Brüksel'den AB üyeliği için SES YOK!

A -
A +
Brüksel'den AB üyeliği için SES YOK! 

ANGELA MERKEL VE SARKOZY FAKTÖRÜ Rasmussen Danimarka Başbakanıyken Türkiye'nin AB üyeliği için, "Türkleri önce uyutalım, sonra unutalım" demişti. Sarkozy ve Merkel'in zımnen kabul ettikleri bu yaklaşım, son 5 yıldır AB'nin Türkiye'ye karşı temel politikası oldu. BLOKE DEVAM EDİYOR Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, çok sayıda faslı, AB üyelik kriterleriyle uzaktan yakından alakası olmayan gerekçelerle bloke etmeye devam ediyor TAVIR KOLAY DEĞİŞMEZ Brüksel'in bir gün aklıselim ile hareket edip, insafa geleceğini düşünmek, hem büyük hata olur, hem de "Yeni Avrupa"nın kodlarını doğru okuyamamak anlamına gelir Uzunca bir süre Türk Dış Politikası gündeminin en önemli maddesini oluşturan Avrupa Birliği ile ilişkiler konusu bırakın alt sıralara inmeyi, neredeyse gündemin tamamen dışına çıktı. AB ile ilgili konulara, ne devlet adamlarımızın ve siyasetçilerimizin açıklamalarında, ne de televizyonların haber bültenlerinde eskisi kadar çok rastlıyoruz. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ziyareti gibi bazı özel durumlar dışında Türkiye'nin AB üyelik sürecini zahmet edip de yorumlamak için hiçbir önemli kanaat önderimiz kafa yormuyor. Bu durumun en önemli sebebi, AB üyeliği konusunda yitirilen umutlardır. RUMLAR BAŞ AĞRITIYOR Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlamasının üzerinden 4.5 yıl geçti. Toplam 35 müzakere faslından bugüne kadar 12 tanesi açılabildi. Bunlardan da sadece birinin müzakereleri geçici olarak kapatılabildi. AB Konseyi'nin Aralık 2006'da, "Türkiye'nin imzalamış olduğu protokolün gereğini yerine getirerek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gemi ve uçaklarına Türk limanlarını ve havaalanlarını açması" şartına bağladığı 8 önemli müzakere faslı hâlâ açılamadı. Üstelik bu şartın yerine getirilmesi, müzakereye açılan diğer fasılların geçici olarak kapatılabilmesi için de gerekli. Dahası, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de çok sayıda faslı, AB üyelik kriterleriyle uzaktan yakından alakası olmayan gerekçelerle bloke ettiler. Bu durumda önümüzdeki dönemde Türkiye'nin AB ile müzakereye açabileceği sadece 4 fasıl kaldı: "Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı", "Rekabet Politikası", "Kamu Alımları" ve "Sosyal Politika ve İstihdam." AB Konseyi'nin "Türkiye ile her altı ayda sadece bir faslın açılması" şeklindeki ilke kararını göz önüne alırsak, Aralık 2011 itibariyle Türkiye-AB müzakerelerinde son noktaya ulaşılmış olacak. Yani Türkiye, 35 müzakere faslının sadece 16'sını açabilmiş olacak. Geriye kalan fasılların tümü ise siyasi şartlara bağlı oldukları için, Türkiye adım atmadıkça kapalı kalacak. Bizimle aynı tarihte müzakerelere başlayan Hırvatistan'ın AB'ye tam üye olarak alındığı tarihlerde, biz bloke edilmiş müzakere sürecinin tekrar nasıl başlatabileceğini düşünmeye devam edeceğiz. AB üyeliği konusunda yıllardır cansiperane çalışan pek çok diplomatın, iş adamının ve akademisyenin bildiği ama telaffuz etmeye dillerinin varmadığı gerçeği bugün söylemeyeceğiz de ne zaman söyleyeceğiz? Ankara acilen adım atmadığı takdirde, yarım yüzyılı aşkın bir süredir çaba gösterdiğimiz AB'ye tam üyelik konusu hayale dönüşecektir. Daha açık ifade edelim: Mevcut AB politikamızın revizyona ihtiyacı vardır. Bu şekliyle sürdürülebilir bir tarafı kalmamıştır. OTURUP BEKLEYEMEYİZ Elbette "Fransa'nın ve Kıbrıslı Rumların tavırları haksızdır." Elbette "AB Türkiye'ye çifte standart uygulamaktadır." Elbette "bazı dar görüşlü Avrupalı siyasetçiler, Türkiye'nin stratejik önemini kavrayamamaktadırlar." Ankara AB politikasını, tüm bu olumsuzlukların kısa vadede ortadan kalkacağını, Brüksel'in bir gün aklıselim ile hareket edip, insafa geleceğini düşünerek kurguluyorsa, sadece büyük bir hata yapmıyor, aynı zamanda 2004 genişlemesi sonrası Yeni Avrupa'nın kodlarını okuyamamış olduğunu da izhar ediyor demektir. Ankara'nın, NATO Genel Sekreteri seçilmesine rıza gösterdiği Rasmussen Danimarka Başbakanıyken Türkiye'nin AB üyeliği için, "Türkleri önce uyutalım, sonra unutalım" demişti. Sarkozy ve Merkel'in zımnen kabul ettikleri bu yaklaşım, son 5 yıldır AB'nin Türkiye'ye karşı temel politikası oldu. Açılabilecek müzakere başlığı kalmayınca "uyutma" işlemi tamamlanmış olacak ve ikinci aşamaya geçilecek. Acı ama gerçek; Türkiye bir adım atmadan Brüksel'de yaprak kımıldamayacaktır. Bugünlerde herkes, Ermenistan protokollerinin geldiği noktayı konuşuyor. Peki, Türkiye'nin Temmuz 2005'te imzaladığı ve henüz onaylamadığı Ek Protokolün akıbeti ne? Müzakerelerin tıkanmasının tüm kabahati AB tarafında mı acaba?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.