Kıbrıs'ta çözüm AB'ye üyeliği garantilemez

A -
A +
Kıbrıs'ta çözüm AB'ye üyeliği garantilemez
EKİM AYINA KADAR BİTECEK Geçtiğimiz günlerde KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un katılımıyla Cenevre'de gerçekleşen üçlü Kıbrıs zirvesinden, ekim ayına kadar yoğunlaştırılmış müzakereler yapılması kararı çıktı. GARANTİ DEĞİL Yaygın kanaatin aksine, tek başına Kıbrıs meselesinin çözümü, AB üyeliğimizi garanti eden bir unsur değildir. REST ÇEKMEDİ Bakan Davutoğlu'nun son çıkışını "AB'ye rest çekmek" olarak yorumlamaları sansasyon arayışından ibarettir. Avrupa Birliği Bakanlığımızın internet sayfasında "Katılım Müzakerelerinde Mevcut Durum" başlıklı bir tablo bulunuyor. Sayfa en son 1 Temmuz 2010'da güncellenmiş. Zira 30 Haziran 2010'da "Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı" faslının müzakereye açılmasından sonra yeni bir alanda müzakerelere başlanmamış. Türkiye, fiilen 33 adet olan müzakere fasıllarının 13'ünü açmış, birini ise geçici olarak kapatmış durumda. Belçika ve Macaristan'ın dönem başkanlıklarında müzakere alanında hiçbir ilerleme sağlanamamış. 1 Temmuz 2011'de başlayan Polonya'nın dönem başkanlığında açılması öngörülen bir fasıl ise yok. Gerçi "Kamu Alımları", "Rekabet Politikası" ve "Sosyal Politika ve İstihdam" başlıklarını taşıyan üç faslın önümüzdeki dönemde açılabileceğinden bahsediliyor ama her üç fasıl için ayrı ayrı belirlenmiş olan teknik açılış kriterleri henüz Türkiye tarafından yerine getirilmiş değil. Polonya'yı takiben, AB Dönem Başkanlığı görevini Danimarka üstlenecek. 1 Temmuz 2012'de ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin başkanlık dönemi başlıyor. DESTEĞİMİZ TAMAM AMA... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Stefan Füle'yle yaptığı görüşmede, "Kıbrıs sorununda çözüm olmazsa, Güney Kıbrıs'ın dönem başkanlığı sırasında ilişkilerimizi dondururuz" açıklaması, Türkiye'nin Kıbrıs sorununun artık çözülmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduğunu göstermenin ötesinde, AB açısından herhangi bir önem taşımıyor. Çünkü müzakerelerin zaten 1 Temmuz 2010'dan bu yana fiilen donmuş olduğu bir durumdan söz ediyoruz. Türkiye; Belçika, Macaristan, Polonya ve Danimarka'nın başkanlıklarında "açılamayan" fasılların, 1 Temmuz-31 Aralık 2012 tarihleri arasında devam edecek olan Rum Kesimi'nin dönem başkanlığı sırasında açılmasını beklemediğine göre, "ilişkilerin dondurulması"ndan kasıt, AB ile altı ay bo SONyunca herhangi bir siyasi diyaloğa girmemekten ibarettir. Bakan Davutoğlu'nun, AB ile 1 Ocak 1996'da bu yana devam eden gümrük birliğini dondurmayı ise hiçbir biçimde kastetmediği düşünülmelidir. Çünkü bugün itibariyle Avrupa ülkelerine ihracat yapan Türk firmaları gümrük birliğinin sağladığı pek çok imkândan yararlanmaktadır. Dışişleri Bakanı'nın yaptığı açıklamanın bir diğer yönü ise Avrupa Birliği Bakanlığı'nın yetki ve görev alanlarıyla ilgilidir. 3 Haziran 2011 tarihli ve 634 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle kurulan Avrupa Birliği Bakanlığı, "Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine yönelik yapılacak çalışmaların yönlendirilmesi, izlenmesi ve koordinasyonu ile üyelik sonrası çalışmaların koordinasyonunun yürütülmesi" konularında yetkilendirilmiştir. Bununla birlikte, ilgili Kararname'de AB Bakanlığı'nın bu yetkilerinin kullanılması sırasında, "1173 Sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun" hükümlerinin saklı kalacağı da belirtilmektedir. 