Üstad kitap okur muydu?

A -
A +

Kitaptan uzak olduğu ve az kitap okuduğu söylenen Üstad Necip Fazıl Kısakürek (26 Mayıs 1904-25 Mayıs 1983), gerçekten okumaz mıydı? Bu iftira, Üstad'a düşman olanlarca ortaya atıldı fakat onu iyi tanıdığı halde kıskançlığından adını karalamak isteyen dostları tarafından daha geniş kesimlere yayıldı. "Yeni bir görüş ve duyuş mimarisinin toprak üstünde sarayını kuracak tek vasıta kitap" diyen bir şairin ve fikir adamının, her dem söyleyecek taze sözü olan bir dehanın kitaptan uzak olduğunu söylemek sadece insafsızlık olur. Hakan Yaman'ın (İkideniz, Nisan-Mayıs 2006) "Kafası Kütüphane Adam Necip Fazıl Kısakürek" yazısını okuduğum günlerde, bu tartışmalar yeniden alevlenmişti. O'nu bir 'arşiv faresi' olarak görmek isteyenlerle, kafasını kitapların arasına gömüp ordan- burdan aşırdıklarıyla kendi kitabını oluşturan bir yazar olarak bilmek isteyenlerin ortaya attığı bu iddialara, Üstad, yine kendi eserlerinde cevap veriyor. Özellikle gençlik yıllarında, bir insan ömrüne sığamayacak yoğunlukta okuma cehdinin O'nu nasıl Necip Fazıl Kısakürek yaptığını yine kendisi anlatıyor. *** Burada sözü fazla uzatmaya gerek yok; vefatının 23. yılında rahmetle yâd ettiğimiz Üstad'ın, kitap ve okuma macerasını, kendi kaleminden seçtiğim birkaç cümleyle sunmaya çalışacağım: * Tam otuz yaşındayım... Yedi yaşından beri, çok defa yatağıma yüzükoyun uzanıp bir mum ışığında okuduğum kitaplar uçsuz bucaksız bir sahife... (Allah Kulundan Dinlediklerim, s. 9) * Pol ve Virjini'yi, Verter'i, Anna Karenin'i okuyor ve henüz 10 yaşındaki beynimi bunların teknesinde yoğuruyorum. Mişel Zevako ve benzerlerinden vazgeçmiş değilim. (Kafa Kağıdı, s. 118) * Şeyh Galib'e kadar Divan şiirinin ve Anadolu halk şairlerinin soylu ve köklü hüviyetleri bir tarafa; Abdülhak Hamid'ine ve Tevfik Fikret'ine kadar bütün Tanzimat ve Tanzimat sonrası edebiyatı gözümde her an kuklalaşmakta... (O ve Ben, s. 44) * İngilizce yolundan Garp edebiyatiyle de temas kurmuş, Şekspir'den Oskar Vayld'a, Fuzuli'den Ahmet Haşim'e kadar köşe bucak, taramaktayım. (O ve Ben, s. 48) * Meslekten asker değilim. Fakat Harp tarihleriyle tabiye ve stratejya meselelerini okumaya bayılırım. İhtiyat zabitliğimi yaparken, alay kumandanımın hayretini çekecek mikyasta Türkçe ve Fransızca askerlik eserlerine dalmıştım. (Çerçeve, s. 242) * Hapis odası değil bu, konforlu bir revir... Oku okuyabildiğin, yaz yazabildiğin kadar... (Babıali, s. 121) * Hastayken Mısır Çarşısından ot seçmek yerine, sahaflardan kitaplar devşirmeye bakmıştım. Henüz bu kitapları iyi, kötü diye ayırt edebilecek bir müdir fikri ölçüsüne de malik değildim. Tasavvufa, İslam mütefekkirlerine, evliya menkıbelerine ait ne varsa... Kafamda tamamiyle posalaşmış; hurdalaşmış hale gelen Batı büyükleri bir tarafa; asıl Doğu ve İslam büyükleri arasında benimkine benzer bir nefs muhasebesinden, fikir çilesinden geçmiş biri var mıdır diye bakıyordum. (O ve Ben, s. 123) * Doğuyu başta Arab olmak üzere bütün şaheserleriyle dilimize geçirmeğe mecburuz, Garbla Şark arasındaki büyük nefs muhasebesini kavramak ve kendi kaynağımızı tanımak için tek yol bu. (Çerçeve 1, s. 118) * Bir arkadaşım bir İngiliz'in eserini tercüme etmiş bana gönderdi: Yeni Cemiyette Ruh İnhitatı... Zavallı muharririn hali dikkatimi çekti, adam ıstırabını söylemiyor, süblime edemiyor, edebilse belki teskin olacak, onun için şiire teşbihlere kaçıyor. (Konuşmalar, s. 183) *** Yukarıda sıraladığım ve daha yüzlercesi elimin altında olan anekdot, Üstad'a 'okumuyor' diyenlere verilecek en güzel cevabı oluşturuyor. Gelecek yazımda, O'nun nasıl bir 'kitap kurdu' olduğunu bizzat dostlarının ağzından anlatmaya çalışacağım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.