2018’e girerken Türkiye-AB ilişkileri

A -
A +
Yılın son günlerinde, geride bırakılan yılın muhasebesini yapmak ve geleceğe dönük değerlendirmelerde bulunmak âdetimizi bu yıl da devam ettirelim... 2017 Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle ilişkileri açısından ciddi zorlukların yaşandığı bir yıl oldu. İlişkilerimizdeki temel sıkıntıları dört ana başlık altında toplamamız mümkün. Birincisi, AB’nin önde gelen ülkelerindeki seçim süreçlerinde Türkiye’nin siyasi kampanya malzemesi hâline getirilmesinden kaynaklanan olumsuz atmosfer. Hollanda’daki seçim kampanyası sırasında Türkiye’den gelen bakan ve milletvekillerine yapılan muamele kamuoyunda büyük tepki çekmişti. Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde Ulusal Cephe’nin Müslüman karşıtlığıyla dolu söylemlerinin neredeyse tamamını Türkiye’ye endekslemesi de can sıkıcıydı. Ama en büyük rahatsızlığı Almanya ve Avusturya seçimlerinde yaşadık. Almanya’da hemen hemen bütün siyasetçiler -sanki Almanya’da konuşulacak başka mevzu kalmamış gibi- Türkiye’nin AB üyeliğine ne kadar karşı olduklarını söyleme yarışına girdiler. 24 Eylül’de yapılan genel seçimin üzerinden iki aydan fazla zaman geçmesine rağmen Almanya’da henüz bir koalisyon hükûmeti kurulamadı. Önce "Jamaika formülü" üzerinde duran Başbakan Merkel, şimdi "Büyük Koalisyon" peşinde koşuyor. Görülen o ki, Türkiye karşıtlığı gibi tamamen suni bir gündem Alman siyasi partileri için reel bir asgari müşterek oluşturmadı. Son olarak, Avusturya seçimlerinden sonra koalisyona giren ırkçı partinin ısrarıyla Türkiye karşıtlığının koalisyon protokolüne girmesi de zincirin son halkasını oluşturdu... İkincisi, AB’nin vize muafiyeti uygulamasına başlamaması. Bu konuda hep aynı görüşü savundum. Zaten Ankara Anlaşması ve Katma Protokol hükümleri gereği hukuki olarak Türk vatandaşlarının vizeden muaf olması gerekirken, AB’nin talebi üzerine vize muafiyetinin geri kabul anlaşmasına bağlanması hataydı. Kazanılmış hakkımızı şarta bağlamış olduk. Şimdi de AB tarafı hiç hesapta olmayan birtakım yeni düzenlemelerin yürürlüğe girmemesini bahane ederek, geri kabul anlaşmasını fiilen uyguluyor olmamıza rağmen, vize muafiyetini yürürlüğe sokmuyor. Muafiyetin başlaması için ufukta görünen bir tarih de yok... Üçüncüsü, FETÖ militanlarının AB ülkelerinde barınmaya devam etmeleri. Helikopterle Yunanistan’a kaçan silahlı teröristlerden, Almanya, Hollanda, Belçika gibi ülkelere yerleşen örgüt mensuplarına kadar tek bir FETÖ teröristi dahi Türkiye’ye iade edilmiş değil. Dahası birçok AB ülkesinde FETÖ’ye bağlı firmalar, dernekler, medya organları ve okullar faaliyetlerine serbestçe devam ediyor... Dördüncüsü, Türkiye’nin “gümrük birliğinin güncellenmesi” talebine Brüksel’den henüz herhangi bir cevabın gelmemiş oluşu. Uygulamaya girişinin üzerinden 22 yıl geçmiş olan Gümrük Birliği rejimi Türkiye için bir ayrıcalık olmaktan çıktı. AB, birçok diğer ülkeye Türkiye’ye sunduğundan çok daha avantajlı ticaret rejimleri uyguluyor. 2017’de AB ülkelerinde ardı ardına yapılan seçimler ve Almanya’daki hükûmet krizi sebebiyle geciken cevabın 2018’de verilmesini ümit ediyoruz. 2018’e girmeye 4 gün kala Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel önümüzdeki yıl belki de Türkiye-AB ilişkilerinin en önemli gündem maddesini oluşturacak konuyu gündeme taşıdı. Gabriel, İngiltere’nin AB’den ayrılma sürecine, yani Brexit’e atıfta bulunarak, “Türkiye’yle ve (Ukrayna ile) de benzeri bir modelin kurulabileceğini” söyledi. Tabii ikisi arasında önemli bir fark var: İngiltere AB’nin içinden dışına çıkmaya çalışıyor. Bize ise, “siz eve girmeden bahçe kapısından çıkıverin” deniliyor. Doğrusu, Gabriel’in Brexit’i ne şekilde Türkiye’ye önereceğini çok merak ediyorum. En tuhaf olan ise, henüz AB’de değil aday, potansiyel aday bile olmayan Ukrayna’nın da Türkiye ile aynı çerçeveye sokulmuş olması. Yine de Almanya Dışişleri Bakanı bu tür sözler ediyorsa ciddiye almalı ve “imtiyazlı ortaklık” konusunun bir kez daha ısıtılarak 2018’de yeni bir ambalajla önümüze getirilmesi ihtimaline hazırlıklı olmalıyız. Türkiye-AB katılım müzakerelerinde son olarak Mali ve Bütçesel Hükümler fasılı 30 Haziran 2016’da açılmıştı. Yani bir buçuk senedir açılan yeni bir fasıl olmadı. Şayet Almanya’nın dile getirdiği gibi Türkiye için Brexit benzeri yeni bir model öngörülecekse, 2018’de de yeni müzakere fasılları açılmasını bekleyemeyiz. Model değişikliği olursa, katılım müzakerelerinin yerini, yeni model müzakereleri alacaktır. 2018’in milletimiz için huzur, mutluluk ve başarı dolu geçmesini dilerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.