Frankfurt'a kim gider?

A -
A +

Okuma yazma bilmeyen adamın birine, "Bu ayda kaç gün var?" diye sorulur. Adam, düşünür ve "Kusura bakma, ben buralı değilim!" der. Bunun üzerine, "Peki, bugün hangi gün?" diye sorulunca adam masum bir tavırla şu cevabı verir: "İnanmayacaksınız ama gerçekten ben buralı değilim!" Başını kuma gömmüş devekuşu ile yukarıdaki adamın farkı nedir sizce?.. Bugünlerde sıkça tartışılan bir meseleyi yorumlarken bu iki mesel aklıma geldi. HHH Kültür ve Turizm Bakanlığı, birçok uluslararası kitap fuarına katılıyor ve bu fuarlarda ülkemiz başarıyla temsil ediliyor. Birkaç ay önce Kahire ve Bologna'da, 3-13 Mayıs'ta Tahran'da, bugünlerde Kiev (11-14 Mayıs) ve Selanik'te (25-28 Mayıs) düzenlenen ve dünyanın en önemli sanat etkinliklerinden biri olarak kayda geçen Frankfurt'ta 3-13 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek kitap fuarıyla ilgili tartışmalar tozu dumana katıyor. Mesele şu: 1999 yılından bu yana Frankfurt Kitap Fuarı'nı organize etmek üzere 'görevlendirilen' Türkiye Yayıncılar Birliği ile 'bu fuarı birlikte düzenleyelim' diyen Basın Yayın Birliği temsilcileri Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bir toplantıya çağrılmış. Toplantı sırasında Türkiye Yayıncılar Birliği üyeleri, bu işi tek başlarına ve başarıyla yaptıklarını beyan ederek, bundan sonraki fuarları da kendileri düzenlemek istediklerini belirtmişler; Basın Yayın Birliği temsilcileri ise güç birliğiyle ortak çalışmayı teklif etmişler. Ne olduysa ondan sonra olmuş... Kendilerini, "uluslararası düzeyde" ülkemizi temsil eden/ edebilecek tek kuruluş olarak gören Türkiye Yayıncılar Birliği, bazı üyelerine bir mektup göndererek, Frankfurt Kitap Fuarı ile hiçbir ilgilerinin bulunmadığını, bakanlığın tercihini "uluslararası düzeyde temsil yetkisi olmayan" Basın Yayın Birliği'nden yana yaptığını haber vermişler... HHH Basın Yayın Birliği'nin organizasyonuyla Tahran'a giden birkaç yayıncı dostumla görüştüm. Oradaki havayı naklederken, öyle heyecanlanıyorlar ki, Frankfurt'tan daha iyi bir sonuç elde ettikleri müjdesini veriyorlar. Tahran Büyükelçimiz ve oradaki yetkilelerle yenilen yemekler, yayıncıların işbirliği, halkın Türkiye'ye bakışı, Kuzey İran'dan gelen kitap talepleri, televizyon kanallarında yer alan haberler, Elhoda isimli kuruluşla yapılan ciddi görüşmeler, Peyami Safa'nın "9. Hariciye Koğuşu" ve "Fatih-Harbiye"sinin de aralarında bulunduğu kitapların telif satışı ile Tahran'ın nasıl 'bereketli' geçtiğini anlatıyorlar. HHH Yurt dışındaki Türkiye standlarında yer alan dini yayınlardan utanan birtakım yayıncıların veya yayın kuruluşlarının, bu bölümlerde 'ezan okunduğunu hatta namaz kılındığını' şaşkınlık ve esefle gördüklerini belirtir haberler de bugünlerde gazete sayfalarında yer alıyor. Yani bütün bu olup bitenleri yeniden düşündüğümde, zihnime üşüşen sorulardan bunalıyorum. Meseleyi bir kan davasına dönüştürüp, 'o dinci', 'bu muhafazakar', 'öteki daha çağdaş', 'diğerleri solcu' gibi etiketlerin hâlâ ve maalesef kişi ve kurumların sırtına yapıştırıldığını görmek içimi acıtıyor. Mesele herhalde pastayla ilgili... Yani pastanın neresinden kimin ne kadar pay aldığıyla veya alacağıyla... Eğer böyle olmasaydı, uzatılan eller geri çevrilmezdi, verilen sözler tutulurdu, omuz omuza verilerek bu ülkenin tanıtımı ve kültürüne katkı sağlayacak faaliyetler için bir sinerji oluşturulurdu... Ama bunu yapmak çok zor; dün de zordu, bugün de zor... Yarını ise Allah bilir... Yazık, çok yazık!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.