Suriye'de çözüm için kilit rol Türkiye'nin

A -
A +
Suriye'de çözüm için kilit rol Türkiye'nin
KATLİAM KORKUSUYLA KAÇIYORLAR Suriye'de askerî birliklerin tank ve helikopterler eşliğinde başlattığı operasyonların katliama dönüşmesinden korkan 7 binden fazla Suriyeli sınırı aşarak, Türkiye'ye sığınmış durumda. Ankara, bu sayının önümüzdeki günlerde on binleri bulmasından endişe ediyor. TEPKİLER ÇOK CILIZ Güney komşumuzda yaşanmakta olan insanlık dramı giderek büyürken, uluslararası alanda Suriye yönetimine karşı yükselen tepkiler ve yaptırım istekleri son derece cılız ve etkisiz kalıyor. ÖNEMLİ GÖREV Yumuşak geçiş döneminde; Türkiye, hem Suriye muhalefetinin "ılımlılaştırılması", hem de Esad'ın kontrollü bir geçiş sürecini yürütmesi için ABD ile istişare içinde adımlar atacaktır. Suriye'de tablo giderek kötüleşiyor. "Yeni Hama'lar olmasın" çağrısına rağmen, Suriye silahlı kuvvetleri başta 120 polisin öldürüldüğü Cisr Eş Şuğur kasabası olmak üzere, muhaliflerin yoğun olarak bulunduğu yerlere aralıksız biçimde operasyonlar düzenliyor. Tanklar ve silahlı helikopterlerin de kullanıldığı operasyonlarda hayatını kaybeden sivillerin sayısı her geçen saat artıyor. Ülkedeki kaostan kaçan 7 binden fazla Suriyeli sınırı aşarak, Türkiye'ye sığınmış durumda. Ankara, bu sayının önümüzdeki günlerde on binleri bulmasından endişe ediyor. İnsanlık dramı giderek büyürken, uluslararası alanda Suriye yönetimine karşı yükselen tepkiler son derece cılız ve etkisiz kalıyor. BM'NİN KARAR ALMASI ZOR Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Suriye'ye yaptırım uygulanmasını içeren bir karar tasarısının hazırlıklarını sürdürse de, Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğu bu yönde bir karara "evet" oyu vermeyeceklerini açıkça ortaya koyuyorlar. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Portekiz karar tasarısını desteklerken, Çin ve Rusya tasarı karşısında yer alıyorlar. Bu iki ülkenin de, "veto" ayrıcalıkları olduğundan, mevcut haliyle tasarının geçmesinin mümkün olmadığı ortaya çıkıyor. Diğer taraftan, Brezilya, Lübnan, Güney Afrika ve Hindistan da, Ban Ki Moon'un hazırladığı metindeki bazı ifadelerin değişmesini istiyorlar. BM Güvenlik Konseyi'nde bu manzaranın ortaya çıkmasının en önemli sebebi, Libya'ya ilişkin alınan kararın, Fransa'nın oldu-bittisiyle, bir askerî müdahaleye dayanak olarak kullanılmış olması. Dahası 1973 sayılı karar çok net bir biçimde, Libya'nın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygıdan söz ederken ve Kaddafi rejiminin yıkılmasına dair bir ifade içermezken, NATO operasyonun bugün geldiği noktanın Kaddafi'yi devirmek olması birçok devlet tarafından eleştiriliyor. 1973 sayılı kararın keyfi biçimde, NATO'nun Libya'ya her türlü müdahalesinin meşrulaştırmak için kullanıldığını düşünen Rusya ve Çin, aynı durumun Suriye için de yaşanmasını istemediklerinden temkinli davranıyorlar. Diğer taraftan, İngiltere ve Fransa öncülüğünde Şam yönetimine yaptırımlar uygulanması için çaba gösteren ülkeler de, Mısır ve Libya olayları sırasındaki tutumlarıyla mukayese edildiğinde, yavaş davranıyorlar. Bu yavaş ve etkisiz tutumun arkasında iki sebep yatıyor. Birincisi, Libya operasyonu henüz başarıya ulaşmamış ve NATO içinde ciddi kırılmalara yol açmışken, yeni bir maceraya atılmak istememeleri. İkinci sebep ise, eğer ağır yaptırımlar karşısında Şam yönetimi devrilirse, ortaya