1173 sayılı kanun ise "Türkiye Cumhuriyeti'nin yabancı devletlerle, (...) milletlerarası kurullarla (...) temas ve müzakereleri Dışişleri Bakanlığı eliyle, ilgili bakanlıklarla iş birliği yapılmak suretiyle yürütülür" hükmünü içermektedir. FÜLE İLE GÖRÜŞMESİ DOĞAL Dolayısıyla mevcut mevzuat çerçevesinde, AB ile yapılacak siyasi temaslar Dışişleri Bakanlığı'nın görev alanı içindedir. Böyle olunca da, Bakan Davutoğlu'nun, ilk bakışta münhasıran AB Bakanlığı'nın alanına giriyormuş gibi görünen bir konuda, AB Komiseri Stefan Füle ile görüşmesi ve arkasından da, Kıbrıs Sorunu ile Türkiye-AB ilişkileri arasında bir ilişki kuran açıklama yapması gayet doğaldır. Yine de, AB ile ilişkiler gibi hem dışa hem de içe dönük pek çok boyutu bulunan bir alanda, başta AB Bakanlığı olmak üzere, çeşitli bakanlıklarımızın nasıl görev alacaklarının, birbirleriyle ne şekilde koordinasyon sağlayacaklarının, kapsamlı bir hukuksal düzenlemeyle ayrıntılandırılması ihtiyacı hissedilmektedir. Diğer yandan bazı basın organlarımızın, Davutoğlu'nun bu çıkışını "AB'ye rest çekmek" olarak yorumlamaları sansasyon arayışından ibarettir. Ortada çekilmiş bir rest yoktur. Dışişleri Bakanı Davutoğlu herkes tarafından bilinen bir hususu, bir kez daha kamuoyu önünde yüksek sesle ilan etmekte, Kıbrıs sorunu çözülmeden, Türkiye'nin resmen tanıması mümkün olmayan bir devletin, AB dönem başkanlığı sırasında, iki tarafın karşılıklı olarak masaya oturamayacağını söylemektedir. Çok sayıda ENGEL VAR Kuşkusuz Kıbrıs Sorunu'nun, tüm tarafları tatmin edecek ve Kıbrıs Türk halkının müktesep haklarına halel getirmeyecek biçimde çözülmesi Türkiye'nin AB üyeliği yolunda ilerlemesine olumlu katkı sağlayacaktır. Fakat yaygın kanaatin aksine, tek başına Kıbrıs sorununun çözümü, üyeliği garanti eden bir unsur değildir. Kıbrıs dışında da, hem üyelik müzakerelerinin sağlıklı şekilde ilerlemesine, hem de AB'ye katılım antlaşmasının imzalanıp, yürürlüğe girmesine engel teşkil eden çok sayıda husus mevcuttur. Kıbrıs sorununun diğer bütün engellerden daha önce gelişinin sebebi, müzakere fasıllarının sekizinin açılmasının, Türkiye'nin 29 Temmuz 2005'te imzaladığı ama bugüne kadar TBMM'de onaylayıp yürürlüğe sokmadığı Ankara Anlaşması'na Ek Protokol'ün durumuyla ilgilidir. Söz konusu protokol, Kıbrıs Rum Kesimi'nin de gümrük birliği kapsamında yer almasını ve böylece, Rum bandıralı gemi ve uçakların Türkiye'nin liman ve havaalanlarından yararlanmalarını öngörmektedir. Protokolü imzalamış olmakla birlikte Türkiye, zaman içinde geliştirdiği argümanlarla, Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyonlar kaldırılmadığı sürece, bu protokolün gereğini yerine getirmeyeceğini ilan etmiş, bunun karşılığında da AB tarafı sekiz müzakere başlığının açılışını dondurmuştur. Dahası, açılış kriterleri sağlanarak müzakerelerine başlanan diğer tüm fasılların da kapatılması, yine Türkiye'nin bu protokol hükümlerini eksiksiz uygulamasıyla ilişkilendirilmiştir. İZOLASYON KALKMALI Hal böyle olunca da, Kıbrıs sorununun çözülmesi, Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyonların kaldırılmasına, bu durum da, Türkiye'nin ek protokol hükümlerini yerine getirmesine imkân sağlayacaktır. Türkiye'nin ek protokolü yerine getirmesi ise, bugün itibariyle donmuş olan müzakere sürecinin tekrar hız kazanmasına yol açacaktır. Eğer Türk ve Rum tarafları arasında, bir süredir yeni bir anlayış ve heyecanla başlayan çözüm görüşmeleri başarıyla sonuçlanırsa, Türkiye'yle aynı anda müzakerelere başlayan Hırvatistan'ın 1 Temmuz 2013'te AB'ye tam üye olmasından az önce, Türkiye'nin en azından sekiz yeni fasılda daha müzakerelere başlamış olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.