Alçak gönüllü olan kurtulur...

A -
A +

Bir kimsenin iyi olabilmesi, iyi bir Müslüman olması ile mümkündür. İyi bir Müslüman da, doğru bir itikada sahip olur, kendisine lazım olan fıkıh bilgilerini öğrenir ve bunlara uygun hareket eder. Böyle olan bir Müsüman, ilim öğrendikçe, ibadet edip yükseldikçe, tevazû gösterir. İtikadı bozuk, bidat ehli bir kimse ise, ibâdet ettikçe, bilgisi arttıkça büyüklenir, herkese tepeden bakar yani kibirli olur. Tevazû, bir hâldir. Hiç kimseye tepeden bakmamak ve hiç kimseden de kendini aşağı görmemek halidir. Tevazû sahibi olmak başkadır, tevazû göstermek başkadır. Tevazû göstermeye çalışmak, kibirdendir. Çünkü tevazû sahibi olduğunu göstermeye çalışan kimse, kendinde bir varlık, bir kıymet, bir değer olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Halbuki tevazû sahibi olan kimse, kendinde bir varlık görmez. Bu sebeple de, tevazû göstermeye ihtiyaç duymaz. Mahsul, ovadaki sulu ve yumuşak toprakta yetişir. Dağda, sert toprakta yetişmez. Hikmet de, mütevazı olanın kalbinde gelişir, kibirlinin gönlünde gelişmez. Bir kimse, başını yükseğe kaldırırsa, tavana değer ve yaralanır. Şayet bu kimse, başını eğerse, o zaman tavan, ona gölgelik eder ve kendini de korur. Bu sebepten dolayı; "Kendini büyük gören küçüktür. Kendini küçük gören ise büyüktür" buyurulmuştur. Büyüklenen, sevimsiz olur! Sâlih kimseleri ziyâret etmemek kibir, fakirleri ziyâret ise, tevazû alâmetidir. Doğru sözü kabul etmeyip münakaşa etmek, kusurunu bildirenlere teşekkür etmemek, fakirlerin davetine gitmemek, kibir alâmetidir. Kibirli olan, iyi bir Müslüman olamaz. Her konuda ben bilirim demek ve benlik davasında bulunmak kibirdir, çok kötüdür. Bilhassa dinî konularda, benim görüşüme, benim düşünceme göre diyerek, konuşmak ve yazmak çok tehlikelidir. Çünkü din, nakle dayanır. Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kirâm zamanında din ne ise, şimdi de odur. Ekleme ve çıkarma yapılamaz. Büyüklenen, kusuru başkasında arayan, sevimsizleşir, etrafında insan kalmaz. Böyle kimseler, dost edinemezler. Bir kimse, herkesi haklı, kendisini haksız bulmadıkça, kendi kusur ve noksanlarını bırakıp, başkasının kusuru ile meşgul oldukça, manevi bakımdan zerre kadar ilerleyemez. Allahü teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuştur. Fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsustur. Bu üç sıfattan hiçbir mahlukuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, Kibriyâ, Gani olmak ve Yaratmak sıfatlarıdır. Kibriyâ, büyüklük, üstünlük demektir. Gani olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey Ona muhtaç olmak demektir. İnsan ise ihtiyaç sahibidir. Allahü teâlâ yaratıcıdır, insan ise yaratıktır, mahluktur ve fânidir. Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecavüz etmek olur. Kula kibirlenmek yakışmaz. En büyük günahtır. Hadis-i kudside buyuruldu ki: (Azamet ve kibriyâ bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azâb ederim.) Vaktiyle bir Âbid, ibâdet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında; "Falan ayakkabıcıya git! Senin için duâ etsin" denir. Âbid dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını sadaka verdiğini söyler. Âbid, adamın güzel bir iş yaptığını anlar, fakat kendisinin dağda sırf ibâdetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibâdetine döner. Yine gece rüyâsında; "Ayakkabıcıya git ve ona, 'Bu yüzündeki sararmanın sebebi ne?' diye sor" denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabıcı, "Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacağım der ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır" der. İşte o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandığını anlar. Her iyiliğin anahtarı Tevazû sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye, tekebbür mü yakışır, tevazû mu? Hikmet ehli ne güzel buyurmuş: "Toprak ol toprak, gül bitsin sende, ancak topraktır kavuşan güle..." Netice olarak; her nimet sahibi haset edilir. Haset edilmeyen tek nimet, tevazûdur. Tevazû, kimde olursa olsun, sahibini mahcub etmez. Zira tevazû, her iyiliğin anahtarıdır. Tevazûnun zıddı olan kibir ise, her iyiliğe engeldir. Bunun için; "Alçak gönüllü olan kurtulur, kibirli olan ise yanar" buyurulmuştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.