gıdası harâmlardır. Dünya zevklerine düşkün olmak, nefsi besler. Halbuki nefse düşmanlıkla emrolunduk. Çünkü nefis, Allahü teâlânın düşmanıdır. Biz, nefsimizi beslemekle değil, kalbimizi kuvvetlendirmekle emrolunduk. Nefse düşmanlık, riyâzet ve mücâhede ile olur. Riyâzet, nefsin arzularını yapmamak, mücâhede ise nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Cereyan hata kabul etmez. Allahü teâlâ cereyanı yarattı. Faydaları çok çeşitli ama, elini değeni yakıyor. Kontak yapıyor, evler yanıyor. Kullanmaya göre değişiyor. Suyun, çok faydaları var ama, sel olunca evleri yıkıyor. Yani hem faydaları, hem de zararları var. Nefis de böyledir. Faydası da, zararı da var. İnsan, melek olmadığı için, nefissiz olmaz. Nefis, İslâmiyyete uyarak zaptedilirse, ilerleme olur. Bu sebeple, içimizde olan bu mahlûku iyi tanımalı, İslâmiyyet ile zaptetmelidir. Nefis, bizi, imân etmekten, harâmlardan kaçmaktan ve farzları yapmaktan alıkoymamalıdır. Kur'an-ı kerimde insanın nefsi, misâl olarak, heyûla diye bir hayvana benzetilmektedir. Bu hayvan, doymak bilmeyen bir mahlûktur. Ne yerse yesin doymak bilmiyor. İşte cenâb-ı Hak, nefsi, doymayan, doymak bilmeyen bir mahlûk olarak bildirmektedir. Allahü teâlâ bir hadis-i kutsîde; (Nefsine düşmanlık et, çünkü nefsine ben düşmanım) buyurmaktadır. Kim, kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin. Kim de, neye benim demişse o şey ona düşman olmuştur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Dünyâda riyâ ile ibâdet edene, kıyâmet günü, "ey kötü insan! Bugün sana sevâb yoktur. Dünyâda kimler için ibâdet ettin ise, sevâblarını onlardan iste" denir.) İnsanların çokluğu, dilediklerini yapmaları, gaflet içinde yaşamaları, bizi gaflete düşürmemelidir. Çünkü biz, tek olarak ölecek, tek olarak kabre girecek ve tek olarak hesab vereceğiz. Bir kimse, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını unutabilir ama, kendisi ve yaptıkları asla unutulmaz. Zira, "sen unuttun, ama unutulmadın" sözü meşhurdur. "Sevaplarını da gizler!.." Nefse tâbi olmak, kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak, insana sıkıntı verir. Saâdet-i ebediyyeye kavuşmaya mâni olan en büyük engel, insanın kendi aklına ve nefsine tâbi olmasıdır. Süfyân-ı Sevrî hazretleri, bir sevdiğine hitaben buyurur ki: "Allahü teâlâdan şöyle kork: Ölmüşsün, kabirde başına gelenleri görmüşsün, sonra kıyâmet kopup diriltilmişsin, sonra haşrolup, Allahü teâlânın huzûrunda durmuş dünyâda yaptıklarından hesâba çekiliyorsun, bu sıradaki sıkıntılarla karşılaşıyorsun, sonra Cennet veya Cehennem'e gidiyorsun. İşte bütün bunları görüp, başına bir musîbet gelmesinden nasıl korkuyorsan, Allahü teâlâdan da öylece kork!" Netice olarak, amel ve ibâdet, ihlâs elde etmek içindir. İhlâs da, hakîkî ma'bûd ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi yani Allahü teâlâyı sevmek içindir. Ya'kub-ı Mekfuf hazretlerinin buyurduğu gibi: "İhlâs sahibi olan, günahlarını gizlediği gibi, sevaplarını da gizler."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.