Avrupa Birliği bilinmez bir geleceğe sürükleniyor

A -
A +

SORU İŞARETLERİ Euro ve Schengen alanlarının kimilerine göre "esnetilmesi", kimilerine göreyse "daraltılması", Avrupa Birliği'nin geleceğine ilişkin büyük soru işaretlerinin kafalarda oluşmasına yol açıyor. POPÜLİST SİYASİLER Ortak para biriminden vazgeçen ve ülkelerini yeniden sınır kontrol noktalarıyla birbirlerinden ayıran AB gemisi, popülist siyasilerin kaptanlığında bilinmez bir geleceğe doğru sürükleniyor. Avrupa Birliği'ni (AB), dünyada örneklerine çok rastlanan serbest ticaret bölgelerinden farklı kılan iki önemli ayırt edici özelliği, Euro ve Schengen (Şengen) alanlarıdır. 27 AB üyesinden 17'si, 'Maastricht Yakınlaşma Kriterleri' adı verilen kurallara uymak suretiyle, kendi millî para birimleri yerine, AB'nin para birimi olarak bilinen Euro'yu kullanmaya başlamışlardır. İngiltere, İrlanda, Romanya, Bulgaristan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi dışındaki AB üyeleri ise Schengen Alanı'na katılmak suretiyle, AB'nin ortak sınırları içinde, 'kişilerin serbest dolaşımı' ilkesine saygı göstermeyi ve 'ortak vize' kullanmayı yükümlenmişlerdir. AB üyesi olmayan İzlanda, Norveç, İsviçre ve Lihtenştayn da anlaşmayı imzalayarak, Schengen Alanı'na katılmışlardır. Günümüzde, hem Euro hem de Schengen alanı son derece zorlu bir sınavdan geçmektedir. Bazı AB üyelerinin öncülük ettiği girişimlerin sürmesi halinde, 'AB'yi AB yapan' bu iki alanın da ciddi anlamda zarar görmesi neticesi ortaya çıkabilecektir. KARA BULUTLAR Avrupa Topluluğu Antlaşması'nın 121. maddesinde sayılan dört 'yakınlaşma kriteri' Euro alanına dâhil olmanın ön şartıdır. Bu kriterlere göre; Euro kullanmak isteyen ülkenin enflasyon oranı, en az enflasyon oranına sahip üç AB üyesinin ortalamasının en fazla 1.5 puan fazlası olmalıdır; kamu borç stoku Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYİH) %60'ını geçmemelidir; kamunun bütçe açığı, GSYİH'nın %3'ünü aşmamalıdır; Euro alanına katılmadan önceki son iki yıl içinde para biriminin devalüe edilmemiş olması gerekir; uzun vadeli faiz oranlarının, en az faiz oranına sahip üç AB üyesinin ortalamasından en fazla %2 fazla olmalıdır. Bugün başta Yunanistan olmak üzere, bazı AB üyelerinin söz konusu kriterlere uyamaması, Euro alanı üzerinde kara bulutlar dolaşmasına sebep oluyor. Yunanistan'ın yaşamakta olduğu ekonomik kriz o kadar derinleşti ki, Almanya'nın öncülüğünde geçen 7 Mayıs'ta gizli olarak toplanan AB'nin büyük ülkelerinin maliye bakanları, bu ülkenin Euro alanı dışına çıkarılmasını görüştüler. Yunanistan'ın 327 milyar Euro tutarındaki borcu, ülkenin GSYİH'nın %153'üne ulaşmış durumda. Yani Yunanistan, 'yakınlaşma kriterleri'nde öngörülen oranın iki mislinden fazla bir borç yükü altında. Portekiz ise, Euro alanı için tehlike çanları çaldıran diğer bir AB ülkesi. Portekiz'in borcu, GSYİH'nın %101'ini buluyor. Euro alanına dâhil olmayan ama AB ekonomisini ve Euro'nun değerini etkileyen bir diğer ülke olan İrlanda da ise borç stoku, GSYİH'nın % 112'si düzeyinde. EURO ALANI ÇATIRDIYOR 'Euro'nun lokomotifi' olarak nitelendirilen Almanya, Yunanistan'ın Euro alanının dışına çıkartılması ihtimalini yoğun biçimde tartışsa da, aslında bunun tam bir çözüm sağlamayacağı görüşünü savunanlar da var. Çünkü, yeniden eski para birimi olan Drahmi'yi kullanmaya başlaması durumunda, Yunanistan'da en az %50 oranında bir devalüasyon bekleniyor. Bu da ülkenin borçlarının katlanması ve ödenmesinin imkânsız hale gelmesi anlamına geliyor. Benzer bir sorunu Portekiz'in de yaşaması uzak bir ihtimal değil. Bu noktada, AB bir açmazla karşı karşıya. Ya Yunanistan ve Portekiz'e daha fazla borç vererek, bu ülkelerin borçlarını ödeyebilmeleri için uzun vadeli bir program yapacaklar, ya da bu iki ülkenin iflas etmesine seyirci kalarak, Euro alanının çatırdamasına göz yumacaklar. Her iki durumda da, Euro'nun istikrarını sağlama sorumluluğu en güçlü AB ekonomisi olan Almanya'ya düşüyor ki, Almanya'da çok sayıda siyasetçi, Yunanistan ve Portekiz'e "daha fazla yardım edilmemesinden" yana görüş bildiriyor. Bu arada, Almanya'da Euro'dan Mark'a geri dönüş için referandum yapılmasını savunan siyasetçilerin sayısında hızlı bir artış olduğunu da ekleyelim. 'SINIRSIZ AVRUPA' HAYAL OLABİLİR AB Euro krizini aşamamışken, Kuzey Afrika ülkelerinde yılbaşından itibaren başlayan istikrarsızlık dalgası sonucunda AB'ye on binlerce kişinin iltica etmeye çalışması, Schengen Alanı'nın da sorgulanmasına yol açıyor. Tamamen iç siyasi mülahazalarla hareket eden Fransa ve İtalya yöneticilerinin öncülüğünde başlatılan Schengen'in gözden geçirilmesi girişimleri doğrultusunda, AB Komisyonu'nun Haziran ayında yapılacak Zirve toplantısında, yeni birtakım düzenlemeler önermesine kesin gözüyle bakılıyor. Bu çerçevede, herhangi bir AB ülkesine yasal giriş yapıldıktan sonra, Schengen Alanı'nda, hiçbir pasaport denetimine tabi olmadan, serbestçe dolaşabilmenin engellenebileceği ihtimali beliriyor. Eğer AB'ye üye ülkeler arasında sınır denetimleri başlatılırsa, AB'nin son 20 yıl içinde geliştirdiği en büyük kazanımlardan olan 'sınırsız Avrupa' düşüncesi, anlamını büyük ölçüde kaybedecek. Euro ve Schengen alanlarının kimilerine göre "esnetilmesi", kimilerine göreyse "daraltılması", 1957'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kurulmasından sonra, sürekli olarak üyeler arasında daha fazla bütünleşme yönünde adımlar atan AB'nin geleceğine ilişkin büyük soru işaretlerinin kafalarda oluşmasına yol açıyor. Ortak para biriminden vazgeçen ve ülkelerini yeniden sınır kontrol noktalarıyla birbirlerinden ayıran AB'nin, varlık sebebini kaybedeceğini düşünenlerin karşı çıkışlarına rağmen, popülist siyasilerin kaptanlığında AB gemisi bilinmez bir geleceğe doğru sürükleniyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.