Türk-Amerikan ilişkilerine yeni kavram değil, vizyon gerekli

A -
A +
ABD Başkanı Barack Obama 2009’da Türkiye’yi ziyaret ettiğinde ‘model ortaklık’ kavramını ortaya atmıştı. 1952’de Türkiye’nin NATO’ya alınmasından sonra ‘ittifak’, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ise ‘stratejik ortaklık’ olarak nitelendirilen Türk-Amerikan ilişkilerinin Obama tarafından ‘model ortaklık’ olarak tanımlanması yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilmişti. Zira 1 Mart 2003’ten sonra artan bir gerilim yaşanan ve çeşitli teşebbüslere rağmen bir türlü rayına oturmayan Ankara-Washington ilişkilerinde, Bush sonrası dönemde hızlı bir yakınlaşma sürecinin yaşanması temenni ediliyordu.
Taraflar Türkiye ve ABD’nin karşılıklı olarak birbirleri için ne anlama geldiğini, örtüşen önceliklerini, ortaklık alanlarını, iş birliği fırsatlarını, geleceğe dönük beklentilerini hem devlet düzeyinde hem de akademik alanda yeniden tarif etmeye koyuldular. Fakat 2009 baharında başlayan söz konusu ‘yeni dönem’ bir öncekinden daha büyük hayal kırıklıklarıyla dolu geçti. ‘Model Ortaklık’ kavramının içi hiçbir zaman doldurulamadı. Esasen ilk ortaya atıldığında da bu kavramın ne anlama geldiğini, durup dururken nereden çıktığını anlamakta güçlük çekmiştik.
Obama’nın iktidar yılları ilerledikçe, körlerin fili tarif etmeleri gibi, bazıları kendi bakış açılarıyla ‘model ortaklık’ kavramını yeniden tanımlamaya koyuldu. Ama bilhassa Arap ülkelerinde yaşanan halk ayaklanmaları, iktidar değişiklikleri, Orta Doğu’da artan çatışmalar, FETÖ kumpasları ve yükselen terörle birlikte bırakın ‘model ortaklık’ kavramının içinin doldurulmasını, Türkiye ve ABD arasındaki ittifak ilişkisi bile sorgulanır hâle geldi.
Tarihte Türk-Amerikan ilişkileri hiçbir zaman problemsiz olmamıştı. Osmanlı döneminde ticari anlaşmazlıklardan, misyonerlerin faaliyetlerinin doğurduğu rahatsızlıklara, Ermeni meselesinin ikili ilişkileri gölgelemesinden, İmparatorluğumuzun içindeki milliyetçi ayaklanmalara Amerikalıların verdiği desteğe kadar birçok alanda anlaşmazlık yaşanmıştı. Cumhuriyet döneminde de, ikili ilişkilerde anlaşmazlıklar hiç eksik olmadı. Silah ambargosundan, afyon meselesine, Ermeni tasarılarından, Türkiye’de demokrasiye yapılan müdahalelere kadar birçok konuda ciddi ihtilaflar yaşandı. Ama 1830’da diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana iki devlet arasında bugünkü kadar büyük bir güven bunalımı hiçbir zaman var olmamıştı. Önceki dönemlerde bir-iki konuya bağlı olarak ortaya çıkan ihtilaflar, söz konusu dönemlerin yaygın iş birliği ortamında ilişkilerin genel tabiatını zehirlememişti. Bugün ise çok yönlü ve katmanlı bir sorun yumağıyla karşı karşıyayız. Dahası, bu durumun ortaya çıkmasına fikirleriyle ve fiilleriyle katkı sağlayanlar, başkan değişiminden sonra Türk-Amerikan ilişkilerinde hiçbir düzelme olmasın, Ankara-Washington hattı tamamen kopsun diye el birliğiyle çabalamaya devam ediyorlar.
ABD tarafında ne kadar PKK sempatizanı ve FETÖ-sever isim varsa koro hâlinde Trump’a, ‘Türkiye ile ilişkileri düzeltmemesini, Ankara’nın taleplerine asla yeşil ışık yakmamasını’ salık veriyorlar. Obama’yı yönlendirenler, kulağına fısıldayanlar şimdi güya ABD’nin çıkarlarını savunmak adına, Trump’a ‘FETÖ’yü iade etme’, ‘PYD’ye yardımı kesme’, ‘Türkiye’yi PKK ile mücadeleden caydır’, ‘Ermeni soykırım iddialarını mutlaka tanı’, ‘İncirlik Üssü’nü Boşalt’ diyorlar.
Bunları yapan bir ABD Başkanı acaba hangi ABD çıkarlarına hizmet etmiş olur? Müttefik bir ülkede, demokratik yollarla gelmiş bir yönetimi devirmek için darbeye teşebbüs edene, o müttefik ülkeyi etnik temelli bölmeye çalışana, o müttefik ülkenin yanı başında bir terör ülkesi kurmak isteyene, o müttefik ülkeyi tarihin çöp tenekesine çoktan gitmiş yalanlarla rencide edene sahip çıkarak mı ABD Başkanı kendi ülkesinin çıkarlarına hizmet edecek?
Nasıl ülkemizde Türk-Amerikan ilişkilerini hâlâ ‘Türkiye’nin bağımlı/ABD’nin patron’ olduğu argümanından tarif etmeye çalışan, dünyayı ve Türkiye’yi 20 yıl geriden okuyan bir grup vizyon yoksunu zevat varsa, ABD’de var. İkisi arasındaki fark, Türkiye’yi yönetenler bizdekileri ciddiye almıyorken, Obama dış politikanın iplerini tamamen bunlara kaptırmıştı.
Trump, Türk-Amerikan ilişkileri için iki tarafın karşılıklı çıkarına dayalı yeni bir başlangıç yapmak istiyorsa, Obama’yı dış politikada cüceleştiren dinozorları kendisinden uzak tutarak işe başlayabilir. Tabii Türkiye’yi tamamen ötekileştirmenin ABD’nin çıkarına olduğuna o da inanmıyorsa!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.