Müzakereler nasıl askıya alınır?

A -
A +
Almanya’da seçim kampanyalarının bir numaralı konusu Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan. Başta iktidar ve ana muhalefet partisi olmak üzere, irili ufaklı tüm siyasi partiler Almanya’da hükûmet olabilmenin yolunun “Türkiye’ye saldırmak”tan geçtiğini sanıyorlar. Hristiyan Demokrat Partili Başbakan Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti lideri Martin Schulz arasındaki televizyon münazarasında da manzara değişmedi. “Almanya’ya faydanız ne olacak?” sorusunu cevaplamak yerine kimin daha fazla “Türkiye karşıtı” olduğunu gösterme yarışına girdiler. Kabul etmek lazım ki, Başbakan Merkel rakibine göre bir adım önde bitirdi tartışmayı. Türkiye ile Gümrük Birliği’nin genişletilmesine karşı çıktığını yinelemekle yetinmedi, üyelik müzakerelerini de durduracaklarını ilan etti.
Şansölye Merkel’in, Ankara’dan gelen Gümrük Birliği’nin genişletilmesi yönündeki teklifi müzakere etmeye açık olduğunu, pazarlık payını yükseltebilmek için sert bir tavır içine girdiğini düşündüğümü daha önce de bu köşede yazmıştım. Gümrük Birliği’nin yeni içeriğinin ne olacağı konusundaki kararı Almanya tek başına vermeyecek. Tartışıp, uzlaşması gereken 27 AB üyesi daha var. Ama bu çıkışları yaparak, Türkiye’nin önüne koyulacak yeni müzakere pozisyonunda ana belirleyici olmaya çalışıyor. Yıllardır dillendirdikleri ama AB’nin tutumu hâline getiremedikleri “imtiyazlı ortaklık” formülünü de Merkel böylece resmîleştirmeyi çok arzu ediyor.
Diğer yandan Merkel’in zikrettiği diğer konu olan müzakerelerin askıya alınması veya kesilmesi de Almanya’nın tek başına alabileceği bir karar değil. Almanya yeni bir müzakere faslının açılmasını engelleyebilir –ki zaten dördü dışında tüm fasıllar hâlihazırda şu veya bu sebeple bloke edilmiş durumda. Açılmış olan fasılların geçici olarak kapanmasını engelleyebilir –ki zaten tüm fasılların geçici olarak kapatılması da 2006’da bunu yana Kıbrıs şartına bağlanmış durumda. Bunları tek başına yapabilirken, müzakerelerin askıya alınmasını ya da tamamen kesilmesini tek başına temin edemez. Çünkü, bu işlemin ne şekilde yapılacağı müzakerelerin “anayasası” niteliğindeki “Müzakere Çerçeve Belgesinde” çok net ifadelerle tanımlanmış durumdadır.
Söz konusu belgede, Türkiye ile yürütülmekte olan müzakerelerin nasıl askıya alınabileceği aşağıdaki şekilde hükme bağlanmıştır:
“Türkiye’de, Birliğin temelini oluşturan özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin ciddi ve sürekli olarak ihlal edilmesi durumunda, komisyon kendi inisiyatifiyle veya üye devletlerin üçte birinin talebi üzerine müzakerelerin askıya alınmasını tavsiye eder ve müzakerelerin tekrar başlatılması için gerekli koşulları önerir. Konsey, böyle bir tavsiye üzerine, Türkiye’yi de dinledikten sonra, nitelikli çoğunlukla, müzakerelerin askıya alınıp alınmamasını ve tekrar başlatılması için gerekli koşulları karara bağlar. Üye devletler, Hükûmetlerarası Konferansta, oybirliği genel kuralına halel gelmeksizin, Konsey kararı doğrultusunda hareket eder. Avrupa Parlamentosu bilgilendirilir.” (Metnin tercümesi DPT tarafından yapılmıştır.)
Metinden de anlaşılabileceği üzere;
1- Müzakerelerin askıya alınabilmesinin teklif edilmesi ancak ve ancak müzakerelerin başlaması için yerine getirilmesi gerekli olan siyasi kriterlerin Türkiye tarafından ciddi ve sürekli olarak ihlali ile mümkündür.
2- Ya Avrupa Birliği Komisyonu konuyu gündeme taşıyabilir, ya da en az dokuz ülkenin birlikte hareket ederek Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını talep etmesi gerekir.
3- Böyle bir talep Avrupa Birliği Konseyine iletildiğinde önce Türkiye’nin iddialara cevap vermesini talep eder. Ardından da bir oylama yapılır. Oylamada nitelikli çoğunluk aranır. Yani, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin %55’inin yani en az 16 ülkenin Türkiye ile müzakerelerin durdurulması yönünde oy vermesi gereklidir. Ayrıca, 1 Kasım 2014 tarihinden geçerli olarak yürürlüğe giren yeni kurala göre, bu yönde oy veren ülkelerin nüfusunun toplamının da, AB’nin toplam nüfusunun en az %65’ini oluşturması gerekmektedir.
Bu tablo da gösteriyor ki, Şansölye Merkel’in Türkiye ile müzakereleri gerçekten askıya aldırabilmesi için yanına en az 15 AB üyesini daha alması gerekli. AB’nin 2017 itibarıyla nüfusunun 520 milyon olduğu düşünülürse, Bayan Merkel’in yanında yer alacak ülkelerin toplam nüfusunun en az 338 milyon olması gerekir. Başka bir deyişle, henüz AB’den resmen ayrılmamış Birleşik Krallık, Fransa, İtalya ve / veya İspanya, Almanya’nın yanında yer almasa, diğerleri “evet” dese bile müzakerelerin askıya alınması mümkün olmaz.
Şansölye Merkel herhâlde bu hesabı benden çok daha iyi biliyordur. Öyleyse, Berlin’de bugünlerde mesele üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.