Üç ses...

A -
A +

Bu köşede yayımlanan son iki yazıma gelen üç okuyucu notunu sizlerle paylaşacağım ve -bugünlük- susacağım... Hatice Bayramoğlu: "İnsanlar nasıl okur? Televizyon seyreden, bilgisayar oyunu oynayan, şu bu yapan insanı yani hayatına bir sürü alışkanlığın gemini geçiren insanı, nasıl okuturuz da okumuş, kültürlü, bilinçli, ihtiyar olmadan seçebilen insan tipini oluştururuz? Bu kolay mı? Tamam biz de zora talibiz zaten... Ama asıl kafamı kurcalayan şu: Zor olan elinden bir şey gelmeyen ve 'okumuyoruz, çünkü...' diyerek kendini savunmaya çalışan tuhaf ve ama bizim olan insana kızmak (anlatmak) mıdır; yoksa, bu meseleyi daha yüksek mercilere anlatmaya çalışmak mıdır? Haklı (!); ben de olsaydım lise öğretmeni, ben de 'sistem' derdim. Demeli miydim bu ayrı konu... Vicdanı ilgilendiren bir konu ayrıca. Ancak, bu mesele ciddi boyutlara taşınıp, gereken mercilere iyi anlatılmalı. Merci kimin sözünü dinlerse o söylemeli kitabın yakılmak için değil, okunmak için olduğunu... Yoksa bu mesele -uzaktan bakıyorum- çekişmeye ya da dedikoduya benziyor. Bir lise öğretmeni -en iyi tarafından bakarsak-; 'Yazar sinir buhranı geçiriyor, bulaşmayın' diyerek meslektaşını uyaracaktır. İçinde birşey 'cızz' etmeyecektir çünkü. Çünkü alışmıştır; eleştirinin adı övgü değilse üstüne alınmayacaktır. Biz ne yapacağız? Toplumu iyileştirmek, seviyeyi yükseltmek, standartları yukarı çekmek... Yaşananı yaşatmak yani... Bizler bir geçiş döneminin şairleri ve yazarları değil miyiz? Bu dönemleri oluşturan insanlar gibi bir insan değil miyiz; onun için inanıyoruz ya zaten birşeyleri -istersek- değiştirebileceğimize... Yine 'kendine faydası olmayanın...' cümlesi geldi aklıma. Bazı işleri yapabilecek hünerde olabilmek için katalizör gibi olmak lazım belki de; değişmeyecek ama dönüştürecek kuvvette... Bu da neyle mümkün; kendine has olmakla. Kendine has olmak ne demek; diğerlerinin aynısı olmamak demek. Ben farklı birşey göremiyorum. Farklı bir şey görebilmem için, insanların birbirlerini taklit etmekten canavardan kaçar gibi kaçmaları lazım. Ben kendi fenerimin altında kendi türkümü söyleyerek sabahın doğmasını bekliyorum: Masalı olmayan bir milletin geleceği yoktur ve ben hâlâ eski masallara inanıyorum..." *** Hasan Tekin: "Öncelikle elinize, kolunuza ve de bu müstesna güzel fikirleri üreten kafanıza Allahü teala daha da mükemmel icraatlar nasip edip, ihsan buyursun efendim. Okuma ile ilgili olarak, size geriye yansıyan ürkütücü ve hatta tiksindirici fikirleri okuyunca, hakikaten son derece üzüldüm ve adeta kahroldum. Ne kadar acı Allah'ım; güvendiğimiz dağların her tarafını adeta 5 metre kalınlığında kar kaplamış. Elbette ki, bir milletin uyanmasi, ayağa kalkmasi, hemen her alanda dallanıp, budaklanması, örnek bir ülke ya da ulus yapısına kavuşması, hatta tabiri caizse modern ve kuvvetli bir teknoloji ağı ile de bezenmesi ancak ve ancak o milletin okuma kültürü ile doğru orantılıdır. Öyle olmasaydı, "oku", Allahü teala'nın ilk emri olur muydu? Ben konuya uzun uzun girmek istemiyorum. Bizim içler acısı halimizi de maalesef üzülerek, zaman zaman açma cesaretine vardığı televizyonlarımızdan görmek mümkün. Hemen her televizyon sabahın körüyle başladığı berbat magazin programlarına sabahlara kadar devam ediyor (...) Bu millet bu kadar düşmeli midir? Nereye gidiyoruz? Elbette bu rezaletten böylesine çatlak sesler gelir, kavga dövüşler olur, insanlar birbirlerini vurur, hırsızlıkların önü alınmaz, yalan dolanın yanı sıra, kapkaççılar da azıtır..." *** Azime Dede: "Lise son sınıf öğrencisiyim. Adana'nın Aladağ ilçesinden yazıyorum. 27.03.2006 tarihinde yazmış olduğunuz "Mutsuzluk neden?" başlıklı yazınızı okudum. Size katılıyorum. Mutluluk tartışmaya açık bir konu. Herkesin bu konuda bir fikri vardır. Ben de fikrimi belirtmek istedim. Mutluluk yaşadıklarımızın bir yansımasıdır. Bizler mutluluğun görsel olduğunu sanıyoruz. Mutluluğu maddede arıyoruz. Oysa mutluluk kolay bulunan birşey değildir. Mutluluğu maddede değil insan kalbinde aramalı. Yaşadığımız şu yıllarda bence insanlar ihtiyaçlarını karşıladıkları ölçüde mutlu oluyor. Bu da insanların gerçek mutluluğu unutmasına yol açıyor. Bu durum beni gerçekten üzüyor. İnsanlar unutmamalıdır ki, mutluluk madde değildir..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.