Srebrenitsa

A -
A +
8372 Bosnalı Müslüman 11 Temmuz 1995'te BM tarafından "güvenli bölge" ilan edilmiş olan Srebrenitsa'da katledildi. Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından "soykırım" olarak tescil edilen bu olayın en vahim yönlerinden biri Srebrenitsa'daki Müslümanları korumakla görevli 400 silahlı Hollandalı BM Barış Gücü askerinin gözleri önünde cereyan etmiş olmasıdır.
Srebrenitsa soykırımı 1991-1995 yılları arasında devam eden Bosna Savaşı'nın sembolü haline geldi. Her yıl orada öldürülenlerle birlikte, Bosna'da katledilen 250 binden fazla Müslüman da anılıyor. BM'nin ve Avrupa Birliği'nin hareketsiz kalışının, bu soykırımın gerçekleştirilmesindeki etkisi hatırlanıyor.
Yugoslavya'nın dağılması sürecinde bağımsızlıklarını ilan eden Slovenya ve Hırvatistan'ı tanıyan ama Alia İzzetbegoviç'in liderliğindeki Bosna-Hersek'in bağımsızlığını tanımayarak, bir anlamda Bosnalıları Sırpların insafına terk eden AB'nin, aradan 20 yıl geçmiş olmasına rağmen bu tutumu sebebiyle halen özür dilememiş olması manidardır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da tekrar büyük acılar yaşanmaması için kurulduğu iddia edilen bu örgütün Bosna'da kendi varlık nedenini inkâr ettiği söylenebilir.
Bosna-Hersek Avrupa'nın barış adası haline getirilebilirdi. BM ve AB zamanında harekete geçmiş olsalardı, hem yüzbinlerce insanın hayatı kurtulabilir hem de farklı dinlere mensup Avrupalıların bir arada huzur içinde yaşadıkları bir Medeniyetler İttifakı numunesi olarak yükselebilirdi. Tam tersi oldu. Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması tezinde, Bosna'da yaşanmakta olanlar İslam ve Hıristiyanlık arasındaki fay hattının tam da buradan geçmekte oluşuyla izah edildi. Takip eden yıllar boyunca, Bosna Savaşı Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki "kaçınılmaz çatışma"nın örneklerinden biri olarak gösterildi. Halbuki Bosna'da yaşanmış olanlara derinlemesine bakıldığında bunun bir dinler arası savaş olarak nitelendirilmesinin zorlamadan olduğu görülür. Sırpların Bosna'da sebep oldukları tahribatın dinsel değil, modern dönem Avrupası'nın hastalıklarından biri olan aşırı milliyetçi saiklerle ortaya çıktığı açıktır. Zira Yugoslavya dağılırken Sırplar, Hıristiyan Slovenler ve Hırvatlarla da savaşmışlardır.
19. Yüzyıl başından itibaren hız kazanan Sırp milliyetçi hareketleri, Avrupa'nın batısındakiler gibi özü itibariyle laik niteliklidir. Yine de, Sırp milli kimliğinin oluşumunda Ortodoks Kilisesi'nin rolünü de inkâr edemeyiz. Bilhassa, Rusya'nın etkisiyle Slavlık bilincinin inşası çabalarında Ortodoksluğa mensubiyet her zaman öne çıkarılmıştır. Sırp milliyetçileri de her ne kadar dinsel literatürden beslenmeyen, hatta din dışı sayılabilecek Batı Avrupa Aydınlanmasının hastalıklı dışlayıcı ve şovenist argümanlarını benimsemiş olsalar da, kitleleri harekete geçirmek için yeri geldiğinde dine vurgu yapmaktan çekinmemişlerdir.
Sırp milli kimliği inşa edilirken, insanlar arasında "biz" duygusu oluşturmak için kullanılan en önemli amalgamlardan biri Ortodoksluktur. Ama "biz olmak" Sırp milliyetçileri tarafından aynı zaman da "öteki olmamak" olarak da tarif edilmiştir. Yugoslavya'nın dağılması sürecinde Sırp milliyetçileri için "öteki", Hırvatlar veya Slovenler değil, Müslümanlardır. Bosnalılarla birlikte Kosova'daki Müslüman Arnavutlar da bu kategoride değerlendirilmişlerdir. Her ikisi de, aslında Osmanlı'nın Balkanlara bıraktığı mirastır. Özetle, Sırp milliyetçilerinin "ötekisi", Osmanlı'nın miras bıraktığı her şeydir.
Henüz Yugoslavya dağılmaya başlamamışken, Kosova Muharebesi'nin 600. yıl dönümü dolayısıyla, Osmanlı ordusunun Sırp ordusunu yendiği ovada 28 Haziran 1989'da bir konuşma yapan Sırp milliyetçi liderlerinden Slobodan Miloseviç, birkaç yıl sonra yaşanacakları sanki önceden haber vermişti. Sırpların milli kimliğinde Kosova Savaşı'nın ne kadar önemli bir yer işgal ettiğini ifade ederken, bir yandan da Sırpların 1389'da "Avrupa'yı savunmak için Osmanlılarla savaştıklarını" vurgulamıştı. Yani, Miloseviç'e göre Sırplar Avrupa'yı bir İslam istilasından koruyabilmek adına kendilerini feda etmişlerdi. Miloseviç'in "Avrupa'nın İslam'a karşı savunulması"nda Sırpların üstlenmiş oldukları rol konusundaki abartılı ifadeleri maalesef bazı Avrupalılar arasında karşılık bulmuş olmalı ki, Bosna katliamı sürerken pek çoğu uzaktan ve sessizce olup bitenleri izlemekle yetindiler.
Yakın tarihin yüz karalarından olan Srebrenitsa soykırımının 20. yıl dönümünde AB'nin önde gelen ülkelerinin, Bosna Savaşı esnasındaki hareketsizliklerinin doğurduğu sonuçların sorumluluğunu kabul ederek özür dilemeleri gerekir. Hollanda'nın, sadece 3 Boşnak ailesinden -o da kerhen- özür dilemesi yetmez. Özür, Srebrenitsa soykırımının lekesini silemez ama yakınlarını yitiren ailelerin devam eden acılarını bir nebze hafifletebilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.