çıkabilecek belirsizliğin bölgedeki çıkarlarına zarar vereceği endişesi. Suriye'den AB ülkelerine dönük büyük bir mülteci akınının olmaması ve ülkenin petrol rezervlerinin küçüklüğü gibi unsurlar da, bu tavrın ortaya çıkmasında etken. SURİYE İÇİN 3 SENARYO Beşar Esad'ın artan biçimde dile getirmeye başladığı görüşler, BM Güvenlik Konseyi'nin bölünmüşlüğünden ve Batılı ülkelerinin kararsızlığından mümkün olduğunca istifade etmeye çalıştığını gösteriyor. Esed, yönetime karşı mücadele edenlerin aslında "köktendinciler" ve "teröristler" olduğunu söyleyerek, ülkesinin belirsiz bir geleceğe sürüklenmemesi için kendisine destek verilmesini istiyor. Bu noktada, bilhassa kendisinden sonra iktidara geçeceklerin, İsrail'e karşı sert bir tutum içine girebilecekleri, bunun da Orta Doğu Barış Süreci'ni tamamen yok edebileceği iddiasını savunmaktan geri durmuyor.İnsani kriz büyürken, Suriye'yle ilgili üç senaryodan bahsetmek mümkün. Birincisi ve en zayıf ihtimalli senaryo, BM Güvenlik Konseyi'nde alınacak sert bir yaptırım kararı çerçevesinde, Beşar Esad'ın görevini bırakması. Bu ihtimalin zayıf olmasının en önemli sebebi, Güvenlik Konseyi üyelerinin kendi aralarında böyle sert bir karar üzerinde anlaşmalarının mümkün olmaması. Ayrıca, Libya örneğinin de gösterdiği gibi, askerî müdahale seçeneği bile yönetimlerin kolay kolay değişmesine yol açmıyor. İkinci senaryo, BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'ye, sivillere karşı silahlı operasyonların durdurulması, insan hakları ve demokrasi alanında köklü reformlar yapılması yönünde bir çağrıda bulunmasının ardından, Esad yönetiminin, ülkesine gönderilebilecek uluslararası gözlemciler nezaretinde bazı olumlu adımlar atması. Bu senaryonun işlemesi de çok kolay değil. Çünkü kozmetik reform adımlarının bundan sonra Suriye halkını tatmin etmesi söz konusu olamaz. Ayrıca Çin ve Rusya'nın yaptırım içermese de, "demokrasi" ve "insan hak-ları"ndan bahseden böyle bir karara olumlu yaklaşmaları da zor. TÜRKİYE'YE KİLİT ROL Üçüncü senaryo ise, ABD ve Batı Avrupa devletlerinin, bir yandan Suriye'deki baskı rejimini eleştirirken, diğer yandan da, kapalı kapılar ardında Esad'la anlaşmaları. Bu senaryo gerçekleşirse, Batı ülkeleri bir süre daha, Esad'ın ülkesini yönetmesine göz yumacak. Bu sırada, Suriye'nin tamamen İran'dan uzaklaşması, Lübnan'daki rolünü sıfırlaması ve İsrail'le barışma sürecine girmesinin yolları aranacak. Suriye muhalefeti de, Türkiye üzerinden, Batı'nın denetimine alınarak, Esad'ın yapacağı reformlara destek vermesi sağlanacak. Muhalefet hem Esad üzerinde her an harekete geçirilebilecek bir tehdit unsuru olarak tutulacak, hem de yavaş yavaş Esad sonrası için hazırlanacak. Bu çerçevede, Batı'yla barışık, radikal unsurlardan arındırılmış, ılımlı Sünni ağırlıklı, İsrail'e düşman olmayan, İran'la arasına mesafe koymuş yeni Suriye yönetimi inşa edilecek. Bu senaryodaki kilit rol Türkiye'ye düşüyor. Türkiye, hem Suriye muhalefetinin "ılımlılaştırılmasında", hem de Esad'ın kontrollü bir geçiş sürecini yürütmesinde, ABD ile istişare içinde adımlar atacak. Elbette, yukarıdaki üç senaryonun dışında da gelişmeler olabilir. Ama Libya'dakinin aksine, Suriye'de Batı'nın kontrollü bir geçiş süreci işletmeye çalışacağını öngörebiliriz. Esad rejimi mutlaka sona erecek. Ama bunun zamanlamasını tahmin etmek gerçekten zor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.