Kin tutmak, dargın olmak...

A -
A +

Hıkd, sözlük anlamı itibariyle, kin tutmak, düşmanlık beslemek demektir. Bir kimse, kendisi ile aynı derecede olan veyâ dahâ üstün olanlara kızar. Bir şey yapmak elinden gelmediği için, onlara tekebbür eder, tepeden bakar. Tevâzu göstermesi gerekenlere tevâzu edemez. Onların haklı sözlerini, nasîhatlerini kabûl etmez. Herkese karşı onlardan dahâ üstün olduğunu göstermek ister. Bu sebeple onlara eziyet verdiği zaman, özür dilemez. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (İnsanların amelleri, pazartesi ve perşembe günleri Hak teâlâya arz olunur. Hak teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder. Ancak bu magfiretten birbirine kin tutan iki kişi istifade edemez. Cenab-ı Hak, "O iki kişi barışıncaya kadar amellerini getirmeyin" buyurur.) Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, oğluna hitaben; "Oğlum! Eğer Cennette olmak istersen, herkes ile dost geçin, hiç kimseye kin tutma, herkese tevâzu göster. Zîrâ alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır" buyurmuştur. KALBDEKİ İMANIN ALAMETİ... Ebü'l-Hayr Akta hazretlerine; -Kalbin îmân ile dolu olmasına alâmet nedir? diye sual edilince; -Bütün Müslümanlara şefkat etmek, onların dertleri ile dertlenmek, işlerinde onlara yardımcı olmaktır. Nifakla dolu olan kalbin alâmeti; kin, hased ve düşmanlıktır cevabını vermiştir. Hicrin sözlük anlamı da, dostluğu bırakmak, dargın olmak demektir. Kin tutmak da, dargın durmak da, doğru değildir ve kötü huylardandır. Peygamber efendimiz; (Mü'minin mü'mine üç günden fazla hicr etmesi helâl olmaz. Üç geceden sonra ona gidip selâm vermesi vâcib olur. Selâmına cevâp verirse, sevâpta ortak olurlar. Vermezse günâh, ona olur) buyurmuşlardır. GÜLER YÜZ, TATLI DİL... Erkek olsun, kadın olsun, dünyâ işleri için, mü'minin mü'mine darılması, yani onu terk etmesi, aradaki bağlılığı kesmesi câiz değildir. Gayr-i müslimlere de, dünyâ işleri için, dargın olmak câiz değildir. Onların da, güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak, incitmemek, haklarını ödemek lâzımdır. Müslümân, gayr-i müslim ve kim nerede olursa olsun, hiçbir insanın mâlına, canına ve ırzına, nâmûsuna dokunmak, câiz değildir. Müslümânlara da, gayr-i müslimlere de, her yerde iyilik yapmalı, herkesin hakkını gözetmelidir. Hiç kimseye zulüm, işkence yapmamalıdır. Müslümânlığın güzel ahlâkını, şerefini, her yerde herkese göstermelidir. Dargın olana, üç günden önce gidip barışmak, dahâ iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsâade edilmiştir. Dahâ sonra günâh başlar ve gün geçtikçe artar. Günâhın artması, barışıncaya kadar devâm eder. Üç günden fazla dargın duran kimse, şefâat olunmazsa, affa kavuşamazsa, Cehennemde azâb görecektir. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâya; -Yâ Rabbî, dargın olanları barıştırana ne ecir verirsin? diye arz edince, Allahü teâlâ; (Kıyâmet gününde selâmet verir, korktuğu şeylerden emîn eder, umduğu şeylerle şereflendiririm) buyurdu. "SANA DARILANA GİT!.." Netice olarak dargın olanların, bayramı veya başka bir günü beklemeyip, hemen barışması iyi olur. Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven bir kimse, insanların kusûrlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan yani mümin, herkesle iyi geçinir, başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusûrundan dolayı iyi bir kimseye, darılmamak gerekir. Dargınlık olsa bile, bu dargınlık üç günden fazla sürmemelidir. Bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalıdır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana iyilik et!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.